"Eyvah ABD Irak'ta bizi istemiyor, yandık" türünden bir psikolojiye sokulduk. Keşke böyle olsa diyeceğiz ama Türkiye'nin üzerinde, şu en kritik günlerde yine büyük oyunlar oynanıyor. Daha doğrusu filmin son sahnesi de vizyona sokuluyor.
Hikayenin baştan sona özeti şudur;
1- ABD, Irak'ta kendi adına savaştıracağı Türk askerinden en ufak bir itiraz cümlesi duymak istemiyor. "Yok şurada savaşacağım, hayır burayı istiyorum" türünden sempatik çekincelere dahi, Washington'un tahammülü yok. Verilen mesajın ilk bölümü budur.
2- ABD'nin bu konuda elinde çok iyi bir model var: Hükümet...
Hükümet en ufak bir pazarlık etmeden, ABD taleplerine evet demiş ve tezkereyi geçirmiştir.
Dolayısıyla yarış "ABD en çok kimi seviyor" yarışı olduğuna göre, ilgili adresin durumdan gerekli dersleri çıkarması istenmektedir.
3- Türk askeri Irak'a geldiğinde, olabildiğince "sıradanlaşmış" ve "tırnakları sökülmüş" bir biçimde içeri buyur edilmelidir.
Yani Türkiye Irak'ta haddini bilmeli ve bölgede "ABD adına savaşan ülkelerden bir ülke" olduğu gerçeğini unutmamalıdır.
4- ABD Türk askerine su gibi, ekmek gibi muhtaçtır. Washington'da başkanlık seçimleri yaklaşmış ve mızrağın çuvala sığmadığı günler başlamıştır.
Neo-Con'lar, Bush'la devam etmek istiyorsa, Irak'tan zaferle çıkmak zorundadırlar.
Bunun ise yolu Türk askerinin, Irak'ta Coni'nin yerine ölmesidir.
Hikaye bütünüyle bundan ibaretken, muşamba bir dekor oluşturmak koskocaman bir yalandır!
Sanki Türkiye "ABD istemediği halde Irak'a gidiyor" havası üretmek çarçabuk sönecek bir yalandır!
Askerini lejyoner haline getirmek, Niyazi durumundan bir başarı üretmeye çalışmak, bir başka kocaman yalandır!
Bu kadar yalanın içinde yaşamaksa asla ve asla mümkün değildir...
ABD bu oyunu geçmişte de oynadı. Habur'dan İskenderun'a 72 bin mt2'lik bir vatan toprağında önce işgal fotoğrafı oluşturdu. Ardından askeri kanattan gelen "hiç değilse askerlerinizin girişini-çıkışını kayıt altına alalım" tavrına "Sizi yalnız bırakıyoruz, bakalım ne yapacaksınız?" oyununu oynadı.
Askerlerini Hükümetin tüm ricalarına rağmen geri çekerlerken ancak şifreleri çözebildik.
Meğer Washington türlü türlü "tezkerenin geçiş" formülleriyle askerini, silahını Irak'a geçirmenin yolunu hatta yollarını bulmuş.
İskenderun-Mersin limanlarına yığdığı onca silahı, tırların içine "insani amaç adı altında gizleyerek" üstelik Türk Jandarmasının eskortluğunda bölgeye götürmek bu orijinal yöntemlerden sadece biriydi.
Sonradan bu işin nasıl kotarıldığını anlamıştık. Meğer Amerikalılar bölgeden ayrılmanız gerekiyor ricasına "tabii ki ayrılırız, ancak geldiğimiz yerden değil, Habur'dan" diyerek kanuna karşı hile durumuyla istediklerini elde etmişler!
Üstelik hava sahasının tezkeresini, İncirlik'in sınırsız kullanıldığını da biliyoruz.
Şunu demek istiyoruz: ABD istediğini koparmadan Türkiye'nin peşini bırakmaz. 1 Mart'ın ardından Türk topraklarını terk ederken de aslında istediğini almış, kamuoyu önünde psikolojik bir baskı oluşturmak için taktik değiştirmişti.
Şimdi de aynı şey kurgulanıyor.
Türkiye üzerine bir illüzyon üretiyorlar!
İçeriden Hükümet, dışarıdan Neo-Con'lar, Irak'ta "geleceğimiz" üzerine derin bir oyun peşindeler.
Hiçbir pazarlık yapmadan, hiçbir şey netleşmeden tezkereyi geçiren Hükümet, bu günlerin temel sorumlusudur, ve de hazırlayıcısıdır.
İşin en acı tarafı ise, bu soruyu soracak ne bir ağız, ne bir el, ne de bir yürek bu topraklarda kalmıştır.
Hikayenin baştan sona özeti şudur;
1- ABD, Irak'ta kendi adına savaştıracağı Türk askerinden en ufak bir itiraz cümlesi duymak istemiyor. "Yok şurada savaşacağım, hayır burayı istiyorum" türünden sempatik çekincelere dahi, Washington'un tahammülü yok. Verilen mesajın ilk bölümü budur.
2- ABD'nin bu konuda elinde çok iyi bir model var: Hükümet...
Hükümet en ufak bir pazarlık etmeden, ABD taleplerine evet demiş ve tezkereyi geçirmiştir.
Dolayısıyla yarış "ABD en çok kimi seviyor" yarışı olduğuna göre, ilgili adresin durumdan gerekli dersleri çıkarması istenmektedir.
3- Türk askeri Irak'a geldiğinde, olabildiğince "sıradanlaşmış" ve "tırnakları sökülmüş" bir biçimde içeri buyur edilmelidir.
Yani Türkiye Irak'ta haddini bilmeli ve bölgede "ABD adına savaşan ülkelerden bir ülke" olduğu gerçeğini unutmamalıdır.
4- ABD Türk askerine su gibi, ekmek gibi muhtaçtır. Washington'da başkanlık seçimleri yaklaşmış ve mızrağın çuvala sığmadığı günler başlamıştır.
Neo-Con'lar, Bush'la devam etmek istiyorsa, Irak'tan zaferle çıkmak zorundadırlar.
Bunun ise yolu Türk askerinin, Irak'ta Coni'nin yerine ölmesidir.
Hikaye bütünüyle bundan ibaretken, muşamba bir dekor oluşturmak koskocaman bir yalandır!
Sanki Türkiye "ABD istemediği halde Irak'a gidiyor" havası üretmek çarçabuk sönecek bir yalandır!
Askerini lejyoner haline getirmek, Niyazi durumundan bir başarı üretmeye çalışmak, bir başka kocaman yalandır!
Bu kadar yalanın içinde yaşamaksa asla ve asla mümkün değildir...
ABD bu oyunu geçmişte de oynadı. Habur'dan İskenderun'a 72 bin mt2'lik bir vatan toprağında önce işgal fotoğrafı oluşturdu. Ardından askeri kanattan gelen "hiç değilse askerlerinizin girişini-çıkışını kayıt altına alalım" tavrına "Sizi yalnız bırakıyoruz, bakalım ne yapacaksınız?" oyununu oynadı.
Askerlerini Hükümetin tüm ricalarına rağmen geri çekerlerken ancak şifreleri çözebildik.
Meğer Washington türlü türlü "tezkerenin geçiş" formülleriyle askerini, silahını Irak'a geçirmenin yolunu hatta yollarını bulmuş.
İskenderun-Mersin limanlarına yığdığı onca silahı, tırların içine "insani amaç adı altında gizleyerek" üstelik Türk Jandarmasının eskortluğunda bölgeye götürmek bu orijinal yöntemlerden sadece biriydi.
Sonradan bu işin nasıl kotarıldığını anlamıştık. Meğer Amerikalılar bölgeden ayrılmanız gerekiyor ricasına "tabii ki ayrılırız, ancak geldiğimiz yerden değil, Habur'dan" diyerek kanuna karşı hile durumuyla istediklerini elde etmişler!
Üstelik hava sahasının tezkeresini, İncirlik'in sınırsız kullanıldığını da biliyoruz.
Şunu demek istiyoruz: ABD istediğini koparmadan Türkiye'nin peşini bırakmaz. 1 Mart'ın ardından Türk topraklarını terk ederken de aslında istediğini almış, kamuoyu önünde psikolojik bir baskı oluşturmak için taktik değiştirmişti.
Şimdi de aynı şey kurgulanıyor.
Türkiye üzerine bir illüzyon üretiyorlar!
İçeriden Hükümet, dışarıdan Neo-Con'lar, Irak'ta "geleceğimiz" üzerine derin bir oyun peşindeler.
Hiçbir pazarlık yapmadan, hiçbir şey netleşmeden tezkereyi geçiren Hükümet, bu günlerin temel sorumlusudur, ve de hazırlayıcısıdır.
İşin en acı tarafı ise, bu soruyu soracak ne bir ağız, ne bir el, ne de bir yürek bu topraklarda kalmıştır.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Ahmet Erimhan / diğer yazıları
- Sahili olmayan umman / 14.04.2022
- Ümit Özdağ, Hüseyin Baş… Uzaklarda Arama / 09.06.2021
- Ümit Özdağ, Hüseyin Baş… Uzaklarda Arama / 06.06.2021
- Birlik ve beraberlik ölümden başka her şeyi yener / 17.05.2021
- Ermeni Meselesi ve Gerçekler / 25.04.2021
- Osmanlı İslamı / 18.04.2021
- Sensizlik, benim şiirim / 11.04.2021
- Fikirlerin halledemediği davaları kan halleder / 04.04.2021
- Dünya bir leştir, taliplileri köpektir! / 28.03.2021
- Rüzgâr eken fırtına biçer / 23.03.2021
- Ümit Özdağ, Hüseyin Baş… Uzaklarda Arama / 09.06.2021
- Ümit Özdağ, Hüseyin Baş… Uzaklarda Arama / 06.06.2021
- Birlik ve beraberlik ölümden başka her şeyi yener / 17.05.2021
- Ermeni Meselesi ve Gerçekler / 25.04.2021
- Osmanlı İslamı / 18.04.2021
- Sensizlik, benim şiirim / 11.04.2021
- Fikirlerin halledemediği davaları kan halleder / 04.04.2021
- Dünya bir leştir, taliplileri köpektir! / 28.03.2021
- Rüzgâr eken fırtına biçer / 23.03.2021