Kıbrıs'ta, hükümet ve basının zafer, Rum ve Yunanistan ve İngiltere ve ABD'nin "Enosis" olarak gördükleri ikinci tur görüşmeleri bugün başlıyor.
Ak'la kara'nın birbirine karıştığı, bir anlamda samimiyet sınavı da oluşturan "Kıbrıs davası"nda nereye geldik, nereye gelemedik isterseniz kısaca bir derleme turu gerçekleştirelim. Böylece kritik bugüne bir bakmış, öncesine anlamlı bir ayna tutmuş oluruz.
Asker bunun neresinde?
En ilginç gelişmeler askeri cephede yaşanıyor. Genelkurmay Başkanı'nın 1 ay kadar evvel, Mehmet Ali Kışlalı'ya verdiği röportajda "Gerekirse ada için savaşırız" sözü ortalıkta gözükmüyor. O röportajda Org. Özkök, Kıbrıs'ın askeri açıdan önemi üzerinde durmuştu.
Şimdi yaşanan sessizliğe bakılacak olursa, adada verilecek bir kaç üs ve kuru sözle konu kapatılmış gibi gözüküyor.
Başbakan Erdoğan durumdan o kadar memnun olacak ki, önceki gün grupta Genelkurmay Başkanı'na teşekkür etti. Teşekkür her şeyi özetliyor.
Akşam'da yazan Org. Kemal Yavuz'un da kaleminden bal damlıyor. Fehmi Koru'nun "İtiraz ederse halk düşmanı olarak tanımlayacağını" duyurduğu Org. Yavuz, Kıbrıs'taki gelişmelerden memnun ve bahtiyar...
Erdoğan'ın teşekkürü kadar, Org. Yavuz'un büyük değişimi çok şeyi ispat ediyor.
Denktaş
imzalayacak mı?
Denktaş'a en büyük övgü, en büyük siyasi rakibi Mehmet Ali Talat'tan geliyor. Talat, Denktaş'taki büyük değişimden memnuniyetini gizlemiyor ve gazete manşetlerinden ona teşekkür ediyor.
Talat, mutluluk belirten açıklamalar dışında, ısrarla suskun... Galiba Ankara'daki uzantıları, sesini çıkarıp, büyük değişimi engellememe talimatını verdiler.
Denktaş ise "direnen adam" rollerinde ama bugün demirlediği liman, Talat'ınkinden de kötü bir misyon olabilir. Tüm muhalefeti üzerine topluyor ama, Cumhurbaşkanı'ndan çıt yok!
İmza için de umut vermiyor. Belli ki görüşmeleri ve koltuğu terk etmeyecek Cumhurbaşkanı... "Referandumdan sonra imza atıp atmamaya karar vereceğim" diyor. Sanki halk plana hayır diyecekmiş gibi. Ya da referandumdan "evet" çıktıktan sonra, imza atmama şansı varmış gibi...
Garantörlük
şartının anlamı var mı?
Bugün başlayacak görüşmelerde Türk tarafının (ne kadar ciddiye alınabilirse) olmazsa olmazları arasında, Türkiye'nin garantörlüğünden vazgeçilmeyeceği vurgusu var.
Açıkçası böyle bir şartı müzakere etmeye bile değmez!
Türkiye avucunun içindeki Kıbrıs'ı, Rum'a teslim ediyorken, garantörlük hakkını tartışmanın ne mantığı olabilir?
Türkiye mi, Kıbrıs Türk'ünü koruyacak, kollayacak? Güldürmeyin, yolunuza devam edin...
Hiç kimse boş yere bu konuda pazarlık edip diğer şartları zayıflatmasın!
Türkiye bu süreçle Kıbrıs'ı ebediyen kaybediyor.
Kıbrıs'ı artık rüyamızda bile göremeyiz. Ne bizde plan sonrası ortaya çıkacak yanlışı düzeltecek irade var, ne de bu irade yeniden "1974 harekatı" yapabilir!
Kıbrıs var, AB yok
K.K.K. Aytaç Yalman Paşa, Kıbrıs'a gezisini erteledi ama, o nezaketi Papandreu göstermedi!
Bizim Abdullah Gül ve İsmail Cem İpekçi'ye denk düşen Papandreu, en barışçıl (!) Yunanlı siyasetçi pozlarında ama, o da gerçeği gizlemiyor:
AB için Kıbrıs yetmez, Ege de çözümlenmeli.
Ankara'yı ziyaret eden ve bu arada Patrik'in de haçının altından geçen yakın geleceğin Alman Başbakanı Merkel, "AB'ni unutun, özel statülü üyeliği konuşalım" diyor...
Yani uğruna Ege ve Kıbrıs'ı sattığımız AB'nin en kritik siyasetçisi, pişmiş aşa su katmak pahasına da olsa, hem de Ankara'da gerçeği yüzümüze haykırıyor:
"AB'ni unutun..."
Fakat en ufak bir tepki yok ve "AB bahane, Kıbrıs satılacak" formülü içinde, tam gaz yola devam ediliyor.
ABD, Kıbrıs'ın neresinde?
Çok şey aydınlanmış durumda. Hükümet üyelerinin "dışarıda kalmayız" dedikleri "Büyük Ortadoğu Projesi" Kıbrıs'ın kilit kavramı...
Büyük Ortadoğu Projesi, Kıbrıs'ın bu şekilde çözülmesini, çünkü Batı aleyhine bir atmosfer doğuracak meselelerin defterden silinmesini istiyor.
Zaten Annan Planı, İngilizlerin, dolayısıyla Amerikalıların esiri...
Washington, İngiliz üslerinin üzerine 2 tanesini daha ekler, ve istediğini de koparmış olur. Onlar adına sorun da yok, kaybetmenin adı da...
Adada AB ve ABD çatışmıyor, uzlaşıyor.
Uzlaştıkları konu, Prof. Dr. Haydar Baş'ın dediği gibi "Türklerin asimilasyonu ve adadan silinmeleri..."
Bugün 19 Şubat... Müzakereler, daha doğrusu finali yazılmış satışta, ikinci perde açılıyor!
Ve de neşe dolamıyor insan...
Ak'la kara'nın birbirine karıştığı, bir anlamda samimiyet sınavı da oluşturan "Kıbrıs davası"nda nereye geldik, nereye gelemedik isterseniz kısaca bir derleme turu gerçekleştirelim. Böylece kritik bugüne bir bakmış, öncesine anlamlı bir ayna tutmuş oluruz.
Asker bunun neresinde?
En ilginç gelişmeler askeri cephede yaşanıyor. Genelkurmay Başkanı'nın 1 ay kadar evvel, Mehmet Ali Kışlalı'ya verdiği röportajda "Gerekirse ada için savaşırız" sözü ortalıkta gözükmüyor. O röportajda Org. Özkök, Kıbrıs'ın askeri açıdan önemi üzerinde durmuştu.
Şimdi yaşanan sessizliğe bakılacak olursa, adada verilecek bir kaç üs ve kuru sözle konu kapatılmış gibi gözüküyor.
Başbakan Erdoğan durumdan o kadar memnun olacak ki, önceki gün grupta Genelkurmay Başkanı'na teşekkür etti. Teşekkür her şeyi özetliyor.
Akşam'da yazan Org. Kemal Yavuz'un da kaleminden bal damlıyor. Fehmi Koru'nun "İtiraz ederse halk düşmanı olarak tanımlayacağını" duyurduğu Org. Yavuz, Kıbrıs'taki gelişmelerden memnun ve bahtiyar...
Erdoğan'ın teşekkürü kadar, Org. Yavuz'un büyük değişimi çok şeyi ispat ediyor.
Denktaş
imzalayacak mı?
Denktaş'a en büyük övgü, en büyük siyasi rakibi Mehmet Ali Talat'tan geliyor. Talat, Denktaş'taki büyük değişimden memnuniyetini gizlemiyor ve gazete manşetlerinden ona teşekkür ediyor.
Talat, mutluluk belirten açıklamalar dışında, ısrarla suskun... Galiba Ankara'daki uzantıları, sesini çıkarıp, büyük değişimi engellememe talimatını verdiler.
Denktaş ise "direnen adam" rollerinde ama bugün demirlediği liman, Talat'ınkinden de kötü bir misyon olabilir. Tüm muhalefeti üzerine topluyor ama, Cumhurbaşkanı'ndan çıt yok!
İmza için de umut vermiyor. Belli ki görüşmeleri ve koltuğu terk etmeyecek Cumhurbaşkanı... "Referandumdan sonra imza atıp atmamaya karar vereceğim" diyor. Sanki halk plana hayır diyecekmiş gibi. Ya da referandumdan "evet" çıktıktan sonra, imza atmama şansı varmış gibi...
Garantörlük
şartının anlamı var mı?
Bugün başlayacak görüşmelerde Türk tarafının (ne kadar ciddiye alınabilirse) olmazsa olmazları arasında, Türkiye'nin garantörlüğünden vazgeçilmeyeceği vurgusu var.
Açıkçası böyle bir şartı müzakere etmeye bile değmez!
Türkiye avucunun içindeki Kıbrıs'ı, Rum'a teslim ediyorken, garantörlük hakkını tartışmanın ne mantığı olabilir?
Türkiye mi, Kıbrıs Türk'ünü koruyacak, kollayacak? Güldürmeyin, yolunuza devam edin...
Hiç kimse boş yere bu konuda pazarlık edip diğer şartları zayıflatmasın!
Türkiye bu süreçle Kıbrıs'ı ebediyen kaybediyor.
Kıbrıs'ı artık rüyamızda bile göremeyiz. Ne bizde plan sonrası ortaya çıkacak yanlışı düzeltecek irade var, ne de bu irade yeniden "1974 harekatı" yapabilir!
Kıbrıs var, AB yok
K.K.K. Aytaç Yalman Paşa, Kıbrıs'a gezisini erteledi ama, o nezaketi Papandreu göstermedi!
Bizim Abdullah Gül ve İsmail Cem İpekçi'ye denk düşen Papandreu, en barışçıl (!) Yunanlı siyasetçi pozlarında ama, o da gerçeği gizlemiyor:
AB için Kıbrıs yetmez, Ege de çözümlenmeli.
Ankara'yı ziyaret eden ve bu arada Patrik'in de haçının altından geçen yakın geleceğin Alman Başbakanı Merkel, "AB'ni unutun, özel statülü üyeliği konuşalım" diyor...
Yani uğruna Ege ve Kıbrıs'ı sattığımız AB'nin en kritik siyasetçisi, pişmiş aşa su katmak pahasına da olsa, hem de Ankara'da gerçeği yüzümüze haykırıyor:
"AB'ni unutun..."
Fakat en ufak bir tepki yok ve "AB bahane, Kıbrıs satılacak" formülü içinde, tam gaz yola devam ediliyor.
ABD, Kıbrıs'ın neresinde?
Çok şey aydınlanmış durumda. Hükümet üyelerinin "dışarıda kalmayız" dedikleri "Büyük Ortadoğu Projesi" Kıbrıs'ın kilit kavramı...
Büyük Ortadoğu Projesi, Kıbrıs'ın bu şekilde çözülmesini, çünkü Batı aleyhine bir atmosfer doğuracak meselelerin defterden silinmesini istiyor.
Zaten Annan Planı, İngilizlerin, dolayısıyla Amerikalıların esiri...
Washington, İngiliz üslerinin üzerine 2 tanesini daha ekler, ve istediğini de koparmış olur. Onlar adına sorun da yok, kaybetmenin adı da...
Adada AB ve ABD çatışmıyor, uzlaşıyor.
Uzlaştıkları konu, Prof. Dr. Haydar Baş'ın dediği gibi "Türklerin asimilasyonu ve adadan silinmeleri..."
Bugün 19 Şubat... Müzakereler, daha doğrusu finali yazılmış satışta, ikinci perde açılıyor!
Ve de neşe dolamıyor insan...
Ahmet Erimhan / diğer yazıları
- Sahili olmayan umman / 14.04.2022
- Ümit Özdağ, Hüseyin Baş… Uzaklarda Arama / 09.06.2021
- Ümit Özdağ, Hüseyin Baş… Uzaklarda Arama / 06.06.2021
- Birlik ve beraberlik ölümden başka her şeyi yener / 17.05.2021
- Ermeni Meselesi ve Gerçekler / 25.04.2021
- Osmanlı İslamı / 18.04.2021
- Sensizlik, benim şiirim / 11.04.2021
- Fikirlerin halledemediği davaları kan halleder / 04.04.2021
- Dünya bir leştir, taliplileri köpektir! / 28.03.2021
- Rüzgâr eken fırtına biçer / 23.03.2021
- Ümit Özdağ, Hüseyin Baş… Uzaklarda Arama / 09.06.2021
- Ümit Özdağ, Hüseyin Baş… Uzaklarda Arama / 06.06.2021
- Birlik ve beraberlik ölümden başka her şeyi yener / 17.05.2021
- Ermeni Meselesi ve Gerçekler / 25.04.2021
- Osmanlı İslamı / 18.04.2021
- Sensizlik, benim şiirim / 11.04.2021
- Fikirlerin halledemediği davaları kan halleder / 04.04.2021
- Dünya bir leştir, taliplileri köpektir! / 28.03.2021
- Rüzgâr eken fırtına biçer / 23.03.2021