Hayata çeşitli pencerelerden bakıyoruz. Baktığımız pencerelere göre doğru ya da yanlış görüyoruz. Baktığımız pencereye göre adil ya da zalim olabiliyoruz. Baktığımız pencere bize bir olayın pek çok boyutunu gösterdiği gibi sadece iki boyutunu da gösterebiliyor.
Bizden dışa açılan pencereler olduğu gibi bizatihi iç âlemimize açılan pencereler de var.
Baktığımız pencere, sahip olduğumuz bakış açısı; bilgimiz ve birikimimiz ile şekillendiği gibi, daha çok, benimsediğimiz ölçüler ile belirlenmektedir.
Doğru bilgi ile donanmış, tecrübe ile yoğrulmuş ve erdem sahibi bir insan, sarsılmaz ölçülere sahip olursa, hayatı çok yönlü görmeyi sağlayan bir pencereden, meselelerin can damarını yakalayan bir bakış açısı ile bakar. Allah’ın huzurunda olduğu şuuru içinde yaşar ise baktığı varlıkta Yaradan’ın muradını görür. Kamil insan dediğimiz müstesna şahsiyetler sahip oldukları, Cenab-ı Hak tarafından lütfedilen bakış açıları sayesinde eşyanın hakikatini görürler.
Diğer insanlar da ‘hakikatten’, nasipleri ölçüsünde hissedar olurlar. Herkesin hayata baktığı pencere aynı değildir.
Allah insanı eğitime muhtaç yaratmıştır. İdeal insan; maddi ve manevi olarak ideal eğitim alan insandır. Bir kedi yavrusu dünyaya geldikten sonra hiç bir kedi görmese bile bir kedi olarak yapması gerekenleri bilir ve yapar. Cenab-ı Hak hayvanatı içgüdüsel olarak varlıklarını devam ettirecek şekilde donatmıştır. İnsan evladı ise anne karnından itibaren öğrenmeye başlar ve kendisine lazım olan her şeyi yaşamı boyunca öğrenir.
İnsanın öğrendiği şeyler her zaman doğru olmaz. Herkes anne babasından, çevresindeki diğer insanlardan ve öğretmenlerinden bir şeyler öğrenir. Bir süre sonra insanın öğrenme kabiliyeti gelişir ve olaylardan, sebep sonuç ilişkilerinden de hisseler çıkarmaya başlar. Ancak herkesin öğrenme durumu, öğrenme kabiliyeti ve öğrendiği şeyler aynı ölçüde değildir.
İnsanlardan bir kısmı öğrenmede derinleşebilir. Herkesin görmediğini görmeye herkesin hissetmediğini hissetmeye başlar. İnsanın mücadele etmesi gereken ve geliştirmesi gereken yönlerinin olduğunu anlar. Aşırılıklarını dizginleyen, ruhunu olgunlaştıran ve duygularını eğiten insan kendini tanımaya başlar. Bu nasipli kula Allah kendini tanıtırsa işte o insan olgun, yaradılış amacına ermiş insan olur. İşte bu insanın bakış açısı gerçeği can damarından yakalar.
Yukarıda ideal insan, ideal eğitim alan insandır demiştik. Eğitimin en idealini de Rabbil Âlemin vermektedir. Kâinatın mürebbisi, aynı zamanda nebi ve resullerini de ideal insan haline getirmiştir. Bu manada en ideal insan Allah Resulü Hz. Muhammed’dir (sav). O’nun yetiştirdiği insanlar da müstesna bir topluluktur. Ama onlar içinde Ehl-i Beyt’ten Hz. Fatıma, Hz. Ali, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin ayrı bir yere sahiptir. Bu dört kutlu insan peygamber olmadığı halde kusursuz olan emsalsiz şahsiyetlerdir. Allah’ın yüce Resulü’nün kusursuz talebeleridir aynı zamanda. Peygamber elinde insanların nasıl muhteşem birer varlık haline gelebileceğinin örnekleridir. O’nun dışındaki insanların kusursuzluğu ise daha nispidir.
Peygamber Efendimizden sonra velayet yolunun temsilcileri, kâmil insan olmanın ilmini Allah’ın bir lütfu olarak nesilden nesile taşımışlardır ve taşıyacaklardır. Cenab-ı Hakk’ın, kuluna katından ilim nasip etmesinin, kulun bu ilme mazhar olmasının adı marifetullahtır. Kulun Allah’ı anarken, Rabbi ileyken bir kısım derin bilgilere erişmesi ‘tefekkür’dür.
Tarih boyunca kamil insanların yaşantıları, söylemleri ve mücadeleleri insanlara ışık tutmuştur. İnsanların bir kısmı gücü eline geçirince diğer insanları sömürmeye, onların hak ve hukukuna tecavüz etmeye başlamıştır. Bu zalimlere karşı mücadele edecek bir Allah adamı da her zaman çıkmıştır. Rabbimiz peygamberleri ve kitapları ile insanların biri birine, çevresine ve yaratıcısına karşı sorumluluklarını, hak ve hukuklarını bildirmiştir. Hak batıl mücadeleleri de insanların çeşitli kurallar ortaya koymalarına neden olmuştur.
Medeniyetimizde çok değerli ilim adamları, adalet adamları, hukukçular yetişmiştir. Bunlar hakkın ve hukukun temsilcileri olmuşlardır.
Çağımız ise fitnenin çok maskeli olduğu, batılın hak suretinde insanlara kendini kabul ettirdiği bir dönemdir. Bu dönemde hak ve hukuk ölçüsü zayıf olan ama kendini adaletin temsilcisi görenler emsalsiz zulümlere imza atmaktadır.
Biz de bundan sonra dünya basınının yüz akı; ölçünün ve doğrunun temsilcisi, samimiyetin tecessüm etmiş hali olan Yeni Mesaj Gazetesinde haftada bir yazmaya çalışacağız. Hukukun Penceresi’nden, doğru, samimi, ölçülü bir bakış açısı ile hukuksuzluklara mercek tutmaya çalışacağız.
Bunu yaparken siz kıymetli okuyucularımızdan hem katkılarınızı hem de sorularınızı bekliyoruz.
Cenab-ı Hak hem kendimize hem de aziz milletimize faydalı olmayı nasip etsin.
Bizden dışa açılan pencereler olduğu gibi bizatihi iç âlemimize açılan pencereler de var.
Baktığımız pencere, sahip olduğumuz bakış açısı; bilgimiz ve birikimimiz ile şekillendiği gibi, daha çok, benimsediğimiz ölçüler ile belirlenmektedir.
Doğru bilgi ile donanmış, tecrübe ile yoğrulmuş ve erdem sahibi bir insan, sarsılmaz ölçülere sahip olursa, hayatı çok yönlü görmeyi sağlayan bir pencereden, meselelerin can damarını yakalayan bir bakış açısı ile bakar. Allah’ın huzurunda olduğu şuuru içinde yaşar ise baktığı varlıkta Yaradan’ın muradını görür. Kamil insan dediğimiz müstesna şahsiyetler sahip oldukları, Cenab-ı Hak tarafından lütfedilen bakış açıları sayesinde eşyanın hakikatini görürler.
Diğer insanlar da ‘hakikatten’, nasipleri ölçüsünde hissedar olurlar. Herkesin hayata baktığı pencere aynı değildir.
Allah insanı eğitime muhtaç yaratmıştır. İdeal insan; maddi ve manevi olarak ideal eğitim alan insandır. Bir kedi yavrusu dünyaya geldikten sonra hiç bir kedi görmese bile bir kedi olarak yapması gerekenleri bilir ve yapar. Cenab-ı Hak hayvanatı içgüdüsel olarak varlıklarını devam ettirecek şekilde donatmıştır. İnsan evladı ise anne karnından itibaren öğrenmeye başlar ve kendisine lazım olan her şeyi yaşamı boyunca öğrenir.
İnsanın öğrendiği şeyler her zaman doğru olmaz. Herkes anne babasından, çevresindeki diğer insanlardan ve öğretmenlerinden bir şeyler öğrenir. Bir süre sonra insanın öğrenme kabiliyeti gelişir ve olaylardan, sebep sonuç ilişkilerinden de hisseler çıkarmaya başlar. Ancak herkesin öğrenme durumu, öğrenme kabiliyeti ve öğrendiği şeyler aynı ölçüde değildir.
İnsanlardan bir kısmı öğrenmede derinleşebilir. Herkesin görmediğini görmeye herkesin hissetmediğini hissetmeye başlar. İnsanın mücadele etmesi gereken ve geliştirmesi gereken yönlerinin olduğunu anlar. Aşırılıklarını dizginleyen, ruhunu olgunlaştıran ve duygularını eğiten insan kendini tanımaya başlar. Bu nasipli kula Allah kendini tanıtırsa işte o insan olgun, yaradılış amacına ermiş insan olur. İşte bu insanın bakış açısı gerçeği can damarından yakalar.
Yukarıda ideal insan, ideal eğitim alan insandır demiştik. Eğitimin en idealini de Rabbil Âlemin vermektedir. Kâinatın mürebbisi, aynı zamanda nebi ve resullerini de ideal insan haline getirmiştir. Bu manada en ideal insan Allah Resulü Hz. Muhammed’dir (sav). O’nun yetiştirdiği insanlar da müstesna bir topluluktur. Ama onlar içinde Ehl-i Beyt’ten Hz. Fatıma, Hz. Ali, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin ayrı bir yere sahiptir. Bu dört kutlu insan peygamber olmadığı halde kusursuz olan emsalsiz şahsiyetlerdir. Allah’ın yüce Resulü’nün kusursuz talebeleridir aynı zamanda. Peygamber elinde insanların nasıl muhteşem birer varlık haline gelebileceğinin örnekleridir. O’nun dışındaki insanların kusursuzluğu ise daha nispidir.
Peygamber Efendimizden sonra velayet yolunun temsilcileri, kâmil insan olmanın ilmini Allah’ın bir lütfu olarak nesilden nesile taşımışlardır ve taşıyacaklardır. Cenab-ı Hakk’ın, kuluna katından ilim nasip etmesinin, kulun bu ilme mazhar olmasının adı marifetullahtır. Kulun Allah’ı anarken, Rabbi ileyken bir kısım derin bilgilere erişmesi ‘tefekkür’dür.
Tarih boyunca kamil insanların yaşantıları, söylemleri ve mücadeleleri insanlara ışık tutmuştur. İnsanların bir kısmı gücü eline geçirince diğer insanları sömürmeye, onların hak ve hukukuna tecavüz etmeye başlamıştır. Bu zalimlere karşı mücadele edecek bir Allah adamı da her zaman çıkmıştır. Rabbimiz peygamberleri ve kitapları ile insanların biri birine, çevresine ve yaratıcısına karşı sorumluluklarını, hak ve hukuklarını bildirmiştir. Hak batıl mücadeleleri de insanların çeşitli kurallar ortaya koymalarına neden olmuştur.
Medeniyetimizde çok değerli ilim adamları, adalet adamları, hukukçular yetişmiştir. Bunlar hakkın ve hukukun temsilcileri olmuşlardır.
Çağımız ise fitnenin çok maskeli olduğu, batılın hak suretinde insanlara kendini kabul ettirdiği bir dönemdir. Bu dönemde hak ve hukuk ölçüsü zayıf olan ama kendini adaletin temsilcisi görenler emsalsiz zulümlere imza atmaktadır.
Biz de bundan sonra dünya basınının yüz akı; ölçünün ve doğrunun temsilcisi, samimiyetin tecessüm etmiş hali olan Yeni Mesaj Gazetesinde haftada bir yazmaya çalışacağız. Hukukun Penceresi’nden, doğru, samimi, ölçülü bir bakış açısı ile hukuksuzluklara mercek tutmaya çalışacağız.
Bunu yaparken siz kıymetli okuyucularımızdan hem katkılarınızı hem de sorularınızı bekliyoruz.
Cenab-ı Hak hem kendimize hem de aziz milletimize faydalı olmayı nasip etsin.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Oktay Doğan / diğer yazıları
- İnsanın bir felaketi: Ön yargı / 27.03.2021
- Kul hakkı kırmızı çizgimiz olmalı / 17.02.2021
- Mutluluğun ve başarının anahtarı / 10.02.2021
- İyi olmak ve iyi kalmak / 14.01.2021
- Hocam / 07.01.2021
- Atatürk ne yaptı? / 23.10.2017
- Taklit edilen, projeleri izinsiz kullanılan lider: Prof. Dr. Haydar Baş / 19.04.2015
- Bu iktidar neye hizmet etti? / 17.07.2014
- Oyunu halkımız bozmalı / 01.10.2013
- Alçak katiller karşısında ölçü sahibi Müslümanlar olalım / 08.09.2013
- Kul hakkı kırmızı çizgimiz olmalı / 17.02.2021
- Mutluluğun ve başarının anahtarı / 10.02.2021
- İyi olmak ve iyi kalmak / 14.01.2021
- Hocam / 07.01.2021
- Atatürk ne yaptı? / 23.10.2017
- Taklit edilen, projeleri izinsiz kullanılan lider: Prof. Dr. Haydar Baş / 19.04.2015
- Bu iktidar neye hizmet etti? / 17.07.2014
- Oyunu halkımız bozmalı / 01.10.2013
- Alçak katiller karşısında ölçü sahibi Müslümanlar olalım / 08.09.2013