'Sadece topraklar değil zihinler de işgal edilmiş' seslendirme dosyası:
Merhum Prof. Dr. Haydar Baş, haçlı medeniyetinin yaptığı planları, oynadığı oyunları tek tek anlatıp, "hedeflenen sadece toprakların işgali, kaynakların ele geçirilmesi değildir. Kalpler ve zihinler işgal ediliyor, ele geçiriliyor, asıl tehlikeli olan da budur" diyordu.
Bu gerçeği Filistin özelinde bütün İslam coğrafyasında ve ülkemizde de bir kez daha gördük.
Filistin'de vahşet devam ediyor mu? Ediyor. Mescid-i Aksa baskına uğruyor mu? Uğruyor. Müslümanlar katlediliyor mu? Ediliyor. Yurtlarından çıkarılıyorlar mı? Çıkarılıyorlar.
O halde dünkü horozluğunuzun sebebi neydi? Bir başka soru; İsrail'i son yüz yılda bu kadar cüretkar kılan nedir? Tek tek anlatayım!
ABD, 2003 yılında BOP'u fiiliyata geçirmeye başladı ve Irak'ı işgal etti. Sıradaki ülke Suriye idi.
Çünkü Suriye, İsrail'e en yakın tehditti. Aynı zamanda İsrail'in, Gazze ve Lübnan'daki planlarını her daim bozan Lübnan Hizbullahı'nın da en büyük destekçilerindendi ki, Hizbullah'ı Kaddafi ve İran'dan da tam destek görüyordu.
Irak işgali tamamlandığı 2006 yılında ABD, İsrail'e Hizbullah'a saldırı konusunda yeşil ışık yaktı.
İsrail bütün unsurlarıyla Lübnan'a girdi. Girdiğine de pişman oldu. 33 gün süren savaşı İsrail kaybetti.
Hizbullah kısa menzilli füzeleriyle İsrail şehirlerine vurdu. 20 bin kişi ülkeyi terk etmek için yabancı elçiliklere başvurdu. Dünyadaki bütün Yahudileri buraya toplamak isteyen İsrail için bu bir yıkımdı ve yıkımın daha büyümemesi, itibarlarının daha fazla zedelenmemesi için mağlubiyeti kabul etti. BM devreye girerek ateşkes ilan edildi. Bölgeye barış gücü gönderildi. O barış gücünün, İsrail'e kalkan olacağını herkes ifade etti. Ne yazık ki, bizim ülkemizde oraya asker gönderdi.
Kendi açıklamalarına göre 130 Mirkava tankını, 2 savaş uçağını, 5 helikopterini, 408 zırhlı aracını, 3 firkateynini kaybetti. 130 askeri öldü. 650'ye yakın askeri de yaralandı. Fransız kaynaklarına göre İsrail'in askeri kayıpları bin, İran kaynaklarına göre ise 2 bin 300'dü.
22 Eylül 2006'da Beyrut'ta yapılan mitingde konuşan Hizbullah Lideri Hasan Nasrallah, "Halk, direnişe inanmaya devam ettiği sürece, dünyadaki hiçbir ordu bizi silahlarımızı bırakmaya, silahlarımızı teslim etmeye zorlayamaz" demişti.
İsrail'in tam güvenliği ve Arz-ı Mev'ud inancının gerçekleşmesi için BOP daha da kararlılıkla uygulamaya başladılar.
Tunus, Cezayir, Mısır derken Suriye ve Libya'nın da ateşe verilmesi Mescid-i Aksa'nın gardını düşürdü. Adeta Filistinliler yetim kaldı.
Aynen Karabağ'daki Ermeni işgali gibi 1967'de BM tarafından Suriye'ye verilen Golan Tepelerinde Suriye-İsrail çatışmaları bitmiyordu.
Neden? Bizim için Kıbrıs, Boğazlar nasıl bir stratejik öneme sahipse Golan Tepeleri de İsrail için aynı öneme sahipti ve bu tepelerin tam kontrolünü istiyordu.
Eset gerek iç ve gerekse dış ülkelerden gelen hainlerle mücadele ederken Golan Tepelerini koruyamadı.
İsrail o toprakları istedi, Trump kabul etti ve Trump'ın imzasıyla Golan Tepeleri, İsrail toprağı olarak kabul edildi.
Merhum Baş Hocamız bu işgalin ana sebep ve sonrasını anlatırken Sayın Erdoğan da, "Doğu Akdeniz petrolleri üzerinde yeni oyunlar oynuyorlar, diyor ve İsrail'in zerre hakkı olmadığını ve sonuna kadar Golan Tepeleri'nin takipçisi olacağını, ifade ediyordu.
Göründüğü kadarıyla etkili, caydırıcı bir takip yapılamadığı için İsrail, Kudüs'ü başkent ilan etti, yeni yerleşim birimleri kurmaya devam etti, Rum Kesimi, Mısır ve Yunanistan ile Kıbrıs'ın dibinde doğalgaz aramaya başladı. Vahşetini ise her gün dünya sahnesinde sergiliyor.
İsrail'i bu kadar cüretkar kılan neydi?
ABD mi? Hayır. Irak'ın, Suriye'nin, Libya'nın devre dışı bırakılmasıydı. Diğer ifadeyle BOP ile Arapların gardı düştü. Yerle bir oldular. Irak, Suriye, Libya ve Yemen'de iç savaş ve işgaller neticesinde İsrail'in önünde hiç bir engel kalmadı.
Dün Filistin sorunu, İslam dünyasının sorunuydu. Bugün Filistin-İsrail sorunu haline geldi. Bunun aksini iddia edenler 40 yıldır Filistin üzerinden şov ve sadece ve sadece avukatlık yapanlardır.
Diğer taraftan 2006'daki gibi bugün de İsrail'in demir kubbe yalanı bir kez daha ortaya çıktı. Yani kaçak yollarla gelen füzeler karşısında bile acziyet yaşayan bir ülke gerçek güç karşısında ne yapar?
Son cümle ise Prof. Dr. Haydar Baş; 'İslam dünyasının iman ispatı, Ben-i İsrail kavmine karşı duruşundur' demişti. Bu ispatı yapanı ben göremedim?
Bu gerçeği Filistin özelinde bütün İslam coğrafyasında ve ülkemizde de bir kez daha gördük.
Filistin'de vahşet devam ediyor mu? Ediyor. Mescid-i Aksa baskına uğruyor mu? Uğruyor. Müslümanlar katlediliyor mu? Ediliyor. Yurtlarından çıkarılıyorlar mı? Çıkarılıyorlar.
O halde dünkü horozluğunuzun sebebi neydi? Bir başka soru; İsrail'i son yüz yılda bu kadar cüretkar kılan nedir? Tek tek anlatayım!
ABD, 2003 yılında BOP'u fiiliyata geçirmeye başladı ve Irak'ı işgal etti. Sıradaki ülke Suriye idi.
Çünkü Suriye, İsrail'e en yakın tehditti. Aynı zamanda İsrail'in, Gazze ve Lübnan'daki planlarını her daim bozan Lübnan Hizbullahı'nın da en büyük destekçilerindendi ki, Hizbullah'ı Kaddafi ve İran'dan da tam destek görüyordu.
Irak işgali tamamlandığı 2006 yılında ABD, İsrail'e Hizbullah'a saldırı konusunda yeşil ışık yaktı.
İsrail bütün unsurlarıyla Lübnan'a girdi. Girdiğine de pişman oldu. 33 gün süren savaşı İsrail kaybetti.
Hizbullah kısa menzilli füzeleriyle İsrail şehirlerine vurdu. 20 bin kişi ülkeyi terk etmek için yabancı elçiliklere başvurdu. Dünyadaki bütün Yahudileri buraya toplamak isteyen İsrail için bu bir yıkımdı ve yıkımın daha büyümemesi, itibarlarının daha fazla zedelenmemesi için mağlubiyeti kabul etti. BM devreye girerek ateşkes ilan edildi. Bölgeye barış gücü gönderildi. O barış gücünün, İsrail'e kalkan olacağını herkes ifade etti. Ne yazık ki, bizim ülkemizde oraya asker gönderdi.
Kendi açıklamalarına göre 130 Mirkava tankını, 2 savaş uçağını, 5 helikopterini, 408 zırhlı aracını, 3 firkateynini kaybetti. 130 askeri öldü. 650'ye yakın askeri de yaralandı. Fransız kaynaklarına göre İsrail'in askeri kayıpları bin, İran kaynaklarına göre ise 2 bin 300'dü.
22 Eylül 2006'da Beyrut'ta yapılan mitingde konuşan Hizbullah Lideri Hasan Nasrallah, "Halk, direnişe inanmaya devam ettiği sürece, dünyadaki hiçbir ordu bizi silahlarımızı bırakmaya, silahlarımızı teslim etmeye zorlayamaz" demişti.
İsrail'in tam güvenliği ve Arz-ı Mev'ud inancının gerçekleşmesi için BOP daha da kararlılıkla uygulamaya başladılar.
Tunus, Cezayir, Mısır derken Suriye ve Libya'nın da ateşe verilmesi Mescid-i Aksa'nın gardını düşürdü. Adeta Filistinliler yetim kaldı.
Aynen Karabağ'daki Ermeni işgali gibi 1967'de BM tarafından Suriye'ye verilen Golan Tepelerinde Suriye-İsrail çatışmaları bitmiyordu.
Neden? Bizim için Kıbrıs, Boğazlar nasıl bir stratejik öneme sahipse Golan Tepeleri de İsrail için aynı öneme sahipti ve bu tepelerin tam kontrolünü istiyordu.
Eset gerek iç ve gerekse dış ülkelerden gelen hainlerle mücadele ederken Golan Tepelerini koruyamadı.
İsrail o toprakları istedi, Trump kabul etti ve Trump'ın imzasıyla Golan Tepeleri, İsrail toprağı olarak kabul edildi.
Merhum Baş Hocamız bu işgalin ana sebep ve sonrasını anlatırken Sayın Erdoğan da, "Doğu Akdeniz petrolleri üzerinde yeni oyunlar oynuyorlar, diyor ve İsrail'in zerre hakkı olmadığını ve sonuna kadar Golan Tepeleri'nin takipçisi olacağını, ifade ediyordu.
Göründüğü kadarıyla etkili, caydırıcı bir takip yapılamadığı için İsrail, Kudüs'ü başkent ilan etti, yeni yerleşim birimleri kurmaya devam etti, Rum Kesimi, Mısır ve Yunanistan ile Kıbrıs'ın dibinde doğalgaz aramaya başladı. Vahşetini ise her gün dünya sahnesinde sergiliyor.
İsrail'i bu kadar cüretkar kılan neydi?
ABD mi? Hayır. Irak'ın, Suriye'nin, Libya'nın devre dışı bırakılmasıydı. Diğer ifadeyle BOP ile Arapların gardı düştü. Yerle bir oldular. Irak, Suriye, Libya ve Yemen'de iç savaş ve işgaller neticesinde İsrail'in önünde hiç bir engel kalmadı.
Dün Filistin sorunu, İslam dünyasının sorunuydu. Bugün Filistin-İsrail sorunu haline geldi. Bunun aksini iddia edenler 40 yıldır Filistin üzerinden şov ve sadece ve sadece avukatlık yapanlardır.
Diğer taraftan 2006'daki gibi bugün de İsrail'in demir kubbe yalanı bir kez daha ortaya çıktı. Yani kaçak yollarla gelen füzeler karşısında bile acziyet yaşayan bir ülke gerçek güç karşısında ne yapar?
Son cümle ise Prof. Dr. Haydar Baş; 'İslam dünyasının iman ispatı, Ben-i İsrail kavmine karşı duruşundur' demişti. Bu ispatı yapanı ben göremedim?
Akın Aydın / diğer yazıları
- Parası olan kaçırıyor, olmayan kaçıyor / 19.03.2024
- Hüseyin Baş’tan, Ebu Zer duruşu / 18.03.2024
- Ne yereli! Genel seçim bu genel! / 17.03.2024
- Erdoğan ‘bırakıyorum’… ‘Valla bırakmayız’ / 16.03.2024
- Ehli Beyt’e imanımız, Hz Muhammed’e imandır / 15.03.2024
- CHP’nin kimlik arayışı İsmet İnönü ile başladı / 14.03.2024
- Erdoğan’ın dilinde bu sefer ‘kul hakkı’ var / 13.03.2024
- İnsan kıymetini bildiği şeye sahiplenir / 11.03.2024
- Ramazan’da ahir zaman siyasetçilerine ve hocalarına dikkat / 10.03.2024
- Erdoğan’ın korku ve açlıkla terbiye siyaseti / 09.03.2024
- Hüseyin Baş’tan, Ebu Zer duruşu / 18.03.2024
- Ne yereli! Genel seçim bu genel! / 17.03.2024
- Erdoğan ‘bırakıyorum’… ‘Valla bırakmayız’ / 16.03.2024
- Ehli Beyt’e imanımız, Hz Muhammed’e imandır / 15.03.2024
- CHP’nin kimlik arayışı İsmet İnönü ile başladı / 14.03.2024
- Erdoğan’ın dilinde bu sefer ‘kul hakkı’ var / 13.03.2024
- İnsan kıymetini bildiği şeye sahiplenir / 11.03.2024
- Ramazan’da ahir zaman siyasetçilerine ve hocalarına dikkat / 10.03.2024
- Erdoğan’ın korku ve açlıkla terbiye siyaseti / 09.03.2024