OECD ülkeleri içinde en hızlı büyüyen ülke Türkiye oldu.
Büyüme oranı ise yüzde 9,8.
Burada şu soru sorulabilir, hem büyüme hem de işsizlik artışı olabilir mi? Cevap hayır.
Diğer bir soru da, büyüme oranında zirve olurken, kişi başına gelir açısından son sıralarda olunabilir mi? Normal şartlar altında bunun cevabı da hayır.
Peki, nasıl oluyor da Türkiye işsizlik oranının arttığı bir ortamda büyümede zirve oluyor ve kişi başına gelirde altlarda sürünüyor?
Burada şu gerçeği belirtmeliyiz, iki tür büyüme var.
Birincisi gerçek büyüme, buna sağlıklı büyüme de diyebiliriz. İşsizliğin azaldığı, kişi başına gelirin arttığı, yoksulluk sınırı altında vatandaşın olmadığı, üretimin canlandığı, ihracatın arttığı, iç ve dış borçların azalıp kapandığı, dışarıya bağımlı olmadan gerçekleşen bir büyüme. Elbette ki bu büyüme sağlıklıdır, arzu edilen de budur.
Diğeri ise masa başı büyüme, bu da ekonominin gerçek rakamlarını siyasi amaçlar uğruna değiştirmekle elde edilir.
Yabancı yatırımcılar bu tür masa başı rakamlarına itibar etmedikleri kesin. O halde niçin bu rakamlarla oynanıyor? Tabii ki iç piyasanın gazını almak için.
Şu soru sorulabilir, yabancı sermaye bu tür rakamlara itibar etmiyor diyorsunuz, ama Türkiye'ye para sokmakta yarışıyorlar ve istekliler, niye?
Bu durum Türkiye'nin ekonomik gidişatının iyiye gittiğinden dolayı değil, Türkiye'nin geleceğine ve sahip olduğu bütün mal varlıklarına ipotek koymak içindir.
Osmanlının son dönemlerini, Duyunu Umumiye'yi, Mondoros'u, Sevr'i ne çabuk unuttuk?
Yabancılar Osmanlının bütün vergilerine el koymadılar mı?
Tarım ürünlerine, madenlerine göz dikmediler mi?
Osmanlı ordusunu, donanmasını devre dışı bırakmadılar mı?
Alacaklarını tahsil etmek için ülkemizi işgal etmediler mi?
Bunlar daha 80-90 yıl önce yaşadığımız gerçekler, ne çabuk unutuyoruz?
Bu saydıklarımız asıl hedefler.
Kısa vade de bu yabancı sermaye niçin geliyor?
Öncelikle dünyada en fazla faiz geliri imkanını Türkiye spekülatif para piyasaları sağlıyor. ABD'de yüzde 1'ler seviyesinde olan faiz Türkiye'de yüzde 25-30'lar seviyesinde. Tabii ki, yabancı sermayedarlar Türkiye'ye gelip para kazanacak.
ATO'nun geçen aylarda yaptığı araştırmada 2004 yılında bono, tahvil ve mevduatlarda bulunan 23.6 milyar dolar para yıllık bazda 7 milyar dolar kazandırdığı ifade edilmişti. Dünyanın hiçbir yerinde bu kadar para kazanılamıyor. Yabancılar bu kadar parayı dışarıya hortumlarken Türk insanının gayreti, alın teri, emeği bir çırpıda dışarıya kaçıyor.
Şimdi siz söyleyin bu adamlar niye paralarını ülkemizde değerlendirmesin? Başka nerede böyle enayi var?
Kendi kaynaklarımızı devreye koyacağımıza başkalarının paralarıyla ekonomimizi döndürmeye çalışıyoruz. Sonuç olarak ciddi bir şekilde kazık yiyoruz, sömürülüyoruz.
Masa başında ekonomi idare etmek, enflasyon ve büyüme rakamları belirlemek ve belirlediğimiz rakamlarla reel sektöre yaptırımlar uygulamak vatandaşımızı tamamen bitirmektedir.
Bu masa başı rakamlar sadece para ile para kazananların işine yaramaktadır, sahip olduğumuz bütün değerlerin dışarıya kaçmasına sebep olmaktadır.
Unutmayalım ki gemi battığı zaman sadece geminin dibindekiler boğulmaz, güvertedekiler de, kaptan köşkündekiler de boğulur.
Ülkemiz vatandaşlarının tamamının huzur ve saadeti için milli bir model şart ve de zaruridir.
Siyasilerimiz, eğer bir çözümleri yoksa -ki olmadığını IMF ile 3 yıl daha stand-by anlaşması imzalayarak ispatlamışlardır- çözümü olan Prof. Dr. Haydar Baş Bey gibi ekonomik sorunlara çözümü olan kişilere danışmalıdırlar.
Eğer çözümün olduğuna inanmıyorlarsa -ki çözüme inanmayan zaten problemleri çözemez- bıraksınlar da projesi ve kaynağı olanlar ve her şeyden önemlisi çözüme inananlar bu ülkenin problemlerini çözsünler.
Siyasilerimiz için iki yol da büyük bir erdemdir. İkisini de milletimiz büyük bir olgunlukla karşılar, bu erdemi gösterenleri saygıyla anar.
Bu erdemi göstermeyip de ülke meselelerinin çözümünü geciktirenlere bu milletin ne yaptığını biliyorsunuz.
Üzerinde yaşayanları, toprağın altı ve üstü, bulunduğu coğrafi konumu, havası ve suyu dört dörtlük olan bu ülkenin ve 5 bin yıllık tarihi ve 16 devlet kurma tecrübesine sahip aziz Türk milletinin hak ettiği seviye bu değildir.
Dünya da bu aziz milletin adalet ve sevgisini beklemektedir.
Büyüme oranı ise yüzde 9,8.
Burada şu soru sorulabilir, hem büyüme hem de işsizlik artışı olabilir mi? Cevap hayır.
Diğer bir soru da, büyüme oranında zirve olurken, kişi başına gelir açısından son sıralarda olunabilir mi? Normal şartlar altında bunun cevabı da hayır.
Peki, nasıl oluyor da Türkiye işsizlik oranının arttığı bir ortamda büyümede zirve oluyor ve kişi başına gelirde altlarda sürünüyor?
Burada şu gerçeği belirtmeliyiz, iki tür büyüme var.
Birincisi gerçek büyüme, buna sağlıklı büyüme de diyebiliriz. İşsizliğin azaldığı, kişi başına gelirin arttığı, yoksulluk sınırı altında vatandaşın olmadığı, üretimin canlandığı, ihracatın arttığı, iç ve dış borçların azalıp kapandığı, dışarıya bağımlı olmadan gerçekleşen bir büyüme. Elbette ki bu büyüme sağlıklıdır, arzu edilen de budur.
Diğeri ise masa başı büyüme, bu da ekonominin gerçek rakamlarını siyasi amaçlar uğruna değiştirmekle elde edilir.
Yabancı yatırımcılar bu tür masa başı rakamlarına itibar etmedikleri kesin. O halde niçin bu rakamlarla oynanıyor? Tabii ki iç piyasanın gazını almak için.
Şu soru sorulabilir, yabancı sermaye bu tür rakamlara itibar etmiyor diyorsunuz, ama Türkiye'ye para sokmakta yarışıyorlar ve istekliler, niye?
Bu durum Türkiye'nin ekonomik gidişatının iyiye gittiğinden dolayı değil, Türkiye'nin geleceğine ve sahip olduğu bütün mal varlıklarına ipotek koymak içindir.
Osmanlının son dönemlerini, Duyunu Umumiye'yi, Mondoros'u, Sevr'i ne çabuk unuttuk?
Yabancılar Osmanlının bütün vergilerine el koymadılar mı?
Tarım ürünlerine, madenlerine göz dikmediler mi?
Osmanlı ordusunu, donanmasını devre dışı bırakmadılar mı?
Alacaklarını tahsil etmek için ülkemizi işgal etmediler mi?
Bunlar daha 80-90 yıl önce yaşadığımız gerçekler, ne çabuk unutuyoruz?
Bu saydıklarımız asıl hedefler.
Kısa vade de bu yabancı sermaye niçin geliyor?
Öncelikle dünyada en fazla faiz geliri imkanını Türkiye spekülatif para piyasaları sağlıyor. ABD'de yüzde 1'ler seviyesinde olan faiz Türkiye'de yüzde 25-30'lar seviyesinde. Tabii ki, yabancı sermayedarlar Türkiye'ye gelip para kazanacak.
ATO'nun geçen aylarda yaptığı araştırmada 2004 yılında bono, tahvil ve mevduatlarda bulunan 23.6 milyar dolar para yıllık bazda 7 milyar dolar kazandırdığı ifade edilmişti. Dünyanın hiçbir yerinde bu kadar para kazanılamıyor. Yabancılar bu kadar parayı dışarıya hortumlarken Türk insanının gayreti, alın teri, emeği bir çırpıda dışarıya kaçıyor.
Şimdi siz söyleyin bu adamlar niye paralarını ülkemizde değerlendirmesin? Başka nerede böyle enayi var?
Kendi kaynaklarımızı devreye koyacağımıza başkalarının paralarıyla ekonomimizi döndürmeye çalışıyoruz. Sonuç olarak ciddi bir şekilde kazık yiyoruz, sömürülüyoruz.
Masa başında ekonomi idare etmek, enflasyon ve büyüme rakamları belirlemek ve belirlediğimiz rakamlarla reel sektöre yaptırımlar uygulamak vatandaşımızı tamamen bitirmektedir.
Bu masa başı rakamlar sadece para ile para kazananların işine yaramaktadır, sahip olduğumuz bütün değerlerin dışarıya kaçmasına sebep olmaktadır.
Unutmayalım ki gemi battığı zaman sadece geminin dibindekiler boğulmaz, güvertedekiler de, kaptan köşkündekiler de boğulur.
Ülkemiz vatandaşlarının tamamının huzur ve saadeti için milli bir model şart ve de zaruridir.
Siyasilerimiz, eğer bir çözümleri yoksa -ki olmadığını IMF ile 3 yıl daha stand-by anlaşması imzalayarak ispatlamışlardır- çözümü olan Prof. Dr. Haydar Baş Bey gibi ekonomik sorunlara çözümü olan kişilere danışmalıdırlar.
Eğer çözümün olduğuna inanmıyorlarsa -ki çözüme inanmayan zaten problemleri çözemez- bıraksınlar da projesi ve kaynağı olanlar ve her şeyden önemlisi çözüme inananlar bu ülkenin problemlerini çözsünler.
Siyasilerimiz için iki yol da büyük bir erdemdir. İkisini de milletimiz büyük bir olgunlukla karşılar, bu erdemi gösterenleri saygıyla anar.
Bu erdemi göstermeyip de ülke meselelerinin çözümünü geciktirenlere bu milletin ne yaptığını biliyorsunuz.
Üzerinde yaşayanları, toprağın altı ve üstü, bulunduğu coğrafi konumu, havası ve suyu dört dörtlük olan bu ülkenin ve 5 bin yıllık tarihi ve 16 devlet kurma tecrübesine sahip aziz Türk milletinin hak ettiği seviye bu değildir.
Dünya da bu aziz milletin adalet ve sevgisini beklemektedir.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Murat Çabas / diğer yazıları
- Suçlar, 10. Yargı Paketi ile önlenebilir mi? / 05.06.2025
- Mücadele enflasyonla mı, vatandaşla mı? / 04.06.2025
- “Cezasızlık algısı” iktidara yakın olanlarda var! / 03.06.2025
- Yüksek faizle üretim ekonomisi olmaz, işsizlik azalmaz! / 31.05.2025
- ‘Anayasanın hangi maddesi?’ dendiğinde İmralı’dan ses geliyor / 30.05.2025
- Siyasetin gündemi farklı, milletin gündemi farklı... / 29.05.2025
- Dedeağaç’taki NATO tatbikatı, milli güvenlik sorunu / 28.05.2025
- BOP’a göre demokrasi, ‘parçalamak’ demek / 27.05.2025
- Suriye aynasında Türkiye’yi görebilmek! / 24.05.2025
- Milyonlarca gencimiz boşta geziyor / 21.05.2025
- Mücadele enflasyonla mı, vatandaşla mı? / 04.06.2025
- “Cezasızlık algısı” iktidara yakın olanlarda var! / 03.06.2025
- Yüksek faizle üretim ekonomisi olmaz, işsizlik azalmaz! / 31.05.2025
- ‘Anayasanın hangi maddesi?’ dendiğinde İmralı’dan ses geliyor / 30.05.2025
- Siyasetin gündemi farklı, milletin gündemi farklı... / 29.05.2025
- Dedeağaç’taki NATO tatbikatı, milli güvenlik sorunu / 28.05.2025
- BOP’a göre demokrasi, ‘parçalamak’ demek / 27.05.2025
- Suriye aynasında Türkiye’yi görebilmek! / 24.05.2025
- Milyonlarca gencimiz boşta geziyor / 21.05.2025