Küreselleşmeciler, her ne kadar küreselleşmeyi tabii bir süreç ve aydınlanmanın son noktası olarak göstermeye çalışırsa çalışsınlar, gerçeği asla değiştiremezler, örtbast edemezler. Zira küreselleşme bir ideolojidir, bir dünya görüşüdür. Başka bir deyişle, Türkçeye küreselleşme olarak tercüme edilen 'Globalizm', diğer 'izm'ler gibi bir sistemdir. Bazı yazarlar, bu tercümenin yanlış ve maksatlı yapıldığını söyleseler de, globalizm yerine küreselleşmeyi kullanmak artık yaygınlaşmıştır.
Her neyse, biz öze dönelim ve küreselleşmecilerin iddialarını hatırlayalım: "Küreselleşme ülkeler arası gelir dağılımını adil bir şekilde sağlayacaktır. Fakir ülkeler de küreselleşmenin getirdiği zenginlikten pay alacaklardır. Zengin ülkelerdeki sermaye, fakir ülkelere yönelecek ve bu sayede fakir ülkeler de hızla zenginleşecektir". İleri sürülen görüşler özetle bunlardı. Halbuki bu söylenenlerin tam tersi gerçekleşmiş, zenginlerle fakirler arasındaki uçurum giderek açılmıştır.
Peki, küreselleşmeciler, bunu kabul ediyorlar mı? Kabul ediyorlar, fakat suçu üzerlerine almıyorlar. Diyorlar ki: "Küreselleşmeden yeterince pay alamayanlar, hâlâ milliliği devam ettirenlerdir". Demek istedikleri şu: Eğer küreselleşmeden pay almak gibi bir niyetiniz varsa, milli olan bütün değerlerinizi terk edeceksiniz. Thomas Friedman, 'Küreselleşmenin Geleceği' adlı kitabında bu konu ile ilgili şunları söyler: "Her ülkeyi bir bilgisayar olarak düşünürseniz, küreselleşmeyi internete bağlanmaya benzetebilirsiniz. Ancak her bilgisayar internete bağlanamaz, uygun yazılıma ihtiyaç vardır". Uygun yazılım, her milletin siyasi, ahlaki, hukuki, ve hatta dini değerlerini, evrensel olarak lanse edilen Hıristiyan değerlerle birleştirmesi ve buluşturmasıdır. 'Medeniyetler buluşması' adı altında yapılan toplantılarda, açıkça bunlar dile getirilmiyor mu?
İşte 'kaçınılmaz bir sonuç' olarak takdim edilen küreselleşme, böylesine öldürücü bir ideolojidir. Maalesef, milli olduğu zannedilen AKP de bu ideolojinin esiri ve uygulayıcısıdır. Başbakan Tayyip Erdoğan, Cidde Ekonomik Forumu'nda ilginç mesajlar verdi. Bu mesajlarda anahtar kavram 'küreselleşme' idi. Bunun üzerinde pek fazla durulmadı.
Söz kousu Forum'da Başbakan şöyle diyordu: " Küreselleşme kapsamında dünya giderek, her hareket eden parçanın bir diğerini etkilediği dev bir köye dönüştü. Bu küresel köy içinde, kapılarını açarak birbiriyle daha yakın ekonomik ve siyasi ilişkiler kurmak suretiyle birlikte kazanan ya da kapılarını kapatarak endişe içinde kendini izole edenler ayırımı başlamıştır". Dikkat ederseniz, Başbakan da diğer küreselleşmeciler gibi dünyayı 'dev bir köy' olarak nitelendiriyor. Bazı küreselleşmeciler ise biraz daha ileri giderek, dünyanın bir aile olduğunu bile söylüyorlar.
Bunu söyleyenleri P. J.O'Rorke şöyle uyarıyor: " Eğer ABD'nin uluslararası aileye katılması isteniyorsa, bu iyi. Ancak dünyayı uyarıyorum. ABD sadece baba olur". Aslında küreselleşmenin en kısa, en özlü tanımını ABD'nin eski dışişleri bakanlarından Henry Kissinger yapmıştır. Ona göre, "küreselleşme, Amerikan hegemonyasının diğer bir adıdır". Elimizi vicdanımıza koyarak cevap verelim. Başbakanın küreselleşmenin gereği diyerek yaptığı icraatlar, Kissinger'i doğrulamıyor mu?
Başkalarını kendi haline bırakalım. Biz, Türk milleti olarak şu gerçeği artık görmek zorundayız. Yol ayırımına geldik. Ya söylendiği gibi küreselleşeceğiz, daha doğrusu köleleşeceğiz, yok alacağız, ya da milli değerlerimizi koruyarak var olacağız. Durum bu kadar vahim, bu kadar keskin ve nettir.
Her neyse, biz öze dönelim ve küreselleşmecilerin iddialarını hatırlayalım: "Küreselleşme ülkeler arası gelir dağılımını adil bir şekilde sağlayacaktır. Fakir ülkeler de küreselleşmenin getirdiği zenginlikten pay alacaklardır. Zengin ülkelerdeki sermaye, fakir ülkelere yönelecek ve bu sayede fakir ülkeler de hızla zenginleşecektir". İleri sürülen görüşler özetle bunlardı. Halbuki bu söylenenlerin tam tersi gerçekleşmiş, zenginlerle fakirler arasındaki uçurum giderek açılmıştır.
Peki, küreselleşmeciler, bunu kabul ediyorlar mı? Kabul ediyorlar, fakat suçu üzerlerine almıyorlar. Diyorlar ki: "Küreselleşmeden yeterince pay alamayanlar, hâlâ milliliği devam ettirenlerdir". Demek istedikleri şu: Eğer küreselleşmeden pay almak gibi bir niyetiniz varsa, milli olan bütün değerlerinizi terk edeceksiniz. Thomas Friedman, 'Küreselleşmenin Geleceği' adlı kitabında bu konu ile ilgili şunları söyler: "Her ülkeyi bir bilgisayar olarak düşünürseniz, küreselleşmeyi internete bağlanmaya benzetebilirsiniz. Ancak her bilgisayar internete bağlanamaz, uygun yazılıma ihtiyaç vardır". Uygun yazılım, her milletin siyasi, ahlaki, hukuki, ve hatta dini değerlerini, evrensel olarak lanse edilen Hıristiyan değerlerle birleştirmesi ve buluşturmasıdır. 'Medeniyetler buluşması' adı altında yapılan toplantılarda, açıkça bunlar dile getirilmiyor mu?
İşte 'kaçınılmaz bir sonuç' olarak takdim edilen küreselleşme, böylesine öldürücü bir ideolojidir. Maalesef, milli olduğu zannedilen AKP de bu ideolojinin esiri ve uygulayıcısıdır. Başbakan Tayyip Erdoğan, Cidde Ekonomik Forumu'nda ilginç mesajlar verdi. Bu mesajlarda anahtar kavram 'küreselleşme' idi. Bunun üzerinde pek fazla durulmadı.
Söz kousu Forum'da Başbakan şöyle diyordu: " Küreselleşme kapsamında dünya giderek, her hareket eden parçanın bir diğerini etkilediği dev bir köye dönüştü. Bu küresel köy içinde, kapılarını açarak birbiriyle daha yakın ekonomik ve siyasi ilişkiler kurmak suretiyle birlikte kazanan ya da kapılarını kapatarak endişe içinde kendini izole edenler ayırımı başlamıştır". Dikkat ederseniz, Başbakan da diğer küreselleşmeciler gibi dünyayı 'dev bir köy' olarak nitelendiriyor. Bazı küreselleşmeciler ise biraz daha ileri giderek, dünyanın bir aile olduğunu bile söylüyorlar.
Bunu söyleyenleri P. J.O'Rorke şöyle uyarıyor: " Eğer ABD'nin uluslararası aileye katılması isteniyorsa, bu iyi. Ancak dünyayı uyarıyorum. ABD sadece baba olur". Aslında küreselleşmenin en kısa, en özlü tanımını ABD'nin eski dışişleri bakanlarından Henry Kissinger yapmıştır. Ona göre, "küreselleşme, Amerikan hegemonyasının diğer bir adıdır". Elimizi vicdanımıza koyarak cevap verelim. Başbakanın küreselleşmenin gereği diyerek yaptığı icraatlar, Kissinger'i doğrulamıyor mu?
Başkalarını kendi haline bırakalım. Biz, Türk milleti olarak şu gerçeği artık görmek zorundayız. Yol ayırımına geldik. Ya söylendiği gibi küreselleşeceğiz, daha doğrusu köleleşeceğiz, yok alacağız, ya da milli değerlerimizi koruyarak var olacağız. Durum bu kadar vahim, bu kadar keskin ve nettir.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018