Osmanlının son dönemlerinde bu coğrafyaya gelen ABD, pay kapma, söz sahibi olma arayışına girdi.
ABD, Kurtuluş Savaşı yıllarında on binlerce misyonerle Anadolu'da, 'Amerikancılık' tohumlarını ekiyordu. Bu tohumlar öyle güçlüydü ki, Mustafa Kemal'in yanındaki birçok önemli isim bile tam bağımsızlık yerine Amerika mandası olma fikrini savunuyordu.
Ama M. Kemal, 'ya istiklal ya ölüm' diyerek, ABD ve diğer Haçlı-Siyonist emperyalistlerin hayallerini suya düşürüyordu.
Lozan masasında da ABD vardı. Yine sinsi politikalarla Türk siyasetini eline geçirmek istiyor ama Atatürk'ün talimatlarıyla bu arzusuna da ulaşamıyordu.
İstediklerine ulaşamayan ABD, Lozan sonrası güneydoğu sınırımızı kabul etmediğini açıkladı. Bu kararı ile Türkiye Cumhuriyetine ilk düşmanlığını da açıklamış oldu.
Ama milli parası, milli ekonomisi, milli savunma sanayisi ve milli-manevi asaletini muhafaza eden Türk Milleti ve Devleti, ABD'nin bu restini gördü. Yaklaşık 5 yıl ABD ile hiçbir diyalog kurulmadı. Yine kendileri geldiler. Devletlerarası karşılıklı menfaat üzerine ilişkiler başladı.
Ama o büyük liderin vefatının ardından ABD, ülkemize tam teçhizat geldi. İnönü'nün yaptığı 1943, 46 ve 48 yıllarındaki askeri ve ekonomik anlaşmalarla ülkemizi kuşatmaya başladılar. Menderes ile tam yerleştiler ve artık Türkiye üzerinde gizli söz sahibi ABD idi.
ABD bu söz sahipliği ile savunma sanayi hamlemizi durdurdu. Artık Türkiye uçak üretmiyor, fabrikalarını kapatıyordu.
Bana göre ABD'nin Türk Milletine en büyük düşmanlığı komünizm tehdidini kullanıp, 'yeşil İslam' mantığını bu millete kabul ettirerek, emperyalizmin kucağına almasıydı. Türkiye bu kucakta milli ve manevi değerlerini kaybettiği gibi maddi değerlerini de kaybetti, kaybediyor.
60 ihtilali ve Menderes'i astıran ABD idi. Bunu herkes biliyor ama itiraf etmiyordu.
63, 64, 67'deki gelişmeler ve 69 olayları ardından 70 ihtilalinin aktörü yine ABD idi. Bunu devlet ve siyaset çok iyi biliyor ama itiraf etmiyordu.
ABD, Kıbrıs'ta da, bir kez daha açıktan 'sizin asıl düşmanınız benim' demişti. Ama ülkemiz siyaseti bu gerçeği yine görmemişti.
Sağ-sol çatışmalarını ve 5 bin kardeşi birbirine öldürten de ABD idi. Ama siyaset yine görmedi!
80 ihtilali yine ABD düşmanlığının itirafıydı ama siyaset yine 'emret, ABD' dedi. En yüksek ses Özal'dan çıktığı için iktidara geldi ve liberal ekonomi anlayışı ile ekonomisi, 36. paralel ile güneydoğumuz adeta gitti.
PKK'yı kuran, besleyen, eğiten ABD'dir, NATO'dur, iddiasına bir tek Türk, 'hayır değildir' demez. Bu gerçeği asker en iyi bilendir. Siyaset çok iyi bilendir. Ama ABD yine dost kabul edildi.
28 Şubat darbesi, 2004 askerimize yapılan fiili hakaretlerin faili de ABD'dir. FETÖ'yü 30 yılda bu devletin kurumlarına monte eden ve 15 Temmuz'da 'darbe' emrini veren de ABD'dir.
Bu gerçekleri ülkemiz siyasetçileri, akademisyenleri, gazetecileri itiraf etmediler, edemediler.
Ama ABD bir papaz için bu gerçeği itiraf etti ve 'SİZİN ASIL DÜŞMANINIZ BENİM' dedi.
Sayın Erdoğan, ABD'nin papaz ve ekonomik yaptırım tehditleri restini gördü ve misliyle karşılık vereceğini açıkladı.
Umarım ki, milletimizi yormadan, bağımsızlığımızdan zerre taviz vermeden ülkemiz üzerinde hedefi olmayan devletlerle ekonomik, askeri ve siyasi ilişkiler kurup ABD'ye haddini bildirir.
En önemlisi ise ABD yılandır. Bugün geri çekilir, seni okşar, yarın gelir tekrar sokar. Umarım ki, bilmem kaçıncı kez bu delikten tekrar ısırılmayız.
ABD, Kurtuluş Savaşı yıllarında on binlerce misyonerle Anadolu'da, 'Amerikancılık' tohumlarını ekiyordu. Bu tohumlar öyle güçlüydü ki, Mustafa Kemal'in yanındaki birçok önemli isim bile tam bağımsızlık yerine Amerika mandası olma fikrini savunuyordu.
Ama M. Kemal, 'ya istiklal ya ölüm' diyerek, ABD ve diğer Haçlı-Siyonist emperyalistlerin hayallerini suya düşürüyordu.
Lozan masasında da ABD vardı. Yine sinsi politikalarla Türk siyasetini eline geçirmek istiyor ama Atatürk'ün talimatlarıyla bu arzusuna da ulaşamıyordu.
İstediklerine ulaşamayan ABD, Lozan sonrası güneydoğu sınırımızı kabul etmediğini açıkladı. Bu kararı ile Türkiye Cumhuriyetine ilk düşmanlığını da açıklamış oldu.
Ama milli parası, milli ekonomisi, milli savunma sanayisi ve milli-manevi asaletini muhafaza eden Türk Milleti ve Devleti, ABD'nin bu restini gördü. Yaklaşık 5 yıl ABD ile hiçbir diyalog kurulmadı. Yine kendileri geldiler. Devletlerarası karşılıklı menfaat üzerine ilişkiler başladı.
Ama o büyük liderin vefatının ardından ABD, ülkemize tam teçhizat geldi. İnönü'nün yaptığı 1943, 46 ve 48 yıllarındaki askeri ve ekonomik anlaşmalarla ülkemizi kuşatmaya başladılar. Menderes ile tam yerleştiler ve artık Türkiye üzerinde gizli söz sahibi ABD idi.
ABD bu söz sahipliği ile savunma sanayi hamlemizi durdurdu. Artık Türkiye uçak üretmiyor, fabrikalarını kapatıyordu.
Bana göre ABD'nin Türk Milletine en büyük düşmanlığı komünizm tehdidini kullanıp, 'yeşil İslam' mantığını bu millete kabul ettirerek, emperyalizmin kucağına almasıydı. Türkiye bu kucakta milli ve manevi değerlerini kaybettiği gibi maddi değerlerini de kaybetti, kaybediyor.
60 ihtilali ve Menderes'i astıran ABD idi. Bunu herkes biliyor ama itiraf etmiyordu.
63, 64, 67'deki gelişmeler ve 69 olayları ardından 70 ihtilalinin aktörü yine ABD idi. Bunu devlet ve siyaset çok iyi biliyor ama itiraf etmiyordu.
ABD, Kıbrıs'ta da, bir kez daha açıktan 'sizin asıl düşmanınız benim' demişti. Ama ülkemiz siyaseti bu gerçeği yine görmemişti.
Sağ-sol çatışmalarını ve 5 bin kardeşi birbirine öldürten de ABD idi. Ama siyaset yine görmedi!
80 ihtilali yine ABD düşmanlığının itirafıydı ama siyaset yine 'emret, ABD' dedi. En yüksek ses Özal'dan çıktığı için iktidara geldi ve liberal ekonomi anlayışı ile ekonomisi, 36. paralel ile güneydoğumuz adeta gitti.
PKK'yı kuran, besleyen, eğiten ABD'dir, NATO'dur, iddiasına bir tek Türk, 'hayır değildir' demez. Bu gerçeği asker en iyi bilendir. Siyaset çok iyi bilendir. Ama ABD yine dost kabul edildi.
28 Şubat darbesi, 2004 askerimize yapılan fiili hakaretlerin faili de ABD'dir. FETÖ'yü 30 yılda bu devletin kurumlarına monte eden ve 15 Temmuz'da 'darbe' emrini veren de ABD'dir.
Bu gerçekleri ülkemiz siyasetçileri, akademisyenleri, gazetecileri itiraf etmediler, edemediler.
Ama ABD bir papaz için bu gerçeği itiraf etti ve 'SİZİN ASIL DÜŞMANINIZ BENİM' dedi.
Sayın Erdoğan, ABD'nin papaz ve ekonomik yaptırım tehditleri restini gördü ve misliyle karşılık vereceğini açıkladı.
Umarım ki, milletimizi yormadan, bağımsızlığımızdan zerre taviz vermeden ülkemiz üzerinde hedefi olmayan devletlerle ekonomik, askeri ve siyasi ilişkiler kurup ABD'ye haddini bildirir.
En önemlisi ise ABD yılandır. Bugün geri çekilir, seni okşar, yarın gelir tekrar sokar. Umarım ki, bilmem kaçıncı kez bu delikten tekrar ısırılmayız.
Akın Aydın / diğer yazıları
- Hayber’deki 'Demir Kubbe'yi yıkan adam / 19.04.2024
- Dünkü Hayber bugünkü İsrail’den daha güçlüydü -2- / 18.04.2024
- Dünkü Hayber bugünkü İsrail’den daha güçlüydü -1- / 17.04.2024
- İsrail, İslam dünyasının acziyetini ispatladı / 15.04.2024
- ‘Artık demir almak günü gelmişse zamandan’ / 14.04.2024
- İktidarın İsrail laubaliliği / 13.04.2024
- Abanın altındaki 5 kişi / 12.04.2024
- Nasıl bir ayı geride bıraktık? / 11.04.2024
- İlahi emri yerine getirdiğimiz için bayram yapıyoruz / 10.04.2024
- Milli Görüşçülerin İsrail ve dinlerarası diyalog gömleği -2- / 08.04.2024
- Dünkü Hayber bugünkü İsrail’den daha güçlüydü -2- / 18.04.2024
- Dünkü Hayber bugünkü İsrail’den daha güçlüydü -1- / 17.04.2024
- İsrail, İslam dünyasının acziyetini ispatladı / 15.04.2024
- ‘Artık demir almak günü gelmişse zamandan’ / 14.04.2024
- İktidarın İsrail laubaliliği / 13.04.2024
- Abanın altındaki 5 kişi / 12.04.2024
- Nasıl bir ayı geride bıraktık? / 11.04.2024
- İlahi emri yerine getirdiğimiz için bayram yapıyoruz / 10.04.2024
- Milli Görüşçülerin İsrail ve dinlerarası diyalog gömleği -2- / 08.04.2024