İki gün evvel Erdoğan-Putin zirvesi oldu. Rafa kaldırılan projeler konusunda çok önemli kararlar alındı. 15 Temmuz'dan sonra ilk defa bu kadar önemli bir gündem, medyayı ve halkı meşgul ediyor. Zirvenin içeriği tabii ki çok önemli fakat bu yazıda başka bir tesadüfler dizisine 'Büyüteç' ile bakıp, dikkat çekeceğiz.
Hemen hemen sekiz aydır süren Türkiye-Rusya krizi, darbe girişiminden yalnızca yirmi dört gün sonra sıcak temas kurduracak kadar hızlı bir uzlaşma yoluna girdi.
Bu bir tesadüf mü?
Peki, Sayın Cumhurbaşkanımızın, 'kalkışmadan sonra ilk arayan, bize destek veren Rusya'ydı' vurgusunu yapması tesadüf mü?
Gösterilen tüm delillere ve teslim isteklerine rağmen sözde Türkiye'nin müttefiki ABD'nin, terörist elebaşı Gülen'i ısrarla teslim etmemesi de mi tesadüf?
Son olarak tüm bunların, yirmi beş gündür gündemden düşmeyen bu 'üst akıl kim?' sorusuna cevap aranırken olması ve birçok insanın cevabın 'batı' olduğundan neredeyse emin olması sadece büyük bir tesadüf mü?
'Öyle tabi kardeşim, ABD bizim müttefikimiz, AB bizim yoldaşımız, sen ne demek istiyorsun?' diyenler lütfen şimdi sessizce yazımı okumayı bıraksınlar, gazeteyi acele ile aklı başında bir insana teslim edip, mümkünse uyumaya gitsinler. Zaten 'ayakta uyuduğunuz' ortada, benim ricam gerçek anlamda beyninizi salamuraya yatırmanız.
* * *
Koyunlardan kurtulduğumuzu ümit edip asıl konumuza dönmek gerekirse bir atasözünü hatırlatmamız gerekir: "Görünen köy kılavuz istemez." Aslında kılavuzda vardı, hatta yıllardır 'batının gerçek emellerini' anlatıyordu ama kimse bir türlü dikkate almıyordu. Neyse, 'geç olsun da güç olmasın' diyelim.
Ancaaak, hâlâ dikkat edilmesi gereken çok önemli hususlar var. Bunların 'Baş'ında hâlâ kılavuz olan insanı iyi dinlemek var. Zaten başta Rusya olmak üzere birçok dünya ülkesi bu insanın tezini uyguladığı için bu kadar refah içindedir. Yani gerek Suriye, gerek ekonomik ilişkiler konusunda atılacak her adım 'Baş'a sorulmalıdır.
İkinci olarak, 15 Temmuz ve 'arkasındakiler' kesinlikle unutulmamalı, bundan sonraki süreçte Türkiye'nin tavrı Batı'ya sert, Doğu'ya yumuşak olmalıdır. Artık farkına varılması gereken bir gerçek var: Dünya sadece 'AB/D' demek değil!
Bugün Ortadoğu'daki, sözde ABD ile müttefik dört-beş güçlü devlet, Rusya ve Asya ile birlikte ABD'ye ekonomik ambargo uygulasa, adamlar kapımızda 'köle' olur.
Özellikle Türkiye'nin jeopolitik konumu ve nüfusu dikkate alınırsa, bizim Ortadoğu'daki en güçlü devlet haline gelmemiz çok zor bir şey değil. Şu anda dünyanın en güçlü ülkelerinin gerek psikolojik, gerek sıcak savaşlar verdiği bu coğrafyada hatırı sayılır büyüklükte bir toprağa ve bunun getirisi olarak kaynaklara sahibiz. Yapılacak iş, 'ülkemizde darbe girişiminde bulunan terör örgütünün arkasındaki güce ve yandaşlarına' rest çekmek ve bu kaynakları lehimize kullanmaya başlamak. Emin olunması gereken bir şey varsa o da şudur: Türkiye, AB/D ile ittifakına devam ederse ikinci bir darbe girişimi hatta iç savaş yakındır.
Eğer ülkemizin stratejik olarak güçlenmesini istiyorsak, müttefiklerimiz başta Rusya olmak üzere Asya'dır. Ve yine ülkemizin ekonomik olarak kalkınmasını istiyorsak pusulamız Sayın Prof. Dr. Haydar Baş'tır. Bugün Türkiye'nin müttefik olması gereken Rusya'nın ekonomi sistemi Sayın Baş'ın tezi olup büyük bir başarı göstermiş, Rusya'yı refaha ulaştırmıştır. Ayrıca dünyanın dört bir yanından yüzlerce iktisat profesörü yapılan kongrelerde tezin bir devrim niteliğinde olduğunu söylemişlerdir.
Görüldüğü üzere, tıpkı yazının başında verdiğimiz olaylar silsilesinin tesadüf olmaması gibi çözümün de Prof. Dr. Haydar Baş olması tesadüf değildir.
Hemen hemen sekiz aydır süren Türkiye-Rusya krizi, darbe girişiminden yalnızca yirmi dört gün sonra sıcak temas kurduracak kadar hızlı bir uzlaşma yoluna girdi.
Bu bir tesadüf mü?
Peki, Sayın Cumhurbaşkanımızın, 'kalkışmadan sonra ilk arayan, bize destek veren Rusya'ydı' vurgusunu yapması tesadüf mü?
Gösterilen tüm delillere ve teslim isteklerine rağmen sözde Türkiye'nin müttefiki ABD'nin, terörist elebaşı Gülen'i ısrarla teslim etmemesi de mi tesadüf?
Son olarak tüm bunların, yirmi beş gündür gündemden düşmeyen bu 'üst akıl kim?' sorusuna cevap aranırken olması ve birçok insanın cevabın 'batı' olduğundan neredeyse emin olması sadece büyük bir tesadüf mü?
'Öyle tabi kardeşim, ABD bizim müttefikimiz, AB bizim yoldaşımız, sen ne demek istiyorsun?' diyenler lütfen şimdi sessizce yazımı okumayı bıraksınlar, gazeteyi acele ile aklı başında bir insana teslim edip, mümkünse uyumaya gitsinler. Zaten 'ayakta uyuduğunuz' ortada, benim ricam gerçek anlamda beyninizi salamuraya yatırmanız.
* * *
Koyunlardan kurtulduğumuzu ümit edip asıl konumuza dönmek gerekirse bir atasözünü hatırlatmamız gerekir: "Görünen köy kılavuz istemez." Aslında kılavuzda vardı, hatta yıllardır 'batının gerçek emellerini' anlatıyordu ama kimse bir türlü dikkate almıyordu. Neyse, 'geç olsun da güç olmasın' diyelim.
Ancaaak, hâlâ dikkat edilmesi gereken çok önemli hususlar var. Bunların 'Baş'ında hâlâ kılavuz olan insanı iyi dinlemek var. Zaten başta Rusya olmak üzere birçok dünya ülkesi bu insanın tezini uyguladığı için bu kadar refah içindedir. Yani gerek Suriye, gerek ekonomik ilişkiler konusunda atılacak her adım 'Baş'a sorulmalıdır.
İkinci olarak, 15 Temmuz ve 'arkasındakiler' kesinlikle unutulmamalı, bundan sonraki süreçte Türkiye'nin tavrı Batı'ya sert, Doğu'ya yumuşak olmalıdır. Artık farkına varılması gereken bir gerçek var: Dünya sadece 'AB/D' demek değil!
Bugün Ortadoğu'daki, sözde ABD ile müttefik dört-beş güçlü devlet, Rusya ve Asya ile birlikte ABD'ye ekonomik ambargo uygulasa, adamlar kapımızda 'köle' olur.
Özellikle Türkiye'nin jeopolitik konumu ve nüfusu dikkate alınırsa, bizim Ortadoğu'daki en güçlü devlet haline gelmemiz çok zor bir şey değil. Şu anda dünyanın en güçlü ülkelerinin gerek psikolojik, gerek sıcak savaşlar verdiği bu coğrafyada hatırı sayılır büyüklükte bir toprağa ve bunun getirisi olarak kaynaklara sahibiz. Yapılacak iş, 'ülkemizde darbe girişiminde bulunan terör örgütünün arkasındaki güce ve yandaşlarına' rest çekmek ve bu kaynakları lehimize kullanmaya başlamak. Emin olunması gereken bir şey varsa o da şudur: Türkiye, AB/D ile ittifakına devam ederse ikinci bir darbe girişimi hatta iç savaş yakındır.
Eğer ülkemizin stratejik olarak güçlenmesini istiyorsak, müttefiklerimiz başta Rusya olmak üzere Asya'dır. Ve yine ülkemizin ekonomik olarak kalkınmasını istiyorsak pusulamız Sayın Prof. Dr. Haydar Baş'tır. Bugün Türkiye'nin müttefik olması gereken Rusya'nın ekonomi sistemi Sayın Baş'ın tezi olup büyük bir başarı göstermiş, Rusya'yı refaha ulaştırmıştır. Ayrıca dünyanın dört bir yanından yüzlerce iktisat profesörü yapılan kongrelerde tezin bir devrim niteliğinde olduğunu söylemişlerdir.
Görüldüğü üzere, tıpkı yazının başında verdiğimiz olaylar silsilesinin tesadüf olmaması gibi çözümün de Prof. Dr. Haydar Baş olması tesadüf değildir.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Ali Haydar Bektaş / diğer yazıları
- Süleymani’nin ardından / 10.01.2020
- Sorunların çözümü / 28.12.2019
- Atatürk ilkeleri ve MEM / 15.10.2019
- Hukukçu enflasyonu / 02.07.2019
- Güzel günler / 20.04.2019
- Çileli günler / 18.04.2019
- Bir salonda Türkiye / 02.03.2019
- Bir müzik dehası / 27.01.2019
- İfade özgürlüğü üzerine / 24.11.2018
- Can sıkıcı bir yazı / 21.10.2018
- Sorunların çözümü / 28.12.2019
- Atatürk ilkeleri ve MEM / 15.10.2019
- Hukukçu enflasyonu / 02.07.2019
- Güzel günler / 20.04.2019
- Çileli günler / 18.04.2019
- Bir salonda Türkiye / 02.03.2019
- Bir müzik dehası / 27.01.2019
- İfade özgürlüğü üzerine / 24.11.2018
- Can sıkıcı bir yazı / 21.10.2018