Bugün 24 Nisan 2004 Pazar. Başka ve daha anlamlı bir ifade ile, Milli Egemenlik Bayramının hemen ertesi... Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin en mühim günü, dönüm noktası... KKTC halkının, ülkesinin kaderini oylayacağı gün...
Kıbrıs'ta yapılacak referandumdan ne sonuç çıkacağı aşağı yukarı kesin gibi. Dört bir taraftan yapılan yoğun ve haksız baskılar sonucunda maalesef Türk tarafının "evet", Rum tarafının ise "hayır" demesi bekleniyor.
Dayatma Annan Planı'nın oylanacağı bu referandumdan çıkabilecek tüm sonuçları, muhtemel etkileriyle değerlendirecek olursak, şöyle bir tablo ortaya çıkar:
1- Her iki taraf da "evet" derse ne olur? Türk tarafı için tam bir fecaat olur. Uğruna binlerce şehit verilen KKTC, altın tepsi içinde Avrupa'ya ve Rum'a hediye edilmiş olur. 25 Nisan'dan itibaren KKTC diye bir devlet olmayacağı gibi, adadaki asırlarla ifade edilen Türk varlığı da son bulur. AB ve Rumlar bayram eder!
2- Rumlar "evet", Türkler "hayır" derse ne
olur? Türk tarafı, kaderini Rum'a teslim etmemiş olur. Adadaki Türk varlığı ve tabii ki KKTC mevcudiyetini devam ettirir. Annan Planı'nın sunduğu şartlar itibariyle, referandumun doğal sonucunun da bu olması gerekiyor zaten. Fakat AB, ABD ve özellikle Türkiye hükümeti ve medyasının yaptığı manipülatif propaganda ve baskılar bu doğal sonucu maalesef engelliyor.
3-Her iki taraf da "hayır" derse ne olur? Maç ortada kalır. Mevcut durum olduğu gibi devam eder. AB haddini bilir ve 1 Mayıs'ta içine alacağı Kıbrıs'ın sadece Rum tarafından ibaret olduğunu daha iyi idrak eder. Herkes kaderine razı olur. Adanın 20 küsur yıllık gerçeği bir kez daha dünya kamuoyunun gözüne sokulur: Ada'da Türk ve Rum'lardan oluşan iki devlet var. Bu böyle biline!
4-Rumlar "hayır", Türkler "evet" derse ne olur? Herkesin beklediği, özellikle de Türk hükümetinin "gönlünde yatan aslan" bu. Hükümet bu sayede Kıbrıs'ı satmak istemesine rağmen, alıcının cayması sonucu bundan kurtulacak. Bu yüzden muhatap olacağı kamuoyu baskısından kurtulacak, nefes alacak!
Bu sonuçta kazanan, iddia edildiği gibi Türk tarafı olmayacak. Peki kim olacak? Tabii ki ABD. Türk tarafının Annan Planı'na "evet" demekle ortaya koyduğu irade, ABD'nin dikte ettiği Kıbrıs perspektifine koşulsuz razı olmak anlamı taşıyacak. Kimse KKTC'nin hemen tanınacağı masalına inanmasın. Böyle bir şey yok. Bundan sonra KKTC'nin kaderi ABD'nin elinde olacak. İstediği şekilde yön verecek KKTC'ye. Avrupa Birliği'ni çevreleme politikasının Akdeniz ayağı da bu şekilde tamamlanmış olacak. Büyük Ortadoğu Projesi'nin de en önemli kolonu "sağlam kazıklarla" zemine çakılacak. Rusya'nın BM Güvenlik Konseyi'nde Kıbrıs kararını veto etmesinin sebebi sadece Rum Kesimi'ndeki ticari çıkarları ve Papadopulos'un girişimleri olamaz. ABD'ye yollanan bir mesaj olarak değerlendirmek daha gerçekçi olur.
Türkiye'de ve KKTC'de estirilen şu hava oldukça yanıltıcı: Biz "evet", Rumlar "hayır" derse, KKTC'yi dünyaya tanıtacağız, Rumlar kaybedecek, biz kazanacağız.
Koca bir yalan!
Eski bir futbolcu olan Başbakanımızın sık sık kullandığı futbol terminolojisiyle noktayı koyalım. Futbol maçında olduğu gibi Kıbrıs maçında da iki taraf var: AB ve ABD.
Her iki taraf "evet" derse maçı AB kazanacak. Rumlar "hayır", Türkler "evet" derse ABD kazanacak. Türkiye mi?
Türkiye yedekler arasında bile yok, bu önemli maçı tribünden seyrediyor!