Tayip Erdoğan "yeni ne söylüyor anlıyamadık" ya da "susuyor çünkü değişmedi" yollu tartışmalarda işin aslına bakarsanız bende, Ak partinin kurucu genel başkanına haksızlık edildiğini düşünüyorum.
Yeni ne söylüyor anlayamadık, yargısına eskiden birşey mi söylüyordu diye bir soru anlamlı olabilir. "Susuyor çünkü değişmedi" cümlesine ise hayır değişmiştir, hem de tahminlerin ötesinde büyük bir değişim sözkonusudur. AB konusundaki içten! tavrı genel dönüşüm tablosunun bir ispatıdır cümlesini, rahatlıkla kurabiliriz.
Tayyip Erdoğan'ın bir kısmı Belediye Başkanlığı döneminde olmak üzere sarfettiği sözler şayet kendi içinde bir değerlendirmeye tabii tutulursa, İmam Hatip orta kısmında okuyan bir öğrencinin taşıdığı heyecan ya da hezeyan dışında bir anlam taşımaz. Asıl değerlendirme ve oyunu bozacak analiz bu çerçevenin dışındadır ve bu açıdan anlamlıdır. Sözkonusu laflar ya İslam adına hiçbir şey bilmemenin yada ifrattan tefrite giden yola döşenmiş çakıl taşları misyonundan başka birşey değildir.
Asıl endişe dini ve milli bütünlüğümüz adına taşıyacağımız kaygılardır. Aksi takdirde etrafı danışmanlar ordusuyla çevrili Erdoğan, bu cümlelerini tevil edecek bir lügatı herhalde bulabilirdi.
Kayıkçı kavgası
Görünen o ki sözüm ona medya üzerimize geliyor havsından, Ak parti son derece memnun.
Nazlı aşık pozlarındaki suskunluk bunun bir göstergesi. Medyada aynı sözümona tavırla ve sözümona suçüstü yapıyorum şeklindeki sanal baskıdan memnun. Bir dargın bir barışık havasında yürüyen ilişkiler, ne kadar da kayıkçı kavgasına benziyor değil mi?
Alan memnun veren memnun çizgisindeki bu yasak aşkın ekmeğe bir değil iki kaşık bal çalmanın dışında bir izahı olmasa gerek.
Proje Türkiye üzerine kurulu ve bu noktada bir konsensüsün varlığını görmek mümkün. Çatışma havaları tamamen bu anlaşmayı gizlemeye yönelik olarak cereyan ediyor.
Türkiye'nin gördüğü proje
Hatırlarsanız Türkiye'nin en büyük dönüşüm projesini, şimdi yabancı bir ülkeyi mesken tutmuş Hocaefendi'de yaşamıştık. Devlet, rejim tartışmaları toz dumanı arasında aslında asıl başlık, misyonerlik faaliyetleri ve kimyasıyla dini ve milli bütünlüğümüzü tehdit eden Dinlerarası Diyalog çalışmaları olmuştu. Bir zamanlar bir şeyler söyleyenler en son Vatikan'ı kardeş, Papa'yı da Müslüman yapmışlardı. Hatta Edison için de aynı insanlar, bundan daha büyük hizmet olabilir mi? Aristo mantığı sorusuyla, kalpleri ve akılları ifsad etmişlerdi.
Bir grup arkadaş aynı Hocaefendi'ye yapılan davete icabetle gittiklerinde, söylediklerinizin dinde yeri yok bizim bilemediğimiz bir şey mi var, diye sormuşlar ancak aldıkları cevap tansiyon krizi ile karışık suskunluk olmuştu.
Sonradan çok net bir şekilde ortaya çıktıkca suskunluğun nedeni, aslında o büyük ve gizli dönüşümde yatıyormuş...
AB samimiyeti
Tayyip Erdoğan'ın AB konusundaki içtenlikli tavrı aslında medyayı ikna etmesi gereken her türlü şifreyi kendi içinde barındıyor. Üstelik toplumu da bir dönüştürme projesi olarak. Bakın Erdoğan AB konusunda ne diyor:
"Dışarıya göç etmek zorunda kalmayacaksınız AB ile Avrupa'yı ayağınıza getireceğiz."
Cümlenin demogojik yanı bir tarafa Erdoğan'ın bu temadan son derece samimi olduğuna şüphe yok. Çünkü Ak partinin kuruluş gününde Erdoğan'ın verdiği veya verebildiği tek mesaj buydu.
Dikkat ederseniz bu cümlede AB ile kurulacak siyasal ilişkinin ötesinde bir toplumsal projenin izleri var. Bir kere halkın, bu ülke insanlarının AB konusunda yönlendirilmesi isterseniz siz buna kandırılması deyin, herhalde ancak geçmişinde AB'ye karşı olmayı siyasetinin baş sayfasına yerleştirmiş birilerinin varlığıyla mümkün olabilir.
Hatırlayınız MSP-Milli Nizam çizgisinde, AB ve İsrail karşıtlığı bu partilere dahil olabilmenizin ön şartıydı. Ancak aynı geleneğin devamı olan Refah ve Fazilet'te devletle yaşanan suni çatışmalar, AB'ne girmenin hatta en hararetli desteğin gerekçesi olarak kullanıldı. Tıpkı çilekeş Hocaefendi görüntüsüyle, Hıristiyanlığın bu ülkeye maledilmeye çalışılmasında olduğu gibi.
Kuşatılmışlıktan geriye kalan
Türkiye küreselleşme adıyla dışarıdan büyük bir kuşatılmışlıkla karşı karşıya. Hatta buna teslim alınma sürecide denilebilir. Ekonmi teslim, idare teslim, kültürümüz teslim...
Geriye kala kala üzerinde büyük oyunların oynandığı din mevzusu kaldı. Dışarıdan yaşanan kuşatılmışlığın siyaset yoluyla bu ülkenin dinini hedef almamış olması herhalde düşünülmez. Bugün Türkiye'de oynanan siyaset oyunun kodlarını çözerken bu genel çerçeveyi gözden kaçırmak aynı zamanda her türlü göz boyamaya da açık bulunmak demektir.
Apo meselesini kimlerin çözdüğünü, Kur'an kurslarını kapatan imzaların kime ait olduğunu ve Papazları kimlerin kutsadığını bir hatırlayın.
Ne Mesut Yılmaz'ın, partisinin çıkışına basamak olacağını düşündüğü sun'i ulusal güvenlik tartışması ne de Tayyip Erdoğan'ın ampullü partisi siyasetin büyük arayışına bir cevap olmak yerine, siyasetin büyük oyununa argüman olmak dışında bir anlam taşımıyor.
Tabandan gelen dalga adres arayışını S.O.S alarmıyla sürdürüyor.
Yeni ne söylüyor anlayamadık, yargısına eskiden birşey mi söylüyordu diye bir soru anlamlı olabilir. "Susuyor çünkü değişmedi" cümlesine ise hayır değişmiştir, hem de tahminlerin ötesinde büyük bir değişim sözkonusudur. AB konusundaki içten! tavrı genel dönüşüm tablosunun bir ispatıdır cümlesini, rahatlıkla kurabiliriz.
Tayyip Erdoğan'ın bir kısmı Belediye Başkanlığı döneminde olmak üzere sarfettiği sözler şayet kendi içinde bir değerlendirmeye tabii tutulursa, İmam Hatip orta kısmında okuyan bir öğrencinin taşıdığı heyecan ya da hezeyan dışında bir anlam taşımaz. Asıl değerlendirme ve oyunu bozacak analiz bu çerçevenin dışındadır ve bu açıdan anlamlıdır. Sözkonusu laflar ya İslam adına hiçbir şey bilmemenin yada ifrattan tefrite giden yola döşenmiş çakıl taşları misyonundan başka birşey değildir.
Asıl endişe dini ve milli bütünlüğümüz adına taşıyacağımız kaygılardır. Aksi takdirde etrafı danışmanlar ordusuyla çevrili Erdoğan, bu cümlelerini tevil edecek bir lügatı herhalde bulabilirdi.
Kayıkçı kavgası
Görünen o ki sözüm ona medya üzerimize geliyor havsından, Ak parti son derece memnun.
Nazlı aşık pozlarındaki suskunluk bunun bir göstergesi. Medyada aynı sözümona tavırla ve sözümona suçüstü yapıyorum şeklindeki sanal baskıdan memnun. Bir dargın bir barışık havasında yürüyen ilişkiler, ne kadar da kayıkçı kavgasına benziyor değil mi?
Alan memnun veren memnun çizgisindeki bu yasak aşkın ekmeğe bir değil iki kaşık bal çalmanın dışında bir izahı olmasa gerek.
Proje Türkiye üzerine kurulu ve bu noktada bir konsensüsün varlığını görmek mümkün. Çatışma havaları tamamen bu anlaşmayı gizlemeye yönelik olarak cereyan ediyor.
Türkiye'nin gördüğü proje
Hatırlarsanız Türkiye'nin en büyük dönüşüm projesini, şimdi yabancı bir ülkeyi mesken tutmuş Hocaefendi'de yaşamıştık. Devlet, rejim tartışmaları toz dumanı arasında aslında asıl başlık, misyonerlik faaliyetleri ve kimyasıyla dini ve milli bütünlüğümüzü tehdit eden Dinlerarası Diyalog çalışmaları olmuştu. Bir zamanlar bir şeyler söyleyenler en son Vatikan'ı kardeş, Papa'yı da Müslüman yapmışlardı. Hatta Edison için de aynı insanlar, bundan daha büyük hizmet olabilir mi? Aristo mantığı sorusuyla, kalpleri ve akılları ifsad etmişlerdi.
Bir grup arkadaş aynı Hocaefendi'ye yapılan davete icabetle gittiklerinde, söylediklerinizin dinde yeri yok bizim bilemediğimiz bir şey mi var, diye sormuşlar ancak aldıkları cevap tansiyon krizi ile karışık suskunluk olmuştu.
Sonradan çok net bir şekilde ortaya çıktıkca suskunluğun nedeni, aslında o büyük ve gizli dönüşümde yatıyormuş...
AB samimiyeti
Tayyip Erdoğan'ın AB konusundaki içtenlikli tavrı aslında medyayı ikna etmesi gereken her türlü şifreyi kendi içinde barındıyor. Üstelik toplumu da bir dönüştürme projesi olarak. Bakın Erdoğan AB konusunda ne diyor:
"Dışarıya göç etmek zorunda kalmayacaksınız AB ile Avrupa'yı ayağınıza getireceğiz."
Cümlenin demogojik yanı bir tarafa Erdoğan'ın bu temadan son derece samimi olduğuna şüphe yok. Çünkü Ak partinin kuruluş gününde Erdoğan'ın verdiği veya verebildiği tek mesaj buydu.
Dikkat ederseniz bu cümlede AB ile kurulacak siyasal ilişkinin ötesinde bir toplumsal projenin izleri var. Bir kere halkın, bu ülke insanlarının AB konusunda yönlendirilmesi isterseniz siz buna kandırılması deyin, herhalde ancak geçmişinde AB'ye karşı olmayı siyasetinin baş sayfasına yerleştirmiş birilerinin varlığıyla mümkün olabilir.
Hatırlayınız MSP-Milli Nizam çizgisinde, AB ve İsrail karşıtlığı bu partilere dahil olabilmenizin ön şartıydı. Ancak aynı geleneğin devamı olan Refah ve Fazilet'te devletle yaşanan suni çatışmalar, AB'ne girmenin hatta en hararetli desteğin gerekçesi olarak kullanıldı. Tıpkı çilekeş Hocaefendi görüntüsüyle, Hıristiyanlığın bu ülkeye maledilmeye çalışılmasında olduğu gibi.
Kuşatılmışlıktan geriye kalan
Türkiye küreselleşme adıyla dışarıdan büyük bir kuşatılmışlıkla karşı karşıya. Hatta buna teslim alınma sürecide denilebilir. Ekonmi teslim, idare teslim, kültürümüz teslim...
Geriye kala kala üzerinde büyük oyunların oynandığı din mevzusu kaldı. Dışarıdan yaşanan kuşatılmışlığın siyaset yoluyla bu ülkenin dinini hedef almamış olması herhalde düşünülmez. Bugün Türkiye'de oynanan siyaset oyunun kodlarını çözerken bu genel çerçeveyi gözden kaçırmak aynı zamanda her türlü göz boyamaya da açık bulunmak demektir.
Apo meselesini kimlerin çözdüğünü, Kur'an kurslarını kapatan imzaların kime ait olduğunu ve Papazları kimlerin kutsadığını bir hatırlayın.
Ne Mesut Yılmaz'ın, partisinin çıkışına basamak olacağını düşündüğü sun'i ulusal güvenlik tartışması ne de Tayyip Erdoğan'ın ampullü partisi siyasetin büyük arayışına bir cevap olmak yerine, siyasetin büyük oyununa argüman olmak dışında bir anlam taşımıyor.
Tabandan gelen dalga adres arayışını S.O.S alarmıyla sürdürüyor.
Ahmet Erimhan / diğer yazıları
- Sahili olmayan umman / 14.04.2022
- Ümit Özdağ, Hüseyin Baş… Uzaklarda Arama / 09.06.2021
- Ümit Özdağ, Hüseyin Baş… Uzaklarda Arama / 06.06.2021
- Birlik ve beraberlik ölümden başka her şeyi yener / 17.05.2021
- Ermeni Meselesi ve Gerçekler / 25.04.2021
- Osmanlı İslamı / 18.04.2021
- Sensizlik, benim şiirim / 11.04.2021
- Fikirlerin halledemediği davaları kan halleder / 04.04.2021
- Dünya bir leştir, taliplileri köpektir! / 28.03.2021
- Rüzgâr eken fırtına biçer / 23.03.2021
- Ümit Özdağ, Hüseyin Baş… Uzaklarda Arama / 09.06.2021
- Ümit Özdağ, Hüseyin Baş… Uzaklarda Arama / 06.06.2021
- Birlik ve beraberlik ölümden başka her şeyi yener / 17.05.2021
- Ermeni Meselesi ve Gerçekler / 25.04.2021
- Osmanlı İslamı / 18.04.2021
- Sensizlik, benim şiirim / 11.04.2021
- Fikirlerin halledemediği davaları kan halleder / 04.04.2021
- Dünya bir leştir, taliplileri köpektir! / 28.03.2021
- Rüzgâr eken fırtına biçer / 23.03.2021