Sınır illeri Suriye'yi aratmayan, her gün roketlerin düştüğü, can kayıplarının yaşandığı, insanların göç etmeye mecbur kaldığı;
Güneydoğusunun diğer illerinin terörle mücadele kapsamında boşaltılığı, şehir merkezlerinin harabeye döndüğü;
"Güvenli" denilen batı illerinde ise "bilinen" canlı bombaların cirit attığı, insanların her gün terör endişesiyle kendisini güvensiz hissettiği?
Bir Türkiye manzarasında yine başkanlık sistemi, yine anayasa değişikliği yine suni laiklik tartışmaları?
Sanki yaşanan bütün problemlerin sorumlusu, mevcut Anayasa, parlamenter sistem ve laiklikmiş gibi?
Siyasiler yıllardır uyguladıkları bağımlı, taşeron, gayri milli ve yanlış politikaların faturasını sürekli taca atmaktan bir türlü yorulmadılar.
Milletimiz de kendi güvenliğini, huzurunu, geleceğini, birlik ve beraberliğini hedef tahtasına koyan bu tiyatrocuların peşinde koşmaktan, onlarla beraber yürümekten, onların yalanlarına inanmaktan yorulmadı.
Kısaca, körler, sağırlar birbirini ağırlayıp durdu, yıllarca?
Ama Anadolu coğrafyası gibi küresel iradelerin iştahını kabartan bir cennet vatan üzerinde bu kadar gafletle, bu kadar delaletle ve hatta bu kadar ihanetle ne kadar devam edilebilir, ne kadar yürünebilir, merak konusu?
Bu kantar bu yükü tartmaz.
Şimdi gelelim laiklik mevzuuna? Siyasilerden biri yeni anayasada laiklik ilkesinin olmaması gerektiğinden bahsetmiş.
Bu zihniyette olanların temel görüşü, laikliğin dinsizlik olduğu yönünde?
Halbuki "din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması" olarak tanımlanan laiklik, bir devlet sistemi ve devletler de dindar ya da dinsiz olamaz, bireyler ve toplumlar dindar ya da dinsiz olur. Laiklik de bireylerle alakalı değil, sistemle alakalı?
Laikliğin iki yönü var; birincisi devleti dinden koruması, ikincisi ise dinini yaşamak isteyen dindarları devletten koruması?
"Devletin dinden korunması" derken kastedilen nedir, ya da şöyle soralım, Atatürk bunda neyi hedeflemiştir?
Atatürk, devleti tek hak din olan İslam dininin güzelliklerinden, gerçek dindarlardan değil, Osmanlıyı çöküşe götüren cübbeli sarıklı İngiliz ajanlarının tasallutundan, fitnelerinden Türk milletini ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni korumak için laiklik ilkesini getirmiştir.
Atatürk'e bunu zorlayan da, İstiklal Harbi'nin en sıcak zamanlarında, Türk milletinin bağımsızlık mücadelesi verdiği anlarda, bir takım sarıklı, cübbeli hoca müsveddelerinin kalkıp "Yunan'a, İngiliz'e kurşun sıkmak küfürdür" fetvaları vermeleri, milletin direncini kırmaya çalışmalarıdır. Bugün de benzerlerini yaşamıyor muyuz?
Sarık ve cübbenin arkasına sığınan biri kalkıp, "Bir Müslüman'ı öldüren ebediyen cehennemliktir" ilahi ikazına rağmen, Müslüman'ın ölümüne fetva verebiliyor.
Fıskını fesle örtmeye çalışan biri de kalkıp, İslam coğrafyasının işgali ve parçalanması projesi olan Büyük Ortadoğu Projesi'ne hizmet etmeye siyasileri ikna edebiliyor.
İşte laiklik, kalbinde haç taşıdığı halde şekille fitnesini örtmeye çalışanlardan bu ülkeyi ve bu milleti korumak için devreye sokuldu. Onların laiklik rahatsızlıklarının temelinde de bu var.
Peki, laikliği İslam daha iyi yaşansın endişesiyle mi kaldırmak istiyorlar?
Öyle olsa, İslam'la hiçbir alakası olmayan domuz etinin ve zinanın serbest bırakılmasına, besmeleyle kilise açılmasına, hutbelerden ayet çıkartılmasına, Haçlıyla bir olup Müslüman'a namlu doğrultulmasına, Kelime-i Tevhid'den "Muhammedü'r-Resulüllah"ın çıkartılmasına neden hiç ses çıkarmadılar, hep alkış tuttular?
Demek ki laiklik derken bunların derdi, "İslam'ı yaşamak" değil, ülkemiz üzerinde menfur hesabı olanların ülkemizi işgal etmesi için, milletin direncini kırmak hedefiyle onların batıl inançlarını millete din diye yutturmak. Onlar din derken bildiğimiz İslam'ı değil, amentülerinde ittifak ettikleri bir dini ya da dinleri kastediyorlar.
Milletimiz, bu Müslüman kılıklı İngiliz ajanlarının fitnelerinden kurtulup, bize gerçek İslam'ın ancak "Hz. Peygamberin (s.a.v) ve Ehl-i Beyt'inin yaşadığı din" olduğunu her fırsatta ifade eden Prof. Dr. Haydar Baş'la beraber olmadığı müddetçe daha çok şeyler kaybedecek.
Güneydoğusunun diğer illerinin terörle mücadele kapsamında boşaltılığı, şehir merkezlerinin harabeye döndüğü;
"Güvenli" denilen batı illerinde ise "bilinen" canlı bombaların cirit attığı, insanların her gün terör endişesiyle kendisini güvensiz hissettiği?
Bir Türkiye manzarasında yine başkanlık sistemi, yine anayasa değişikliği yine suni laiklik tartışmaları?
Sanki yaşanan bütün problemlerin sorumlusu, mevcut Anayasa, parlamenter sistem ve laiklikmiş gibi?
Siyasiler yıllardır uyguladıkları bağımlı, taşeron, gayri milli ve yanlış politikaların faturasını sürekli taca atmaktan bir türlü yorulmadılar.
Milletimiz de kendi güvenliğini, huzurunu, geleceğini, birlik ve beraberliğini hedef tahtasına koyan bu tiyatrocuların peşinde koşmaktan, onlarla beraber yürümekten, onların yalanlarına inanmaktan yorulmadı.
Kısaca, körler, sağırlar birbirini ağırlayıp durdu, yıllarca?
Ama Anadolu coğrafyası gibi küresel iradelerin iştahını kabartan bir cennet vatan üzerinde bu kadar gafletle, bu kadar delaletle ve hatta bu kadar ihanetle ne kadar devam edilebilir, ne kadar yürünebilir, merak konusu?
Bu kantar bu yükü tartmaz.
Şimdi gelelim laiklik mevzuuna? Siyasilerden biri yeni anayasada laiklik ilkesinin olmaması gerektiğinden bahsetmiş.
Bu zihniyette olanların temel görüşü, laikliğin dinsizlik olduğu yönünde?
Halbuki "din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması" olarak tanımlanan laiklik, bir devlet sistemi ve devletler de dindar ya da dinsiz olamaz, bireyler ve toplumlar dindar ya da dinsiz olur. Laiklik de bireylerle alakalı değil, sistemle alakalı?
Laikliğin iki yönü var; birincisi devleti dinden koruması, ikincisi ise dinini yaşamak isteyen dindarları devletten koruması?
"Devletin dinden korunması" derken kastedilen nedir, ya da şöyle soralım, Atatürk bunda neyi hedeflemiştir?
Atatürk, devleti tek hak din olan İslam dininin güzelliklerinden, gerçek dindarlardan değil, Osmanlıyı çöküşe götüren cübbeli sarıklı İngiliz ajanlarının tasallutundan, fitnelerinden Türk milletini ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni korumak için laiklik ilkesini getirmiştir.
Atatürk'e bunu zorlayan da, İstiklal Harbi'nin en sıcak zamanlarında, Türk milletinin bağımsızlık mücadelesi verdiği anlarda, bir takım sarıklı, cübbeli hoca müsveddelerinin kalkıp "Yunan'a, İngiliz'e kurşun sıkmak küfürdür" fetvaları vermeleri, milletin direncini kırmaya çalışmalarıdır. Bugün de benzerlerini yaşamıyor muyuz?
Sarık ve cübbenin arkasına sığınan biri kalkıp, "Bir Müslüman'ı öldüren ebediyen cehennemliktir" ilahi ikazına rağmen, Müslüman'ın ölümüne fetva verebiliyor.
Fıskını fesle örtmeye çalışan biri de kalkıp, İslam coğrafyasının işgali ve parçalanması projesi olan Büyük Ortadoğu Projesi'ne hizmet etmeye siyasileri ikna edebiliyor.
İşte laiklik, kalbinde haç taşıdığı halde şekille fitnesini örtmeye çalışanlardan bu ülkeyi ve bu milleti korumak için devreye sokuldu. Onların laiklik rahatsızlıklarının temelinde de bu var.
Peki, laikliği İslam daha iyi yaşansın endişesiyle mi kaldırmak istiyorlar?
Öyle olsa, İslam'la hiçbir alakası olmayan domuz etinin ve zinanın serbest bırakılmasına, besmeleyle kilise açılmasına, hutbelerden ayet çıkartılmasına, Haçlıyla bir olup Müslüman'a namlu doğrultulmasına, Kelime-i Tevhid'den "Muhammedü'r-Resulüllah"ın çıkartılmasına neden hiç ses çıkarmadılar, hep alkış tuttular?
Demek ki laiklik derken bunların derdi, "İslam'ı yaşamak" değil, ülkemiz üzerinde menfur hesabı olanların ülkemizi işgal etmesi için, milletin direncini kırmak hedefiyle onların batıl inançlarını millete din diye yutturmak. Onlar din derken bildiğimiz İslam'ı değil, amentülerinde ittifak ettikleri bir dini ya da dinleri kastediyorlar.
Milletimiz, bu Müslüman kılıklı İngiliz ajanlarının fitnelerinden kurtulup, bize gerçek İslam'ın ancak "Hz. Peygamberin (s.a.v) ve Ehl-i Beyt'inin yaşadığı din" olduğunu her fırsatta ifade eden Prof. Dr. Haydar Baş'la beraber olmadığı müddetçe daha çok şeyler kaybedecek.
Murat Çabas / diğer yazıları
- Vatandaşın refahı için maaşa zam yapmamak! / 24.04.2024
- Bugün ulusal egemenliği kazandığımız gün / 23.04.2024
- Asılla vekil arasındaki gelir uçurumu! / 20.04.2024
- Enflasyon ve cari açık bahanesiyle fakirleştiriliyoruz! / 19.04.2024
- Türkiye ekonomisi böyle gitmez! / 17.04.2024
- Sevgiliye vuslatın 4. yıl dönümü / 16.04.2024
- İngiliz gazetesinden Türk siyasetine ayar! / 09.04.2024
- ‘Boş tencerenin yıkamayacağı iktidar yoktur’ / 06.04.2024
- Seçimde katmerli adaletsizlik / 05.04.2024
- BTP oylarını artırdı / 03.04.2024
- Bugün ulusal egemenliği kazandığımız gün / 23.04.2024
- Asılla vekil arasındaki gelir uçurumu! / 20.04.2024
- Enflasyon ve cari açık bahanesiyle fakirleştiriliyoruz! / 19.04.2024
- Türkiye ekonomisi böyle gitmez! / 17.04.2024
- Sevgiliye vuslatın 4. yıl dönümü / 16.04.2024
- İngiliz gazetesinden Türk siyasetine ayar! / 09.04.2024
- ‘Boş tencerenin yıkamayacağı iktidar yoktur’ / 06.04.2024
- Seçimde katmerli adaletsizlik / 05.04.2024
- BTP oylarını artırdı / 03.04.2024