Seçim yaklaştıkça, partiler arasındaki tartışmalar da hız kazanıyor. Tartışmaları izledikçe insan, "eski tas eski hamam" demek zorunda kalıyor. Partiler, içerikten yoksun kısır tartışmalarla, seçmene selam kabilinden gösterilerle yol almaya gayret ediyorlar. Yalnız bu sefer, eskisi kadar rahat değiller. Çünkü BTP, bütün hesaplarını altüst etti. Ona karşı alabildikleri tek tedbir, BTP'yi gizlemeye, halka duyurmamaya çalışmaktan ibaret. Yani güneşi balçıkla sıvama peşinde koşuyorlar.
AB'ci, IMF'ci partiler, sadece kısır tartışmalarla uğraşmıyorlar. Kavramları da birbirine karıştırıyor ve bozuyorlar. Kendilerince onlara farklı anlamlar yüklüyorlar. Dahası, anahtar kavram üretiyor ve sonra onu moda haline getiriyorlar. Bu dönemdeki moda kavramların başında "sosyal liberal" kavramı yer alıyor. CHP'den AKP'ye, SP'den MHP'ye hepsi bu kavrama sarılıyor. Bütün sağcılar ve solcular bu kavram üzerinde ittifak etmiş durumdalar. "Sosyal liberal" kavramında genel kabul liberalizmdir. Liberalizm, her yerde, her düşünce sahibinin nezdinde evrensel bir gerçek gibi itibar görüyor. Peki, bu doğru mu? Hayır, doğru değil. Çünkü liberalizm evrensel bir gerçek değil, liberalistler evrensel bir gerçeği istismar ediyor ve bütün dünyayı aldatıyorlar.
Liberalistlerin istismar ettiği evrensel gerçek piyasadır. Bunu nasıl yapıyorlar? Bu soruya cevap verebilmek için biraz geriye gitmek ve mal değişiminden başlamak gerekir. Bilindiği gibi mal değişimi, başka bir deyişle mübadele, hayati bir zorunluluktur. İnsanoğlu dünya sahnesine çıktığı günden itibaren mal değişiminde bulunmuştur. Bunun ortadan kaldırılması mümkün değildir. En küçük topluluklar bile, mal değişimi olmadan hayatını devam ettiremez. Paralı, parasız mal değişiminin yapıldığı her yer de, bir piyasa olduğuna göre, piyasa değişmez sosyal bir kanundur, evrenseldir. Liberalistler, sosyalistler gibi piyasaya kanuni bir müdahalede bulunmadıklarını ileri sürerek, "piyasa eşittir liberalizmdir" demişler ve bu evrensel gerçeği istismar etmişler, bunu da yutturmuşlardır.
Liberalizmin arz ve talep kanununu benimsediği, daha doğrusu piyasayı kabul ettiği doğrudur. Fakat liberalistler hiçbir zaman piyasayı tamamen serbest bırakmamışlardır. Dolaylı yollarla piyasaya müdahale etmişler, uluslararası kaynakları sömürmeye çalışmışlardır. Sömürülen milletler, payiyasaya müdahale edilldiğini, arz ve talebin tabii şartlarda oluşmadığını anlayınca, liberalistler, piyasa kelimesinin önüne 'serbest'i ilave ederek 'serbest piyasa' kavramını türettiler. Şimdi liberalistler, liberalizm yerine çok kere 'serbest piyasa ekonomisi' kavramını kullanıyorlar. Halbuki piyasa demek, arz ve talebin serbestçe oluştuğu yer, yani serbestlik demektir.
Liberalistler, piyasa kavramanın içini boşaltıkları için, şimdi onu kuvvetlendirmek düşüncesiyle önüne bazı ilaveler yapıyorlar. 'Serbest piyasa', 'sosyal piyasa' gibi. Aynı şeyi 'adalet' kelimesinde yapıyorlar. Örneğin adalet denilince, bu her yerdeki adaleti kapsar. Bugün böyle olmadığı için adaletin de önüne 'sosyal' kelimesini koyarak 'sosyal adalet' diyorlar. Esasen 'adalet' kelimesine 'sosyal' ilavesi bir fazlalıktır. Aynen bunun gibi 'serbest piyasa ekonomisi', 'sosyal piyasa ekonomisi' piyasa kelimesine hiçbir olumlu katkıda bulunmuyor. Bu kavramlar halkı aldatmak için türetilmiş kavramlardır.
Bu anlattıklarımızdan çıkan pratik sonuç şudur: 3 Kasım 2002 seçimine girecek olan partilerin hepsi (BTP hariç) liberalizmde karar kılmışlardır. Kimisi buna 'serbest piyasa ekonomisi', kimisi 'sosyal piyasa ekonomisi' diyor ama, hepsinin temelde kabul ettiği liberalizmdir. Temel tercih aynı olunca, geriye tartışılacak ne kalıyor? "Tencere dibin kara, senin ki benimkinden kara" suçlamaları. Öyle değil mi? Eh, partilerimiz de bunu yapıyorlar. Fakat bu oyun bozuluyor. Çünkü BTP, temel tercihleri tartışmaya açıyor. Halk da BTP'nin peşinde. Onun için seçim yaklaştıkça, tartışmalar millici ve küreselleşmeci zeminine oturacaktır. İşte asıl cümbüş o zaman başlayacak, kısır tartışmalarla kafa bulandıranlar ortalıktan toz olup kaçacaklardır.
AB'ci, IMF'ci partiler, sadece kısır tartışmalarla uğraşmıyorlar. Kavramları da birbirine karıştırıyor ve bozuyorlar. Kendilerince onlara farklı anlamlar yüklüyorlar. Dahası, anahtar kavram üretiyor ve sonra onu moda haline getiriyorlar. Bu dönemdeki moda kavramların başında "sosyal liberal" kavramı yer alıyor. CHP'den AKP'ye, SP'den MHP'ye hepsi bu kavrama sarılıyor. Bütün sağcılar ve solcular bu kavram üzerinde ittifak etmiş durumdalar. "Sosyal liberal" kavramında genel kabul liberalizmdir. Liberalizm, her yerde, her düşünce sahibinin nezdinde evrensel bir gerçek gibi itibar görüyor. Peki, bu doğru mu? Hayır, doğru değil. Çünkü liberalizm evrensel bir gerçek değil, liberalistler evrensel bir gerçeği istismar ediyor ve bütün dünyayı aldatıyorlar.
Liberalistlerin istismar ettiği evrensel gerçek piyasadır. Bunu nasıl yapıyorlar? Bu soruya cevap verebilmek için biraz geriye gitmek ve mal değişiminden başlamak gerekir. Bilindiği gibi mal değişimi, başka bir deyişle mübadele, hayati bir zorunluluktur. İnsanoğlu dünya sahnesine çıktığı günden itibaren mal değişiminde bulunmuştur. Bunun ortadan kaldırılması mümkün değildir. En küçük topluluklar bile, mal değişimi olmadan hayatını devam ettiremez. Paralı, parasız mal değişiminin yapıldığı her yer de, bir piyasa olduğuna göre, piyasa değişmez sosyal bir kanundur, evrenseldir. Liberalistler, sosyalistler gibi piyasaya kanuni bir müdahalede bulunmadıklarını ileri sürerek, "piyasa eşittir liberalizmdir" demişler ve bu evrensel gerçeği istismar etmişler, bunu da yutturmuşlardır.
Liberalizmin arz ve talep kanununu benimsediği, daha doğrusu piyasayı kabul ettiği doğrudur. Fakat liberalistler hiçbir zaman piyasayı tamamen serbest bırakmamışlardır. Dolaylı yollarla piyasaya müdahale etmişler, uluslararası kaynakları sömürmeye çalışmışlardır. Sömürülen milletler, payiyasaya müdahale edilldiğini, arz ve talebin tabii şartlarda oluşmadığını anlayınca, liberalistler, piyasa kelimesinin önüne 'serbest'i ilave ederek 'serbest piyasa' kavramını türettiler. Şimdi liberalistler, liberalizm yerine çok kere 'serbest piyasa ekonomisi' kavramını kullanıyorlar. Halbuki piyasa demek, arz ve talebin serbestçe oluştuğu yer, yani serbestlik demektir.
Liberalistler, piyasa kavramanın içini boşaltıkları için, şimdi onu kuvvetlendirmek düşüncesiyle önüne bazı ilaveler yapıyorlar. 'Serbest piyasa', 'sosyal piyasa' gibi. Aynı şeyi 'adalet' kelimesinde yapıyorlar. Örneğin adalet denilince, bu her yerdeki adaleti kapsar. Bugün böyle olmadığı için adaletin de önüne 'sosyal' kelimesini koyarak 'sosyal adalet' diyorlar. Esasen 'adalet' kelimesine 'sosyal' ilavesi bir fazlalıktır. Aynen bunun gibi 'serbest piyasa ekonomisi', 'sosyal piyasa ekonomisi' piyasa kelimesine hiçbir olumlu katkıda bulunmuyor. Bu kavramlar halkı aldatmak için türetilmiş kavramlardır.
Bu anlattıklarımızdan çıkan pratik sonuç şudur: 3 Kasım 2002 seçimine girecek olan partilerin hepsi (BTP hariç) liberalizmde karar kılmışlardır. Kimisi buna 'serbest piyasa ekonomisi', kimisi 'sosyal piyasa ekonomisi' diyor ama, hepsinin temelde kabul ettiği liberalizmdir. Temel tercih aynı olunca, geriye tartışılacak ne kalıyor? "Tencere dibin kara, senin ki benimkinden kara" suçlamaları. Öyle değil mi? Eh, partilerimiz de bunu yapıyorlar. Fakat bu oyun bozuluyor. Çünkü BTP, temel tercihleri tartışmaya açıyor. Halk da BTP'nin peşinde. Onun için seçim yaklaştıkça, tartışmalar millici ve küreselleşmeci zeminine oturacaktır. İşte asıl cümbüş o zaman başlayacak, kısır tartışmalarla kafa bulandıranlar ortalıktan toz olup kaçacaklardır.
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018