Dünya siyasetinde çeşitli oyunlar vardır. Büyük ülkeler bu oyunları çok sever ve kumar masasına oturur gibi ara sıra toplanıp bu siyasi oyunları oynamaya başlarlar.
Bu oyunların kurbanları genellikle geniş toprakları olan, yeraltı zenginlikleri bulunan, stratejik mevkilerde kurulu ve o anda bazı zayıf durumlarının altından kalkamayan devletlere yönelik olmaktadır. Mesela tarihte bir çok imparatorluklar ve devletler bu şekildeki "Kurtlar Sofrasında" hazırlanan planlarla çökertilmiş olmaktadır. Bunların arasında Osmanlı İmparatorluğu da bulunmaktadır.
Osmanlı, zamanında 24 milyon kilometrekareye yayılmış, üç kıtayı birbirine tek devlet olarak bağlayan, tarihi olaylara güçlü damgasını vuran, dünyaya "Yasaları ve Hukuku" tanıtan, daima güçsüzün yanında bulunan, bir çok milleti Osmanlı adı altında birleştiren, 600 küsür yıl hüküm süren, sömürgeci politika gütmeyen ender imparatorluklardan biriydi. Osmanlı topraklarına imparatorluk bile denmemesi gerekir. Çünkü Osmanlı'da, imparatorluklarda görülen sınıf farklılıkları hemen hemen yok derecede azdı. Yasalar herkes için aynı durumda tatbik edilmekteydi. Kısacası, yasalar önünde din, dil, ırk ve renk farklılığı yoktu. Bunun yanında Osmanlı idarecileri, o toprakları koloni veya müstemleke olarak görmezdi. Oralarını kendi vatan toprağı sayardı. O topraklarda yaşayanları da kendi vatandaşı olarak görürdü. Bu sebeple ne istismar, ne de herhangi bir şekilde onlara haksızlık yapılmazdı. Osmanlı'nın bazı kimselere göre tek farklılığı vardı. Çünkü Avrupa bölgesinde yaşayanların bazılarının dinleri farklıydı. Onlar genellikle Hıristiyan dinine inanmaktaydı. Ama Osmanlı dinlere karşı eşit davranmaktaydı. O sebeple de bu dini farklılıklar kardeşçe geçinmelerine engel sayılmazdı.
Bunun yanında en güçlü, en modern, en kültürlü, en bilgili ve en organize bir devlet olarak Avrupa'ya medeniyet götürmüştü. Onların yaşama seviyelerini yükseltmişti. Avrupa'ya temizliği, nizam ve intizamı, askerlik sanatını, toplum mefhumlarını ve felsefesini, kardeşçe yaşamayı, disiplini, eşitliği ve insaniyeti öğretmişti.
Osmanlı, Ege Denizi ve Akdeniz
O zamanlar, Ege Denizi ve Akdeniz adeta Osmanlının bir gölü haline gelmişti. O sebeple bütün Ege adaları ve Doğu Akdeniz bölge adaları, Girit ve Kıbrıs dahil Osmanlı'ya aitti.
1571 yılından beri Kıbrıs Osmanlı'nın eline geçmiş ve orada yaklaşık olarak, 300 yıl kadar egemenliği sürüp gitmişti. Ancak, Osmanlı - Rus savaşında 1878 yılında, Osmanlı mağlup olunca, hem bir kısım Balkan topraklarını, hem de Kıbrıs'ı devretmek zorunda kalmıştı. Böylece, Balkanlar'daki toprakları Avusturya - Macarsitan İmparatorluğu'na, Kıbrıs'ı ise İngiltere'ye, muvakkaten devretmiş bulunmaktaydı.
Dr. Fazıl Küçük ve Makarios
devrindeki Kıbrıs
İngiltere Kıbrıs'ı 1950'lere kadar tamamen kendi idaresinde tuttu. Ondan sonra Rumlar isyan edince geçimsizlikler başladı. Zamanla Rumların baskılarıyla kendine gelen Türkler de, organize olarak mukavemet teşkilatlarını kurdular. Kıbrıs Türklerinin başına da cemaat lideri olarak Dr. Fazıl Küçük geçmişti. 1960 yıllarında, Başpiskopos Makarios döneminde, Kıbrıs Cumhuriyeti ilan edilmiş ve bazı anlaşmalar da yapılmıştı. İki kısımlı bir Kıbrıs Devleti kurulmuştu. Türkiye, Yunanistan ve İngiltere de garantör devletler olmuşlardı. Daha sonraki tarihlerde, Yunanistan'da askerler idareye el koymuştu. Ondan bir müddet sonra, Güney Kıbrıs'ta da askeri idare ilan edilerek, Makarios'a karşı isyan oluştu ve o da idareden alınmış oldu. Makarios ülkeden kaçtı ve Birleşmiş Milletlerin Güvenlik Konseyi'ne şikayette bulundu. Kıbrıs'ta kargaşa olunca da, Rumların Türklere karşı katliamları amansız bir şekilde yeniden başlamış oldu. Bu tarihlerde bine yakın Kıbrıslı Türk hayatını kaybetmiş oldu.
1972 yılında, bu durum doruk noktasına ulaşınca, Türkiye garantör devlet olarak, Kuzey Kıbrıs bölgesine yapılan harekatla girmiş oldu. Daha sonra kurtarılan bu topraklarda "Özel Türk Cumhuriyeti - KKTC" ilan edilip, müstakil bir devlet halini almış oldu. Parlamentosunu kurdu ve tarihe merhaba dedi.
Bu oyunların kurbanları genellikle geniş toprakları olan, yeraltı zenginlikleri bulunan, stratejik mevkilerde kurulu ve o anda bazı zayıf durumlarının altından kalkamayan devletlere yönelik olmaktadır. Mesela tarihte bir çok imparatorluklar ve devletler bu şekildeki "Kurtlar Sofrasında" hazırlanan planlarla çökertilmiş olmaktadır. Bunların arasında Osmanlı İmparatorluğu da bulunmaktadır.
Osmanlı, zamanında 24 milyon kilometrekareye yayılmış, üç kıtayı birbirine tek devlet olarak bağlayan, tarihi olaylara güçlü damgasını vuran, dünyaya "Yasaları ve Hukuku" tanıtan, daima güçsüzün yanında bulunan, bir çok milleti Osmanlı adı altında birleştiren, 600 küsür yıl hüküm süren, sömürgeci politika gütmeyen ender imparatorluklardan biriydi. Osmanlı topraklarına imparatorluk bile denmemesi gerekir. Çünkü Osmanlı'da, imparatorluklarda görülen sınıf farklılıkları hemen hemen yok derecede azdı. Yasalar herkes için aynı durumda tatbik edilmekteydi. Kısacası, yasalar önünde din, dil, ırk ve renk farklılığı yoktu. Bunun yanında Osmanlı idarecileri, o toprakları koloni veya müstemleke olarak görmezdi. Oralarını kendi vatan toprağı sayardı. O topraklarda yaşayanları da kendi vatandaşı olarak görürdü. Bu sebeple ne istismar, ne de herhangi bir şekilde onlara haksızlık yapılmazdı. Osmanlı'nın bazı kimselere göre tek farklılığı vardı. Çünkü Avrupa bölgesinde yaşayanların bazılarının dinleri farklıydı. Onlar genellikle Hıristiyan dinine inanmaktaydı. Ama Osmanlı dinlere karşı eşit davranmaktaydı. O sebeple de bu dini farklılıklar kardeşçe geçinmelerine engel sayılmazdı.
Bunun yanında en güçlü, en modern, en kültürlü, en bilgili ve en organize bir devlet olarak Avrupa'ya medeniyet götürmüştü. Onların yaşama seviyelerini yükseltmişti. Avrupa'ya temizliği, nizam ve intizamı, askerlik sanatını, toplum mefhumlarını ve felsefesini, kardeşçe yaşamayı, disiplini, eşitliği ve insaniyeti öğretmişti.
Osmanlı, Ege Denizi ve Akdeniz
O zamanlar, Ege Denizi ve Akdeniz adeta Osmanlının bir gölü haline gelmişti. O sebeple bütün Ege adaları ve Doğu Akdeniz bölge adaları, Girit ve Kıbrıs dahil Osmanlı'ya aitti.
1571 yılından beri Kıbrıs Osmanlı'nın eline geçmiş ve orada yaklaşık olarak, 300 yıl kadar egemenliği sürüp gitmişti. Ancak, Osmanlı - Rus savaşında 1878 yılında, Osmanlı mağlup olunca, hem bir kısım Balkan topraklarını, hem de Kıbrıs'ı devretmek zorunda kalmıştı. Böylece, Balkanlar'daki toprakları Avusturya - Macarsitan İmparatorluğu'na, Kıbrıs'ı ise İngiltere'ye, muvakkaten devretmiş bulunmaktaydı.
Dr. Fazıl Küçük ve Makarios
devrindeki Kıbrıs
İngiltere Kıbrıs'ı 1950'lere kadar tamamen kendi idaresinde tuttu. Ondan sonra Rumlar isyan edince geçimsizlikler başladı. Zamanla Rumların baskılarıyla kendine gelen Türkler de, organize olarak mukavemet teşkilatlarını kurdular. Kıbrıs Türklerinin başına da cemaat lideri olarak Dr. Fazıl Küçük geçmişti. 1960 yıllarında, Başpiskopos Makarios döneminde, Kıbrıs Cumhuriyeti ilan edilmiş ve bazı anlaşmalar da yapılmıştı. İki kısımlı bir Kıbrıs Devleti kurulmuştu. Türkiye, Yunanistan ve İngiltere de garantör devletler olmuşlardı. Daha sonraki tarihlerde, Yunanistan'da askerler idareye el koymuştu. Ondan bir müddet sonra, Güney Kıbrıs'ta da askeri idare ilan edilerek, Makarios'a karşı isyan oluştu ve o da idareden alınmış oldu. Makarios ülkeden kaçtı ve Birleşmiş Milletlerin Güvenlik Konseyi'ne şikayette bulundu. Kıbrıs'ta kargaşa olunca da, Rumların Türklere karşı katliamları amansız bir şekilde yeniden başlamış oldu. Bu tarihlerde bine yakın Kıbrıslı Türk hayatını kaybetmiş oldu.
1972 yılında, bu durum doruk noktasına ulaşınca, Türkiye garantör devlet olarak, Kuzey Kıbrıs bölgesine yapılan harekatla girmiş oldu. Daha sonra kurtarılan bu topraklarda "Özel Türk Cumhuriyeti - KKTC" ilan edilip, müstakil bir devlet halini almış oldu. Parlamentosunu kurdu ve tarihe merhaba dedi.
Prof. Dr. Cahit Babuna / diğer yazıları
- Batı kültüründe toplumsal çöküş -2- / 22.10.2006
- Batı kültüründe toplumsal çöküş / 21.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler -2- / 20.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler -2- / 19.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler / 18.10.2006
- Oruç tutmak, aç kalmak değildir / 15.10.2006
- Ramazan-ı Şerif temizlenme ayı / 14.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -4- / 09.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -4- / 08.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -3- / 07.10.2006
- Batı kültüründe toplumsal çöküş / 21.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler -2- / 20.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler -2- / 19.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler / 18.10.2006
- Oruç tutmak, aç kalmak değildir / 15.10.2006
- Ramazan-ı Şerif temizlenme ayı / 14.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -4- / 09.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -4- / 08.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -3- / 07.10.2006