Uluslararası Finans Enstitüsü (IIF), yayınladığı bir raporla toplam küresel borç miktarını açıkladı. Buna göre, bu yılın ilk çeyreğinde küresel borç miktarı 3 trilyon dolar artarak 246 trilyon dolara yükseldi.
İşin garip tarafı bu borç, ülkelerin toplam gayri safi yurtiçi hasılasının (GSYH) 3 katını aştı ve yüzde 320'sine ulaştı. Yani dünyanın toplam borcu, tüm ülkelerin ürettiği emek ve üretimin 3 katından fazla…
İşte size küresel esaretin matematiksel ifadesi…
Toplam GSYH'ye oranları dikkate alındığında, finansal olmayan şirketlere ait olan borçlar yüzde 91, kamuya ait borçlar yüzde 87, banka gibi finansal şirketlere ait borçlar yüzde 81, hane halkına ait borçlar da yüzde 60 düzeyinde gerçekleşti.
IFF raporunda, aralarında Türkiye'nin de bulunduğu 30 ekonominin toplam borcunun 69,1 trilyon dolara ulaştığı ifade edildi. Almanya, İngiltere ve ABD gibi gelişmiş ülkelerin borçları da bu yılın birinci çeyreğinde 1,6 trilyon dolar artarak 177 trilyon dolara yükselirken, bunun 69 trilyon doları ABD hükümetinin borçlarından oluştu. Elbette ki bu borçların içerisinde hane haklarının, şirketlerin ve finans şirketlerinin toplam borçları da var.
Şimdi bu rakamlar neyi ifade ediyor, biraz irdeyelim.
Dünyada üretilen emek ve üretimin 3 katından daha fazla borcun olması ve bu borçların önemli bir bölümünün faiz borcu olması açıkça göstermektedir ki, faiz en büyük küresel sömürü aracıdır.
Dünyada para yok değildir, vardır, ama faiz yoluyla belirli ellerde stoklanmıştır.
Üstelik merkez bankalarını da "bağımsızlık" bahanesiyle kontrolleri altına alan bu küresel iradeler, devletlere, şirketlere, bireylere faizle borç veren, daha doğru ifadesiyle para satan konumdadır. Esasen bu anlattıklarımız, 246 trilyon doları bulan küresel borcun "alacaklı"larının kimler olduğunu da ortaya koymaktadır.
Dünyada azınlık bir sermaye sahibi, trilyonlarca doların sahibi olarak paraya para demezken, milyarlarca insan açlık ve yoksullukla kıvranmaktadır.
Prof. Dr. Haydar Baş'ın dünyaca ünlü Milli Ekonomi Modeli'nin 185'inci sayfasında bu tür bir para poltikasının yol açtığı problemler şöyle anlatılmaktadır:
"Faiz, ekonomilerin dengesini bozan ve sermayenin belli ellerde tekelleşmesine yol açmak sureti ile sosyal adaletin gerçekleşmesine mani olan iktisadi bir yaradır.
Ayrıca, günümüzde ortaya çıkan resesyon, stagflasyon, deflasyon, enflasyon, işsizlik gibi birçok hastalığın ana kaynağı yine faizdir. Her şeyde olduğu gibi ekonomilerde de hedef piyasanın denge konumunda bulunmasını sağlamaktır. Faiz, yapısı gereği bu dengeyi bozan veya sağlanmasına engel olan mekanizmadır.
Üretim ve tüketim için herkesin cebinde olması gereken para, faiz ile birlikte piyasada halkın arasında serbestçe dolaşamamakta ve belli ellerde stoklanmaktadır.
Paranın esaret altında olduğu ekonomilerde para vazifesini ifa edemediğinden dolayı ekonomileri dengeye getirecek veya dengede tutacak üretim ve tüketim mekanizmaları işleyememektedir.
Dünyada toplam üretim ve ticaret hacminin çok üstünde bir para, faiz geliri elde etmek üzere piyasalarda dolaşmaktadır.
Başta gelişmekte olan ülkeler olmak üzere dünya ülkelerinin birçoğu belli başlı birkaç sermaye grubu tarafından adeta haraca bağlanmış durumdadır.
İlk başta yatırım ve üretim yapmak için bu sermaye gruplarından faizle para alan ülkeler, zaman içerisinde önce aldıkları parayı ödemek, sonra da aldıkları paranın faizini ödemek için tekrar para almak zorunda kalmıştır. Gelinen bu noktada ise ülkemizde de olduğu gibi toplanan vergiler halka hizmet etmek yerine bu global birkaç rant grubu ve onların yerli taşeronlarına aktarılmasına rağmen borçlar her geçen gün katlanarak artmaktadır.
Faizle alınan bu paralar ülke ekonomilerinin tamamı ile belli başlı yabancıların kontrolüne geçmesine yol açmaktadır. Artık bu ülkeler için hem ekonomide, hem de siyasette bağımsızlıktan bahsetmek mümkün değildir.
Faiz, dünya insanlığına üretenin, çalışanın, emek verenin değil, oturduğu yerde para ile para kazananın avantajlı olduğu bir model sunmuştur. O yüzden faiz, toplumları üretimden uzaklaştırmış böylece reel değil sanal ekonomik büyüklükler ortaya çıkarmıştır…"
Milli Ekonomi Modeli kitabında bu konuda çok daha detaylı bilgiler mevcuttur. Mutlaka temin ederek dikkatlice okuyun, hatta başucu kitabı yapın.
Küresel borçların nasıl bu noktaya geldiğini ve ne tür tahribatlar yaptığını, aktardığımız bu bölüm mükemmel bir şekilde izah etmektedir.
Dünya insanlığını asırlardır sömüren, modern köle haline dönüştüren, insanlara açlık, yokluk, yoksulluk, savaş, işgal, katliam getiren bu sömürü anlayışına dur diyen tek formül Prof. Dr. Baş'ın Milli Ekonomi Modeli'nin "Milli Para" projesidir.
Milli Para, Prof. Dr. Baş'ın tanımıyla, emek ve üretim karşılığı ve de kaynaklar karşılığı basılan paradır.
Milli Para, üreticilere, proje sahiplerine devlet eliyle sıfır faizli kredi olarak verilecektir. Milli Para tüketicilere vatandaşlık maaşı, ev hanımı maaşı, doğum parası, 7 bin TL asgari ücret gibi sosyal devlet projeleri vasıtasıyla adil bir şekilde paylaştırılacaktır.
Milli Para, faiz yoluyla sömürmek için değil, ekonomide üretim ve tüketim dengesini sağlamak için vardır.
Milli Para'nın hakim olduğu bir dünyada bugünkü küresel borç tablosu asla olmaz, faiz yoluyla insanlar sömürülemez, insanlar modern köle haline getirilemez, ülkelerin milletlerin bağımsızlıkları gasp edilemez.
İşte bütün bu gerçeklerden dolayı Milli Para insanlık tarihinin en büyük buluşudur.
Böyle bir eşsiz buluşu ortaya koyduğu için Prof. Dr. Haydar Baş'a sonsuz teşekkürler…
- Kriter ekonomiyse iktidarın şansı yok! / 16.03.2024
- Gazze’de soykırım ve bağımsızlığın önemi / 15.03.2024
- Milli kimliğimizi korumak için yeni anayasaya hayır / 13.03.2024
- ‘Memnun değilsen, mecbur değilsin’ / 12.03.2024
- Rahmet ve bereket ayına ulaştık / 09.03.2024
- Emekliler yılında emekli can çekişiyor / 08.03.2024
- Anketlere aldanmayın! / 06.03.2024
- Türk milleti ‘değişim’ istiyor / 05.03.2024
- 13 bin dolar kişi başı milli gelir nerede? / 02.03.2024