Sn. Cumhurbaşkanı Erdoğan, 25 Eylül'de ABD başkanı Trump'la Beyaz Saray'da bir araya gelecek.
Gündemin neler olacağına ilişkin basında çokça detaylar aktarıldı.
Elbette ki Suriye konusu konuşulacak.
Filistin konusunun gündeme gelip gelmeyeceği veya gelse bile bence artık bunun hiçbir anlam ifade etmeyeceği çok açık.
Parasını Verdiğimiz halde halen daha alamadığımız ve yine bana kalırsa almamızın da pek bir önemi bulunmayan F-35'ler konusu ile F-16 uçaklarının alınması meselesi gündeme gelir mi, onu da bilen yok.
Ancak bilinen bir başlık var ki, bence bu mevzu uzun yıllar konuşulmaya ve gündemdeki ilk sıraları almaya devam edecek bir konu.
Nadir maden elementleri.
Anlaşılan o ki, Trump bu seferde, Türk milletinden gizlenen ve fakat ilk günden beri yabancıların büyük ilgisini çeken yeraltı kaynaklarımıza gözünü dikmiş durumda.
Önce bu konuda kısa bir genel bilgi edinelim.
Maden rezervi açısından dünyanın en zengin ülkeleri arasında yer alan Türkiye, dünyanın en stratejik madeni olan toryum ve borda birinci, altın potansiyelinde ise dünya ikincisidir.
Bir ülkenin dünyanın süper gücü olması için sadece bu 3 maden çeşidinin bir arada ve bu seviyelerde olması, yeterde artar bile.
Türkiye yer altı kaynakları yönünden dünya madenciliğinde adı geçen 132 ülke arasında toplam üretim değeri itibariyle 28'inci, maden çeşitliliği itibariyle 10'uncu sırada yer alıyor.
Toryum'un nasıl stratejik bir maden olduğunu hatırlamamız bakımından önemli bulduğum bir açıklamaya yer verelim.
Parçacık fiziği alanındaki araştırmalarıyla adından sıklıkla söz ettiren Prof. Dr. Saleh Sultansoy Türkiye'nin toryum rezervinin dünyada birinci sırada olduğunu ifade ederek, " Sadece Eskişehir'deki bilinen rezervler bin yıl boyunca Türkiye'nin elektrik enerjisini karşılayabilir" demişti.
Buraya dikkat! Son 23 yılda 386 bin maden ruhsatı verilmiştir!
Oysa 1923-2002 arasında verilen ruhsat sayısı, sadece 1186 olmuştu.
Türkiye'de 118 yabancı firmaya ait 593 maden ruhsatı verildiği iddia edilse de, çok sayıda yabancı maden şirketinin Türk şirketleri ile ortaklaşa maden işletmeciliği yaptığı biliniyor.
Günümüzde dünyada ticareti yapılan 90 çeşit madenden 77'sinin Türkiye'de olması, nasıl bir maden zengini ülke olduğumuzu gözler önüne sermeye yetiyor.
Ülkemizin 78,3 milyon hektarlık yüzölçümünde madencilik arama ruhsat sahaları, 7,7 milyon hektar alanı kapsıyor.
Ancak işletme ruhsatlı alanlar, toplam yüzölçümün binde 1'i seviyesinde bulunuyor ve neredeyse her 200 arama ruhsatından sadece 1'i işletmeye dönüşüyor.
Gelelim Trump'un gözünü diktiği maden rezervlerimize.
Eskişehir'in Beylikova ilçesinde 694 milyon ton nadir toprak elementi rezervinin keşfedildiğini, daha önceden biliyorduk.
17 farklı toprak elementinin bulunduğu rezerv, dünyada Çin'in 800 milyon tonluk rezervinin ardından ikinci en büyük rezerv olarak kayda geçti.
Nadir toprak elementleri, fiber optikten uydu haberleşmesine, akıllı füzelerden yakıt hücrelerine kadar 20'den fazla alanda kullanılıyor.
ABD Başkanı Donald Trump'ın, 25 Eylül'de Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'la yapacağı kritik görüşmenin perde arkasında ise, işte tam olarak bu konunun yer aldığı basına yansıdı.
Daha önce Çin'e gözünü diken ABD, Rusya – Ukrayna savaşını fırsata çevirerek Ukrayna'daki nadir toprak elementlerine gözünü çevirmişti.
Oysa ta başından beri ABD'nin gözü, havacılık, savunma ve uzay sanayisi, biyomedikal gibi alanlarda kullanılan nadir toprak elementlerinin keşfedildiği Eskişehir'in Beylikova ilçesindeydi.
Trump-Erdoğan görüşmesinde, Türkiye'nin nadir toprak elementleri konuşulacak en önemli ticari başlıklardan biri olarak öne çıktı.
ABD'nin Ankara Büyükelçisi Thomas Barrack, daha önce senatonun Dış İlişkiler Komitesi'nde yaptığı konuşmada, Türkiye'nin henüz tam işletilmeyen nadir toprak elementleri yataklarını "stratejik fırsat" diye tanımlamıştı. Osmanlı kökenlerine vurgu yapan Barrack, Türkiye'yi hem NATO'nun askeri gücü hem de kritik madenlerde potansiyel tedarik ortağı olarak göstermişti. Özellikle Eskişehir Beylikova sahasında tespit edilen 694 milyon tonluk rezerv, Washington'un dikkatini çekmiş durumda.
Anlaşılan o ki, Türkiye'deki madenlerden sadece Türk milletinin haberi yok.
Öyle mi sanıyorsunuz?
Tabi ki öyle değil.
Yıl 2002…
O zamanlar BTP'nin yeni kurulduğu ve ilk seçimlere gireceği dönemdi.
Partinin Genel Başkanı Haydar Baş Bey, madencilik konusu üzerine o kadar geniş çaplı araştırmalar yapmıştı ki, yaptığı her mitingde bu konuyu uzun uzadıya halka anlatmış ve çok dikkat çekici açıklamalar yapmıştı.
Daha o zaman asgari ücretin açıklanandan 5-6 katı daha fazla verilebileceğini, her Türk vatandaşına, vatandaşlık maaşı adıyla sosyal desteklemede bulunacağını açıklamıştı.
Ev hanımı maaşı ve çocuk maaşını da buna ilave edebiliriz.
Bu paraların millete verilmesini, bugün ki anlamıyla sosyal yardım fonunda verilen paralar gibi değerlendirilmemesi gerektiğini de izah etmiş ve şöyle demişti:
"Türkiye'nin yeraltı kaynaklarının toplam parasal tutarı, 3 katrilyon dolardır. Bugün bu madenler yabancı şirketlere tarafından çıkartılıp, kendi ülkelerine transfer ediliyor. Türk milletine ait olan bu kaynaklar, bize hiçbir katma değer bırakmadan onların kasasına aktarılıyor. Oysa bizim sosyal devlet- milli devlet anlayışımızda, madenler devlet-millet ortaklığı ile işletilecektir.
Bu kadar büyük zengin kaynaklara sahip olan Türk milleti, elbette ki bahsettiğimiz parasal zenginliği yaşayacaktır. Bu zenginliği milletimize dağıtmamız, Milli Ekonomi Modeli tezimizin bir gereği olarak söz konusu olacaktır.
Piyasaya giren para, çok daha fazla katma değer oluşturarak Türkiye'nin kalkınmasına neden olacaktır. İşte bahsettiğimiz bu maden kaynakları bugün Türk milletinin yararına değil, yabancı şirketlerin ve devletlerin faydasına kullanılmaktadır."
Yani demek istediği şudur.
Milletimiz her konuda uyarıldığı gibi, özelliklede madencilik konusunda milyon kere uyarılmış ve çözümler ayağına kadar ulaştırılmıştı.
Kendin ettin kendin buldun buna derler.
Siz şimdi malum görüşme sonrası, malum kanalların ne kahramanlıklar üreteceğini dinleyin durun.
Tam olarak niyet okumak istemem belki ama, bana öyle geliyor ki bu görüşmeden şöyle bir çıkarım yapmak olasıdır:
"Ver madenleri, al koltuğu."
Gündemin neler olacağına ilişkin basında çokça detaylar aktarıldı.
Elbette ki Suriye konusu konuşulacak.
Filistin konusunun gündeme gelip gelmeyeceği veya gelse bile bence artık bunun hiçbir anlam ifade etmeyeceği çok açık.
Parasını Verdiğimiz halde halen daha alamadığımız ve yine bana kalırsa almamızın da pek bir önemi bulunmayan F-35'ler konusu ile F-16 uçaklarının alınması meselesi gündeme gelir mi, onu da bilen yok.
Ancak bilinen bir başlık var ki, bence bu mevzu uzun yıllar konuşulmaya ve gündemdeki ilk sıraları almaya devam edecek bir konu.
Nadir maden elementleri.
Anlaşılan o ki, Trump bu seferde, Türk milletinden gizlenen ve fakat ilk günden beri yabancıların büyük ilgisini çeken yeraltı kaynaklarımıza gözünü dikmiş durumda.
Önce bu konuda kısa bir genel bilgi edinelim.
Maden rezervi açısından dünyanın en zengin ülkeleri arasında yer alan Türkiye, dünyanın en stratejik madeni olan toryum ve borda birinci, altın potansiyelinde ise dünya ikincisidir.
Bir ülkenin dünyanın süper gücü olması için sadece bu 3 maden çeşidinin bir arada ve bu seviyelerde olması, yeterde artar bile.
Türkiye yer altı kaynakları yönünden dünya madenciliğinde adı geçen 132 ülke arasında toplam üretim değeri itibariyle 28'inci, maden çeşitliliği itibariyle 10'uncu sırada yer alıyor.
Toryum'un nasıl stratejik bir maden olduğunu hatırlamamız bakımından önemli bulduğum bir açıklamaya yer verelim.
Parçacık fiziği alanındaki araştırmalarıyla adından sıklıkla söz ettiren Prof. Dr. Saleh Sultansoy Türkiye'nin toryum rezervinin dünyada birinci sırada olduğunu ifade ederek, " Sadece Eskişehir'deki bilinen rezervler bin yıl boyunca Türkiye'nin elektrik enerjisini karşılayabilir" demişti.
Buraya dikkat! Son 23 yılda 386 bin maden ruhsatı verilmiştir!
Oysa 1923-2002 arasında verilen ruhsat sayısı, sadece 1186 olmuştu.
Türkiye'de 118 yabancı firmaya ait 593 maden ruhsatı verildiği iddia edilse de, çok sayıda yabancı maden şirketinin Türk şirketleri ile ortaklaşa maden işletmeciliği yaptığı biliniyor.
Günümüzde dünyada ticareti yapılan 90 çeşit madenden 77'sinin Türkiye'de olması, nasıl bir maden zengini ülke olduğumuzu gözler önüne sermeye yetiyor.
Ülkemizin 78,3 milyon hektarlık yüzölçümünde madencilik arama ruhsat sahaları, 7,7 milyon hektar alanı kapsıyor.
Ancak işletme ruhsatlı alanlar, toplam yüzölçümün binde 1'i seviyesinde bulunuyor ve neredeyse her 200 arama ruhsatından sadece 1'i işletmeye dönüşüyor.
Gelelim Trump'un gözünü diktiği maden rezervlerimize.
Eskişehir'in Beylikova ilçesinde 694 milyon ton nadir toprak elementi rezervinin keşfedildiğini, daha önceden biliyorduk.
17 farklı toprak elementinin bulunduğu rezerv, dünyada Çin'in 800 milyon tonluk rezervinin ardından ikinci en büyük rezerv olarak kayda geçti.
Nadir toprak elementleri, fiber optikten uydu haberleşmesine, akıllı füzelerden yakıt hücrelerine kadar 20'den fazla alanda kullanılıyor.
ABD Başkanı Donald Trump'ın, 25 Eylül'de Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'la yapacağı kritik görüşmenin perde arkasında ise, işte tam olarak bu konunun yer aldığı basına yansıdı.
Daha önce Çin'e gözünü diken ABD, Rusya – Ukrayna savaşını fırsata çevirerek Ukrayna'daki nadir toprak elementlerine gözünü çevirmişti.
Oysa ta başından beri ABD'nin gözü, havacılık, savunma ve uzay sanayisi, biyomedikal gibi alanlarda kullanılan nadir toprak elementlerinin keşfedildiği Eskişehir'in Beylikova ilçesindeydi.
Trump-Erdoğan görüşmesinde, Türkiye'nin nadir toprak elementleri konuşulacak en önemli ticari başlıklardan biri olarak öne çıktı.
ABD'nin Ankara Büyükelçisi Thomas Barrack, daha önce senatonun Dış İlişkiler Komitesi'nde yaptığı konuşmada, Türkiye'nin henüz tam işletilmeyen nadir toprak elementleri yataklarını "stratejik fırsat" diye tanımlamıştı. Osmanlı kökenlerine vurgu yapan Barrack, Türkiye'yi hem NATO'nun askeri gücü hem de kritik madenlerde potansiyel tedarik ortağı olarak göstermişti. Özellikle Eskişehir Beylikova sahasında tespit edilen 694 milyon tonluk rezerv, Washington'un dikkatini çekmiş durumda.
Anlaşılan o ki, Türkiye'deki madenlerden sadece Türk milletinin haberi yok.
Öyle mi sanıyorsunuz?
Tabi ki öyle değil.
Yıl 2002…
O zamanlar BTP'nin yeni kurulduğu ve ilk seçimlere gireceği dönemdi.
Partinin Genel Başkanı Haydar Baş Bey, madencilik konusu üzerine o kadar geniş çaplı araştırmalar yapmıştı ki, yaptığı her mitingde bu konuyu uzun uzadıya halka anlatmış ve çok dikkat çekici açıklamalar yapmıştı.
Daha o zaman asgari ücretin açıklanandan 5-6 katı daha fazla verilebileceğini, her Türk vatandaşına, vatandaşlık maaşı adıyla sosyal desteklemede bulunacağını açıklamıştı.
Ev hanımı maaşı ve çocuk maaşını da buna ilave edebiliriz.
Bu paraların millete verilmesini, bugün ki anlamıyla sosyal yardım fonunda verilen paralar gibi değerlendirilmemesi gerektiğini de izah etmiş ve şöyle demişti:
"Türkiye'nin yeraltı kaynaklarının toplam parasal tutarı, 3 katrilyon dolardır. Bugün bu madenler yabancı şirketlere tarafından çıkartılıp, kendi ülkelerine transfer ediliyor. Türk milletine ait olan bu kaynaklar, bize hiçbir katma değer bırakmadan onların kasasına aktarılıyor. Oysa bizim sosyal devlet- milli devlet anlayışımızda, madenler devlet-millet ortaklığı ile işletilecektir.
Bu kadar büyük zengin kaynaklara sahip olan Türk milleti, elbette ki bahsettiğimiz parasal zenginliği yaşayacaktır. Bu zenginliği milletimize dağıtmamız, Milli Ekonomi Modeli tezimizin bir gereği olarak söz konusu olacaktır.
Piyasaya giren para, çok daha fazla katma değer oluşturarak Türkiye'nin kalkınmasına neden olacaktır. İşte bahsettiğimiz bu maden kaynakları bugün Türk milletinin yararına değil, yabancı şirketlerin ve devletlerin faydasına kullanılmaktadır."
Yani demek istediği şudur.
Milletimiz her konuda uyarıldığı gibi, özelliklede madencilik konusunda milyon kere uyarılmış ve çözümler ayağına kadar ulaştırılmıştı.
Kendin ettin kendin buldun buna derler.
Siz şimdi malum görüşme sonrası, malum kanalların ne kahramanlıklar üreteceğini dinleyin durun.
Tam olarak niyet okumak istemem belki ama, bana öyle geliyor ki bu görüşmeden şöyle bir çıkarım yapmak olasıdır:
"Ver madenleri, al koltuğu."
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Hacı Gaydan / diğer yazıları
- Ver madeni al koltuğu / 24.09.2025
- Atatürk’e dönülmezse, Türkiye işgal edilir! / 23.09.2025
- Savaştan daha büyük tehlike kapımızda! / 22.09.2025
- ‘Türk’ adını Allah koymuştur / 17.09.2025
- CHP 6 oku çoktan unuttu mu? / 16.09.2025
- Vergi sisteminiz milli güvenlik sorunu oldu! / 15.09.2025
- Türk devlet aklı kaldıysa okusun / 11.09.2025
- Türk kime denir ey gafil! / 08.09.2025
- Atatürk’ün hafız olduğu kesin, senin soyunun kim olduğu meçhul! / 02.09.2025
- Kürt isyanlarının asıl nedeni / 01.09.2025
- Atatürk’e dönülmezse, Türkiye işgal edilir! / 23.09.2025
- Savaştan daha büyük tehlike kapımızda! / 22.09.2025
- ‘Türk’ adını Allah koymuştur / 17.09.2025
- CHP 6 oku çoktan unuttu mu? / 16.09.2025
- Vergi sisteminiz milli güvenlik sorunu oldu! / 15.09.2025
- Türk devlet aklı kaldıysa okusun / 11.09.2025
- Türk kime denir ey gafil! / 08.09.2025
- Atatürk’ün hafız olduğu kesin, senin soyunun kim olduğu meçhul! / 02.09.2025
- Kürt isyanlarının asıl nedeni / 01.09.2025