Ehl-i Beyt'in siyasi yönünü reddetmek isteyenler Peygamber (s.a.a.) Efendimizin Gadir-i Hum'da ve daha birçok yerde söylediği, "Ben kimin mevlasıysam Ali de onun mevlasıdır" ifadesinde geçen "Mevla" kelimesini sadece "dost" olarak yorumlayarak Gadir Hum'u çarpıtmaya çalışıyorlar.
"Hz. Ali'ye hilafet görevi verilmedi, sahabenin seçimine bırakıldı" demeye getiriyorlar ve Hz. Peygamber'in vefatından sonra "ilk fitne" olan Sakife toplantısını savunmaya çalışıyorlar.
Gadir'i Hum hadisinin İmam Ali'nin hilafetinin ilanıyla ilgili olduğunu beyan eden 222 Ehl-i Sünnet kaynağı, Prof. Dr. Haydar Baş'ın "Tevhidin Merkezi Ehl-i Beyt" kitabında sayfa 81'den 117'ye kadar detaylıca aktarmaktadır.
Yine aynı eserde, İmam azam, İmam Şafi, İmam Gazali gibi büyük İslam alimlerinin Ehl-i Beyt, Gadir-i Hum ve İmam Ali'nin hilafeti ile ilgili görüşleri ifade edilmektedir.
Bugünkü yazımda farklı bir açıdan konuyu değerlendireceğim.
Hz. Ali Resulullah'ın dar-ı bekaya rıhletinden sonra Rahbe'de, içinde sahabe-i kiramın da olduğu bir topluluğa, Gadir-i Hum olayı hususunda şahitlik etmelerini ister. Orada bulunan sahabelerden üçü hariç tamamı ayağa kalkarak olaya şahitlik yapar, gözleriyle gördüklerini, kulaklarıyla duyduklarını aktarırlar. Bunun üzerine Hz. Ali (r.a), Gadir-i Hum'da görüp duyduklarını ifade etmeyen 3 kişiye beddua eder, bedduası kabul olunur." (Tevhidin Merkezi Ehl-i Beyt, Prof. Dr. Haydar Baş, s.64; Müsned, Ahmed b. Hanbel, I/964 (s.344); İbn Kesir, Bidaye, V/211; İbn Ebi Şeybe, Musannef, VIII/114)
Şahitlik yapmayanlar içinde bulunan Zeyd b. Erkam, şahitlik yapmadığı için gözlerinin kör olduğunu söylemektedir. (Heysemi, Mu'cem, IX/106) Değişik kaynaklarda diğer 2 sahabenin birinin alaca hastalığına tutulduğu, diğerinin ise kapkara kesildiği ifade edilir.
Bir diğer hadise ise şudur:
Gadir-i Hum Hutbesi'nden sonra Haris b. Numan el-Fihri, Peygamber (s.a.a.) Efendimize hitaben, "Ey Muhammed, Senin peygamberliğine razı olduk, namazı-orucu kabul ettik. Başımıza bir de amcaoğlunun velayetini mi sardın? Böyle bir şey varsa başımıza taş yağsın" diyerek edepsizce konuşuyor ve hemen ardından başına öyle bir taş yağıyor ki, başından giriyor, altından çıkıyor. (Prof. Dr. Haydar Baş, Tevhidin Merkezi Ehl-i Beyt, s.65; Alusi, Ruhu'l-Meani, XXIX, 55; Kurtubi, el-Camii'l-Ahkami'l-Kur'an, c.9, s.181-182)
Eğer "Mevla" sadece "dost" demekse, üst bir iradeyi, idareciliği, siyasi bir kimliği ifade etmiyorsa, söyler misiniz bu itirazlar neden yapılıyor?
"Hz. Peygamber Hz. Ali'yi dost ilan etti" denir ve geçilir.
Demek ki Gadir-i Hum'da öyle bir şeyin ilanı yapıldı ki, İmam Ali'yi sevenler hariç, farklı hesapları olanlar için kabullenmesi oldukça zor olan, kişilere yükümlülük getiren bir şeydi bu?
Yine öyle bir şeyin ilanı yapıldı ki, Peygamberimizin vefatından sonraki karmaşık dönemde, bazı sahabeler burada şahit oldukları, gördükleri bu hadise konusunda sessiz kaldılar ve belaya duçar oldular.
İşte bu ilan; İmam Ali Efendimizin Peygamber Efendimizden sonraki halife olduğunun ilanıdır. Ki Peygamberimiz İmam Ali'nin elini kaldırarak hutbesinin 6 yerinde O'nun halifeliğini, idareciliğini, velayetini, imametini, vasiliğini, Mü'minlerin emiri olduğunu ilan etmiştir.
"Ali b. Ebi Talib, Benim kardeşimdir, vasimdir, halifemdir ve Benden sonraki halifemdir"
"Allah Resulünün (s.a.a.) halifesi O'dur. Mü'minlerin emiri O'dur. Allah tarafından tayin edilen hidayet imamı O'dur."
"Ey insanlar! Bu Ali'dir. O Benim kardeşimdir, vasim, ilmimi toplayan ve ümmetim arasında iman eden kimseler üzerindeki halifemdir."
"Ey insanlar! Ben hilafet emrini kıyamet gününe kadar imamet veraseti olarak neslime emanet ediyorum."
"Ali, Allah tarafından tayin edilen imamdır."
"Benden sonra Ali, Allah'ın emri ile sizin veliniz ve imamınızdır." (Prof. Dr. Haydar Baş, Tevhidin Merkezi Ehl-i Beyt, s.52,53)
Prof. Dr. Baş'ın Ehl-i Beyt ve Ehl-i Sünnet kaynaklarından delillerle yazdığı 14 ciltlik Ehl-i Beyt Külliyatı'nı okuduğunuzda şu gerçeği çok iyi görüyorsunuz; başta İmam Ali, İmam Hasan ve İmam Hüseyin olmak üzere diğer bütün Ehl-i Beyt imamları, dünyevi saltanat peşinde koşanların hep hedefinde olmuş, İslam'a zarar vermek isteyenler hep bu kutlu nesle saldırmışlardır, hatta şehit etmişlerdir.
Bütün bu çilelere, sıkıntılara rağmen, Allah'ın ve Habibi'nin çizdiği rotadan bir milim dahi sapmayan bu kutlu nesil, Peygamber Efendimizin vefatından bugüne kadar İslam'ın anlaşılmasında, yaşanmasında merkez olmuşlardır.
Zahirde hilafet koltuğunda oturmamaları, hilafet makamının Onlardan gasp edilmesi, Onların Allah'ın halifesi olmadığı anlamına gelmez. Asıl nübüvvet istemekle elde edilemez ve zorla bir peygamberden gasp edilemezse, Allah'ın halifesi olma makamı da öyledir, insanların sana biat etmesiyle, kılıç zoruyla elde edilemez.
İslam'da halife Prof. Dr Baş'ın da altını sürekli çizdiği gibi dini bir müessesedir ve ancak Allah'ın ve Rsulü'nün nasp etmesiyle mümkündür. Hilafet konusunda da nasp edilen sadece Ehl-i Beyt'tir.
Bu sebeple Sayın Baş, yıllardır, "Tek kurtuluş kapısı Ehl-i Beyt'tir" demektedir. Bugün Şii dünyanın da, Sünni dünyanın da buluşması gereken şemsiye Ehl-i Beyt'in şemsiyesidir.
Ancak o zaman üzerimizdeki bela yağmurlarından kurtulmuş oluruz.
Bugün binmemiz gereken Nuh'un Gemisi Ehl-i Beyt'tir; ancak o zaman bütün tufanları aşar geçeriz.
"Hz. Ali'ye hilafet görevi verilmedi, sahabenin seçimine bırakıldı" demeye getiriyorlar ve Hz. Peygamber'in vefatından sonra "ilk fitne" olan Sakife toplantısını savunmaya çalışıyorlar.
Gadir'i Hum hadisinin İmam Ali'nin hilafetinin ilanıyla ilgili olduğunu beyan eden 222 Ehl-i Sünnet kaynağı, Prof. Dr. Haydar Baş'ın "Tevhidin Merkezi Ehl-i Beyt" kitabında sayfa 81'den 117'ye kadar detaylıca aktarmaktadır.
Yine aynı eserde, İmam azam, İmam Şafi, İmam Gazali gibi büyük İslam alimlerinin Ehl-i Beyt, Gadir-i Hum ve İmam Ali'nin hilafeti ile ilgili görüşleri ifade edilmektedir.
Bugünkü yazımda farklı bir açıdan konuyu değerlendireceğim.
Hz. Ali Resulullah'ın dar-ı bekaya rıhletinden sonra Rahbe'de, içinde sahabe-i kiramın da olduğu bir topluluğa, Gadir-i Hum olayı hususunda şahitlik etmelerini ister. Orada bulunan sahabelerden üçü hariç tamamı ayağa kalkarak olaya şahitlik yapar, gözleriyle gördüklerini, kulaklarıyla duyduklarını aktarırlar. Bunun üzerine Hz. Ali (r.a), Gadir-i Hum'da görüp duyduklarını ifade etmeyen 3 kişiye beddua eder, bedduası kabul olunur." (Tevhidin Merkezi Ehl-i Beyt, Prof. Dr. Haydar Baş, s.64; Müsned, Ahmed b. Hanbel, I/964 (s.344); İbn Kesir, Bidaye, V/211; İbn Ebi Şeybe, Musannef, VIII/114)
Şahitlik yapmayanlar içinde bulunan Zeyd b. Erkam, şahitlik yapmadığı için gözlerinin kör olduğunu söylemektedir. (Heysemi, Mu'cem, IX/106) Değişik kaynaklarda diğer 2 sahabenin birinin alaca hastalığına tutulduğu, diğerinin ise kapkara kesildiği ifade edilir.
Bir diğer hadise ise şudur:
Gadir-i Hum Hutbesi'nden sonra Haris b. Numan el-Fihri, Peygamber (s.a.a.) Efendimize hitaben, "Ey Muhammed, Senin peygamberliğine razı olduk, namazı-orucu kabul ettik. Başımıza bir de amcaoğlunun velayetini mi sardın? Böyle bir şey varsa başımıza taş yağsın" diyerek edepsizce konuşuyor ve hemen ardından başına öyle bir taş yağıyor ki, başından giriyor, altından çıkıyor. (Prof. Dr. Haydar Baş, Tevhidin Merkezi Ehl-i Beyt, s.65; Alusi, Ruhu'l-Meani, XXIX, 55; Kurtubi, el-Camii'l-Ahkami'l-Kur'an, c.9, s.181-182)
Eğer "Mevla" sadece "dost" demekse, üst bir iradeyi, idareciliği, siyasi bir kimliği ifade etmiyorsa, söyler misiniz bu itirazlar neden yapılıyor?
"Hz. Peygamber Hz. Ali'yi dost ilan etti" denir ve geçilir.
Demek ki Gadir-i Hum'da öyle bir şeyin ilanı yapıldı ki, İmam Ali'yi sevenler hariç, farklı hesapları olanlar için kabullenmesi oldukça zor olan, kişilere yükümlülük getiren bir şeydi bu?
Yine öyle bir şeyin ilanı yapıldı ki, Peygamberimizin vefatından sonraki karmaşık dönemde, bazı sahabeler burada şahit oldukları, gördükleri bu hadise konusunda sessiz kaldılar ve belaya duçar oldular.
İşte bu ilan; İmam Ali Efendimizin Peygamber Efendimizden sonraki halife olduğunun ilanıdır. Ki Peygamberimiz İmam Ali'nin elini kaldırarak hutbesinin 6 yerinde O'nun halifeliğini, idareciliğini, velayetini, imametini, vasiliğini, Mü'minlerin emiri olduğunu ilan etmiştir.
"Ali b. Ebi Talib, Benim kardeşimdir, vasimdir, halifemdir ve Benden sonraki halifemdir"
"Allah Resulünün (s.a.a.) halifesi O'dur. Mü'minlerin emiri O'dur. Allah tarafından tayin edilen hidayet imamı O'dur."
"Ey insanlar! Bu Ali'dir. O Benim kardeşimdir, vasim, ilmimi toplayan ve ümmetim arasında iman eden kimseler üzerindeki halifemdir."
"Ey insanlar! Ben hilafet emrini kıyamet gününe kadar imamet veraseti olarak neslime emanet ediyorum."
"Ali, Allah tarafından tayin edilen imamdır."
"Benden sonra Ali, Allah'ın emri ile sizin veliniz ve imamınızdır." (Prof. Dr. Haydar Baş, Tevhidin Merkezi Ehl-i Beyt, s.52,53)
Prof. Dr. Baş'ın Ehl-i Beyt ve Ehl-i Sünnet kaynaklarından delillerle yazdığı 14 ciltlik Ehl-i Beyt Külliyatı'nı okuduğunuzda şu gerçeği çok iyi görüyorsunuz; başta İmam Ali, İmam Hasan ve İmam Hüseyin olmak üzere diğer bütün Ehl-i Beyt imamları, dünyevi saltanat peşinde koşanların hep hedefinde olmuş, İslam'a zarar vermek isteyenler hep bu kutlu nesle saldırmışlardır, hatta şehit etmişlerdir.
Bütün bu çilelere, sıkıntılara rağmen, Allah'ın ve Habibi'nin çizdiği rotadan bir milim dahi sapmayan bu kutlu nesil, Peygamber Efendimizin vefatından bugüne kadar İslam'ın anlaşılmasında, yaşanmasında merkez olmuşlardır.
Zahirde hilafet koltuğunda oturmamaları, hilafet makamının Onlardan gasp edilmesi, Onların Allah'ın halifesi olmadığı anlamına gelmez. Asıl nübüvvet istemekle elde edilemez ve zorla bir peygamberden gasp edilemezse, Allah'ın halifesi olma makamı da öyledir, insanların sana biat etmesiyle, kılıç zoruyla elde edilemez.
İslam'da halife Prof. Dr Baş'ın da altını sürekli çizdiği gibi dini bir müessesedir ve ancak Allah'ın ve Rsulü'nün nasp etmesiyle mümkündür. Hilafet konusunda da nasp edilen sadece Ehl-i Beyt'tir.
Bu sebeple Sayın Baş, yıllardır, "Tek kurtuluş kapısı Ehl-i Beyt'tir" demektedir. Bugün Şii dünyanın da, Sünni dünyanın da buluşması gereken şemsiye Ehl-i Beyt'in şemsiyesidir.
Ancak o zaman üzerimizdeki bela yağmurlarından kurtulmuş oluruz.
Bugün binmemiz gereken Nuh'un Gemisi Ehl-i Beyt'tir; ancak o zaman bütün tufanları aşar geçeriz.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Murat Çabas / diğer yazıları
- Siyasetin gündemi farklı, milletin gündemi farklı... / 29.05.2025
- Dedeağaç’taki NATO tatbikatı, milli güvenlik sorunu / 28.05.2025
- BOP’a göre demokrasi, ‘parçalamak’ demek / 27.05.2025
- Suriye aynasında Türkiye’yi görebilmek! / 24.05.2025
- Milyonlarca gencimiz boşta geziyor / 21.05.2025
- 19 Mayıs: Türk milletinin umudunun yeşerdiği gün / 20.05.2025
- Korucularımıza çok şeyler borçluyuz / 17.05.2025
- Terör örgütünden fesih yorumu: Demokratik konfederalizm / 16.05.2025
- Trump’tan Şara’ya ‘Abraham Anlaşması’ şartı / 15.05.2025
- BTP lideri Hüseyin Baş hakkında bir garip iddianame! / 14.05.2025
- Dedeağaç’taki NATO tatbikatı, milli güvenlik sorunu / 28.05.2025
- BOP’a göre demokrasi, ‘parçalamak’ demek / 27.05.2025
- Suriye aynasında Türkiye’yi görebilmek! / 24.05.2025
- Milyonlarca gencimiz boşta geziyor / 21.05.2025
- 19 Mayıs: Türk milletinin umudunun yeşerdiği gün / 20.05.2025
- Korucularımıza çok şeyler borçluyuz / 17.05.2025
- Terör örgütünden fesih yorumu: Demokratik konfederalizm / 16.05.2025
- Trump’tan Şara’ya ‘Abraham Anlaşması’ şartı / 15.05.2025
- BTP lideri Hüseyin Baş hakkında bir garip iddianame! / 14.05.2025