Sahte kurtarıcı mı, İman ve proje mi?

Venezuella modelinden yola çıkarak yapılan tartışmaları biliyorsunuz: IMF, Dünya Bankası gibi kuruluşlar o hepimizin bildiği ülkeye teslim bayrağı çektiren, iyi niyet mektuplarının dışında bir de gizli anlaşma yapıyorlarmış.

Buralarda verilen sözler, atılan imzalarda ise bir siyasetçinin kişisel sorumluluğuna kadar uzanan hükümler yer alıyormuş.

İşte Arjantin ve Venezuella bu anlamda Türkiye için ayrıca önemli iki örnek haline geliyor.

Düşünebiliyor musunuz? Bir ülke ki satabileceği her şeyi özelleştirme adı altında yabancılaştırmış...

Arjantin için duymuşsunuzdur, bir kaç parça mal satalım dış borca muhtaç olmadan sorunlarımızı çözelim diye geriye baktıklarında şunu gördüler:

Hazine tam takır ve devlet başkanının 12 kişilik uçağının dışında satacak bir tek parça şey yok.

Peki bunu niçin anlattık?

Her şeyden önce yapılan yorumlar, bilgiler şuna işaret ediyor. Türkiye, Venezuella ve Arjantin'e çok benziyor. IMF ile yapılan anlaşmalar, özelleştirme furyaları, borç yoluyla global tefecilere teslim olma, bire bir örtüşüyor. Tek farkla; bu iki ülkeden özellikle Arjantin, bizden sadece iki yıl kadar önde...

Yani Arjantin'in tangosuna değil aynasına bakarsak, 2 sene sonraki mukadderatımızı görebiliriz.

İşte Prof. Dr. Haydar Baş bey bu IMF'li, AB'li tartışmalar başladığından bu tarafa, daha AB'nin AET olduğu yıllarda bizim AB'ye filan alınmayacağımızı söylüyordu. Türkiye'nin taşıdığı değer; madden, manen ve stratejik anlamda bizi batı dünyasıyla kaçınılmaz bir karşı kutupluluğa sokuyor ve sokacaktır diyordu.

Tabii olarak IMF'li-AB'li 2000 hesaplarına karşı, bir duruşu ortaya koyacak vizyonuda 1 sene değil, 2 sene değil en az 20 sene öncesinden projelendiriyordu.

Proje kavramının altını çiziyorum. Ekonomiden dış politikaya, dış borçlardan, para oyunlarına kadar hemen her konuda Türkiye ve Dünya analizleri yapıyor buradan nasıl çıkarız, oyunu nasıl tersine çeviririz temel sorusuna cevaplar üretiyordu. Yani Prof. Dr. Haydar Baş beyin söyledikleri birer vaat değil, proje...

Bu yüzdendir ki Prof. Dr. Haydar Baş Bey, sadece yazılı basında veya kameralar önünde değil, milyonluk mitinglerde Türkiye'nin sorunlarını 24 satte çözerim diyordu, diyebiliyordu.

Şimdi bu söz, bu projeler birilerini rahatsız etmiş olacak ki önce Mesut Yılmaz, mucize tellalığı yapanlar var diyerek Prof. Dr. Haydar Baş Beyi hedef almıştı. Şimdi de sırada sn. Devlet Bahçeli var.

Bakınız Bahçeli ne diyor:

"Sivil toplum örgütlerinin ve medyanın bu konuda sergileyeceği duyarlılık etkili ve sürekli olmayınca, her dönemde sahte kurtarıcılar çıkmıştır."

Bahçeli şunu demeye getiriyor: "Ey medya ve basın; birileri bizim izlediğimiz yolun dışında formüller üretiyor, toplumun önünü açıyor. Siz belden aşağı yeterince vurmadığınız için bunlar büyüyorlar."

Şimdi Sn. Bahçeli'ye çok şey söylenebilir. Yardım istediği kurum ve kuruluşlar Prof. Dr. Haydar Baş'ın, ne hedefidir ne de hasmı...

Bu yardım temennasını bir tarafa not ederek biz bir kaç tespitle iktifa edelim.

Cevabı verilemeyecek sorular

1. Prof. Dr. Haydar Baş, ülkenin 24 satte kurtulabileceğini her fırsatta ifade etmiştir. Samimi tavır o dur ki "Ey Baş, 24 satte ülkeyi kurtarmaktan bahsediyorsunuz, gelin bunu bize de izah edin."

Tabiî böyle bir davet yok, dinlemek yok. Ardından da sahte kurtarıcılar var diyerek, ülkenin önündeki tek milli çözümün önünü tıkamaya çalışmak var.

2. Türkiye bugün tükenmiştir. 19 IMF anlaşmasıyla bu hale gelen ülke, 20'siyle kurtarılacak diyerek yeni ve sonu karanlık bir sürece sokulmuştur. Bu anlaşmanın altında da MHP'nin imzası ve vebali vardır.

Acaba hangi akla hizmetle Türkiye, IMF'nin en borçlu ülkesi haline getirilmiştir? Yapılan gizli anlaşmalar var mıdır? Apo'nun teslim edilmesi sürecinde taahhüt edilen sözler acaba IMF'ye de verilmiş midir? Ve en önemlisi Prof. Dr. Baş, bu büyük oyunu bozduğu için mi sahte kurtarıcı olmaktadır!

3. Prof. Dr. Haydar Baş, yaşadığı 24 saatin her salisesinde vatan, milet ve memleket kavramları için kafa yoran, dua eden bir şahsiyettir.Vatan, millet, memleket aşkıyla tutuşan bir yüreğin ve aklın bu ülke için formüller üretmesi çok tabiîdir.

Bence bu sıkıntıyı hisseden herkes formül değil, formüller üretir. Bu anlamda Prof. Dr. Baş kıskanılacak, hedef gösterilcek değil, eli öpülecek bir vatan sevdalısıdır.

4. Bu ülkeye, bu millete herkes samimiyetle güvenmek zorundadır. Hele ki iktidar sandalyesinde oturanlar... Tarih -bazıları için klasik gelebilir ama bizim için ne mutlu ki referanstır- en doğruyu, bu ülkeye fazlasıyla işaret ediyor. En dipten en zirveye çıkabilmiş bir medeniyetimiz var.

Prof. Dr. Haydar Baş, bu tarihe güveniyorsa acaba bir suç mu işlemektedir?

5. Prof. Dr. Haydar Baş, Cambritge Üniversitesi Uluslararası Biyografi Enstitüsünün ifadesiyle "Elli yılda ancak çıkabilecek bir kabiliyettir". Onun için Prof. Baş'ın Türkiye üzerine 24 saatlik kurtuluş reçeteleri üretmesi son derece tabiîdir.

Baş'ın ufku!

Rahmetli Özal'ı hiç değilse bu noktada aşağıdaki cümlesi nedeniyle hayırla yâd etmek zorundayız. Sn. Bahçeli'yi de bu anlamda mazur görüyoruz.

Baş'ın hayallerine bile ulaşamazlar!