Bu satırların yazarı propaganda ve halkla ilişkiler konularında "uzman" olduğu için kendisini söz söylemeye ehil addetmektedir.Öyle olduğu için de "amatör" PSH'cıların ahkâm keser hâle gelmesine bıyık altından gülmektedir.
"Kurmay dezenformasyonu"ndan bahsettiğimiz yazının ilgi gördüğü, hâttâ ilgili siviller tarafından iyice hazmedildiği izlenimi edindik. Ama aynı izlenimi maalesef üniformasını çıkardığı halde halâ bir türlü sivilleşemeyen eski askerlerden edinemedik.
Meraklısına "eski-emekli asker" farkını iyice anlatırım.
Bu amatör PSH'cılar diyorlar ki; 1. Mevcut bir şeyi saklayamazsın. Üstünü örtmekle olayı yok farz edemezsin. Bu propagandanın kurallarına aykırıdır. O halde; 2. Pontus meselesinin de enine boyuna konuşulması gerekir ki cerahat patlasın.
İşte tam bu noktada o bahsettiğimiz o olgu ortaya çıkıyor. "Kurmay dezenformasyonu", herşeyi bildiğini zannedip, aslında hiçbir şeyi bilmemektir.
Gerçekte bu, askerliğin temel prensiplerinden olan "siklet merkezi" prensibine de aykırıdır. Her yerde kuvvetli olmak isteyen hiçbir yerde olamaz. Gücünü en fazla başarı vaad eden noktada toplayıp oradan sonuç almaya bakacaksın.
Bir de amatörlere ufak bir hatırlatma; karşı tarafın "ak" dediğine "hayır o ak değildir" diye yaklaşmayacaksın. Böyle yaparsan oyunu onun koyduğu kurallara göre oynamak zorunda kalırsın. Aksiyoner değil, reaksiyoner olursun.
O "ak"ın aslında "ak olmadığını" ak'dan hiç söz etmeden kanıtlayacaksın.
Öğrendiklerimizi şimdi konumuza uyarlayalım.
1."Mevcut bir şeyi saklayamazsın. Tartışılması gerekir" diyorlar. Kilit nokta tam da burası. Yunan istihbarat servislerinin dediği gibi Türkiye'de 60 köyde 300.000 anadili Rumca olan kişi yoktur. Mevcut değildir. O halde mevcut olmayan şeyi nasıl tartışacaksın? Tartışmaya başlarsan mevcudiyetlerini kabul ile Yunan oyununa gelmiş olmayacak mısın?
Tartışılacak asıl konu "Bunun Yunan emeli ve yalanı" olduğudur. Bu dümenleri bütün ayrıntıları ile ortaya koyarsan karşı tarafın elindeki bütün kozları elinden almış, kurduğu kumdan şatoları bir anda yıkmış olmayacak mısın?
Özetleyelim; Türkiye'de 300.000 Rumca ana dilli olduğu yalandır, Yunanlıların bu hayalle çalıştığı, millî ülkülerini bu yalan temele oturttuğu doğrudur.
2. Olaya bir de "Pontos Meselesi" adını takarsan karşı tarafın ekmeğine yağ sürmüş olursun. Mücadeleyi onun koyduğu kural ve kavramlarla yapıyor olursun.
Venedik Mekhitarist manastırında yetişen 1777 Trabzon doğumlu rahip Per Minas Bıjışkyan 1817 yılında yazdığı "Pontos Tarihi" adlı eserine şöyle başlar:
"Eski çağda Grekler Karadeniz'e 'deniz' manasında olan Pontos adını vermişlerdir. Bu ad denizin güney sahillerine de şamil olarak bu topraklar dahi aynı adı taşımış ve sakinlerine de Pontoslu denmişti. ..Karadeniz'e önce Yafet'in torununa izafeten Aşkenaz denirdi. Fakat bilâhare Elenler, 'misafirperver manasında olan 'Öksinos' adını vermişlerdir."
"Pontos Öksinos", Venizelos gemisiyle 1998'de Trabzon'a gelen Barthalemeos'un gemide dağıttığı haritaların da üzerinde yazan isimdi.
Ben Türkistan haritası çizince Turancı oluyorum da Barthalemeos'a neden kimse bir şey demiyor?
Demek ki "Pontos", Yunanlı'nın taktığı isimdir. "Pontos" demek olaya Yunanlı'nın taktığı gözlükle bakmak demektir. Kabul gören tezimize göre ise MÖ 800'de Karadeniz'e gelen Elenler Karadeniz'in yerli halkı olamazlar, yerli halk 6000 yıldır Turanî kavimlerdir.
Demek ki "Pontos meselesi" yoktur; "Karadeniz meselesi", Yunanlı ve hâttâ Ermenilerin "Karadeniz üzerindeki emelleri ve oyunları" vardır.
Dernekler, STÖ'ler "eski askerler"in hobi olarak boş vakitlerini geçirebilecekleri; haiz olduklarını zannettikleri "toplum mühendisliği ehliyeti"ni deneyebilecekleri bir kum masası değildir.
Sosyal olaylar yön vermek biraz tarih bilgisi, biraz ciddiyet, çokça da mangal gibi "inanmış" yürek ister.
"Kurmay dezenformasyonu"ndan bahsettiğimiz yazının ilgi gördüğü, hâttâ ilgili siviller tarafından iyice hazmedildiği izlenimi edindik. Ama aynı izlenimi maalesef üniformasını çıkardığı halde halâ bir türlü sivilleşemeyen eski askerlerden edinemedik.
Meraklısına "eski-emekli asker" farkını iyice anlatırım.
Bu amatör PSH'cılar diyorlar ki; 1. Mevcut bir şeyi saklayamazsın. Üstünü örtmekle olayı yok farz edemezsin. Bu propagandanın kurallarına aykırıdır. O halde; 2. Pontus meselesinin de enine boyuna konuşulması gerekir ki cerahat patlasın.
İşte tam bu noktada o bahsettiğimiz o olgu ortaya çıkıyor. "Kurmay dezenformasyonu", herşeyi bildiğini zannedip, aslında hiçbir şeyi bilmemektir.
Gerçekte bu, askerliğin temel prensiplerinden olan "siklet merkezi" prensibine de aykırıdır. Her yerde kuvvetli olmak isteyen hiçbir yerde olamaz. Gücünü en fazla başarı vaad eden noktada toplayıp oradan sonuç almaya bakacaksın.
Bir de amatörlere ufak bir hatırlatma; karşı tarafın "ak" dediğine "hayır o ak değildir" diye yaklaşmayacaksın. Böyle yaparsan oyunu onun koyduğu kurallara göre oynamak zorunda kalırsın. Aksiyoner değil, reaksiyoner olursun.
O "ak"ın aslında "ak olmadığını" ak'dan hiç söz etmeden kanıtlayacaksın.
Öğrendiklerimizi şimdi konumuza uyarlayalım.
1."Mevcut bir şeyi saklayamazsın. Tartışılması gerekir" diyorlar. Kilit nokta tam da burası. Yunan istihbarat servislerinin dediği gibi Türkiye'de 60 köyde 300.000 anadili Rumca olan kişi yoktur. Mevcut değildir. O halde mevcut olmayan şeyi nasıl tartışacaksın? Tartışmaya başlarsan mevcudiyetlerini kabul ile Yunan oyununa gelmiş olmayacak mısın?
Tartışılacak asıl konu "Bunun Yunan emeli ve yalanı" olduğudur. Bu dümenleri bütün ayrıntıları ile ortaya koyarsan karşı tarafın elindeki bütün kozları elinden almış, kurduğu kumdan şatoları bir anda yıkmış olmayacak mısın?
Özetleyelim; Türkiye'de 300.000 Rumca ana dilli olduğu yalandır, Yunanlıların bu hayalle çalıştığı, millî ülkülerini bu yalan temele oturttuğu doğrudur.
2. Olaya bir de "Pontos Meselesi" adını takarsan karşı tarafın ekmeğine yağ sürmüş olursun. Mücadeleyi onun koyduğu kural ve kavramlarla yapıyor olursun.
Venedik Mekhitarist manastırında yetişen 1777 Trabzon doğumlu rahip Per Minas Bıjışkyan 1817 yılında yazdığı "Pontos Tarihi" adlı eserine şöyle başlar:
"Eski çağda Grekler Karadeniz'e 'deniz' manasında olan Pontos adını vermişlerdir. Bu ad denizin güney sahillerine de şamil olarak bu topraklar dahi aynı adı taşımış ve sakinlerine de Pontoslu denmişti. ..Karadeniz'e önce Yafet'in torununa izafeten Aşkenaz denirdi. Fakat bilâhare Elenler, 'misafirperver manasında olan 'Öksinos' adını vermişlerdir."
"Pontos Öksinos", Venizelos gemisiyle 1998'de Trabzon'a gelen Barthalemeos'un gemide dağıttığı haritaların da üzerinde yazan isimdi.
Ben Türkistan haritası çizince Turancı oluyorum da Barthalemeos'a neden kimse bir şey demiyor?
Demek ki "Pontos", Yunanlı'nın taktığı isimdir. "Pontos" demek olaya Yunanlı'nın taktığı gözlükle bakmak demektir. Kabul gören tezimize göre ise MÖ 800'de Karadeniz'e gelen Elenler Karadeniz'in yerli halkı olamazlar, yerli halk 6000 yıldır Turanî kavimlerdir.
Demek ki "Pontos meselesi" yoktur; "Karadeniz meselesi", Yunanlı ve hâttâ Ermenilerin "Karadeniz üzerindeki emelleri ve oyunları" vardır.
Dernekler, STÖ'ler "eski askerler"in hobi olarak boş vakitlerini geçirebilecekleri; haiz olduklarını zannettikleri "toplum mühendisliği ehliyeti"ni deneyebilecekleri bir kum masası değildir.
Sosyal olaylar yön vermek biraz tarih bilgisi, biraz ciddiyet, çokça da mangal gibi "inanmış" yürek ister.
Hüseyin Mümtaz / diğer yazıları
- Ekonomi, İslam ve Rusya / 01.04.2006
- Küresel aktörler, bölgesel piyonlar / 20.12.2005
- 'Namkör' kedi / 16.07.2002
- Cılkı çıkan siyaset / 15.07.2002
- İsmail Cem'in sakladıkları / 14.07.2002
- Cem fotoğrafları / 13.07.2002
- Vitesten atan siyaset / 12.07.2002
- Freni patlayan siyaset / 11.07.2002
- "Nankör kedi" / 10.07.2002
- "Bindir bir alamete" politikası / 09.07.2002
- Küresel aktörler, bölgesel piyonlar / 20.12.2005
- 'Namkör' kedi / 16.07.2002
- Cılkı çıkan siyaset / 15.07.2002
- İsmail Cem'in sakladıkları / 14.07.2002
- Cem fotoğrafları / 13.07.2002
- Vitesten atan siyaset / 12.07.2002
- Freni patlayan siyaset / 11.07.2002
- "Nankör kedi" / 10.07.2002
- "Bindir bir alamete" politikası / 09.07.2002