Dün ulu önder Atatürk'ün vefatının 80'inci yıldönümüydü.
Ata'mızın kabrine milyonlar akın etti. Saat 9'u 5 geçe çalan sirenler ve kornalar eşliğinde gerçekleşen topyekûn saygı duruşuyla hayat adeta durdu.
En anlamlı anma töreni ise, eşi ve benzeri olmayan ve bizleri gerçek Atatürk'le buluşturan "Hoş Geldin Atatürk" eserinin sahibi Prof. Dr. Haydar Baş'ın öncülüğünde, Trabzon Akçaabat'ta bulunan Şehitlik Tepesi'nde gerçekleştirildi.
Kur'an ve Mevlid-i Şerif okundu, ülkemizin en seçkin kurra hafız ve mevlithanlarının o güzel sesleriyle… İlahiler, tekbirler, salât u selamlar semaları inletti Şehitlik Tepesi'nden…
Meltem TV ekranlarından canlı yayınlanan bu örnek anma programıyla Türk milleti bir kez daha Ata'sına "hoş geldin" dedi.
Esasen bu tür anma törenleri Ata'mızın hayattayken uyguladığı, bu konuda da örneklerini ortaya koyduğu törenlerdi. Atatürk, her yıl Çanakkale'de, Çanakkale şehitleri için anma programı yaptırır ve dönemin en seçkin hocalarını bir gemiyle oraya gönderirdi. Şehitlerin ruhuna hatimler indirilir, Mevlid okunur ve bu şekilde Çanakkale ruhu diri tutulurdu.
Atatürk, muhterem validesi Molla Zübeyde Hanım vefat ettikten sonra, vasiyeti gereği her yıl onun ruhuna hatim indirmeye, Mevlid okutmaya devam etti. Bu anma programları büyük bir özenle gerçekleştirilir, hocalar bizzat Atatürk tarafından özenle seçilir ve Atatürk başından sonuna bütün bu programları en küçük detayına varıncaya kadar koordine ederdi.
Şimdi aynı anma programı yıllar sonra aynı özenle Prof. Dr. Haydar Baş'ın öncülüğünde gerçekleşiyor. Ata'nın mirasına en güzel şekilde sahip çıkılıyor. Başta Ata'mız olmak üzere, annesinin ve tüm şehitlerimizin ruhuna Kur'an, Mevlid okunuyor, salât u selamlar getiriliyor. Altının kıymetini sarraf bilir der, atalarımız, aynen öyle…
Bugüne kadar herkes bir Atatürk tanımı yaptı, Atatürk'ü anlatmaya çalıştı. Herkes kendi çapınca, kendi kabiliyetince bu tanımlamayı yaptı.
Ama Atatürk'ü tümüyle anlatabilme, Prof. Dr. Haydar Baş gibi bir sarrafın işiydi ve o da Hoş Geldin Atatürk eseriyle belgeleriyle bunu önümüze koydu.
Bu sebeple hiç kimse bugüne kadar Prof. Dr. Baş gibi, "Atatürk vatandır" diyemedi.
Herkes Atatürk'ün askeri bir deha olduğunu söylüyordu, ama hiç kimse bu askeri dehalığın arkasındaki manevi eli göremedi.
Çanakkale Savaşı'ndaki üstün başarısı, Kurtuluş Savaşı'ndaki eşsiz mücadelesi, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin her türlü olumsuz şartlara rağmen mükemmel bir temelle kurulması bunların hiçbirisi bu maneviyat olmadan başarılamazdı.
Bunları kimse göremedi, Prof. Dr. Haydar Baş gördü, yazdı ve anlattı.
Dinsiz Atatürk iftiralarına bugüne kadar hiç kimse cevap veremedi, Prof. Dr. Baş ise onun hem anne hem de baba tarafından Hz. Peygamberin torunu olduğunu, Ehl-i Beyt soyundan olduğunu belgelerle ispatladı.
Kimse Sayın Baş gibi, "Ata'mızın soyu gibi tertemiz bir soy kimsede yok" diyemedi.
Prof. Dr. Baş'ın dünkü "Hoş Geldin Atatürk, ruhun şâd olsun" başlıklı yazısını mutlaka okumuşsunuzdur. Her satırı çok önemli tespitlerle doluydu, ben sürekli okumak üzere arşivime ekledim, size de tavsiye ederim. Orada Sayın Baş şu tespitte bulunuyor:
"Siz 1919'un şartlarında bırakınız cep telefonunu, telefonun olmadığı, ulaşımın kesildiği, televizyon gibi iletişim araçlarının bulunmadığı bir ortamda işgal güçlerine karşı, silahsız, teçhizatsız, aç bir halde iken ümmî halkı topyekûn ayağa kaldırmayı kolay sanıyorsunuz herhalde. Ya da, İngiliz himayesi ve ya Amerikan mandasını tartışan Saray'a rağmen bir bağımsızlık savaşı vermeyi…"
Ve Sayın Baş, bütün bu engellerin ancak Selanik Meydan Dedesi Kutbu'l-Aktab olan bir maneviyat büyüğü tarafından aşılabileceğini vurguluyor yazısının devamında…
Ve şu tarihi cümleleri yazıyor Sayın Baş:
"Ancak Kutb'ul-Aktab olan bir iman gücü bunlarla mücadele edebilir. Zaten manevi büyüklerin olağanüstü halleri de böyle durumlarda görülür. Kimsenin yapamadığını yapar. Diyebiliriz ki, Kurtuluş Savaşı da Gazi Mustafa Kemal'in olağanüstü halidir.
Şunu iyi biliniz ki; O'nun dindar olması sadece dinsizleri rahatsız eder. O'nun bir İslam büyüğü olması yalnızca azınlık ruhu taşıyanlarca reddedilebilir."
Evet, Atatürk, ceddi İmam Ali gibi bir turnusol oldu. Hz. Peygamber (s.a.v.) İmam Ali efendimiz için "Ya Ali seni ancak mü'minler sever, senden ancak münafıklar nefret eder" buyurmaktadır. Hayatının tamamı Haçlı ve batıl ile mücadeleyle geçmiş olan Atatürk de bugün aynı turnusol özelliğini taşıyor. Onun dindarlığı, dinsizleri rahatsız ediyor; onun İslam büyüğü olması azınlık ruhu taşıyanlarca reddediliyor.
Geç de olsa gerçek Atatürk'le buluştuk, altının kıymetini bilen sarraf bize onu tanıttı.
Bizler de ayık olalım ve altının kıymetini bilen sarrafın kıymetini yıllar sonra, iş işten geçtikten sonra değil, bugün bilelim.
Her şeyin telafisi mümkündür ama haybedilen zamanın telafisi asla yoktur.
Murat Çabas / diğer yazıları
- Churchill: Sadece Mustafa Kemal’i hesaba katmamışız / 19.03.2024
- Kriter ekonomiyse iktidarın şansı yok! / 16.03.2024
- Gazze’de soykırım ve bağımsızlığın önemi / 15.03.2024
- Milli kimliğimizi korumak için yeni anayasaya hayır / 13.03.2024
- ‘Memnun değilsen, mecbur değilsin’ / 12.03.2024
- Rahmet ve bereket ayına ulaştık / 09.03.2024
- Emekliler yılında emekli can çekişiyor / 08.03.2024
- Anketlere aldanmayın! / 06.03.2024
- Türk milleti ‘değişim’ istiyor / 05.03.2024
- 13 bin dolar kişi başı milli gelir nerede? / 02.03.2024
- Kriter ekonomiyse iktidarın şansı yok! / 16.03.2024
- Gazze’de soykırım ve bağımsızlığın önemi / 15.03.2024
- Milli kimliğimizi korumak için yeni anayasaya hayır / 13.03.2024
- ‘Memnun değilsen, mecbur değilsin’ / 12.03.2024
- Rahmet ve bereket ayına ulaştık / 09.03.2024
- Emekliler yılında emekli can çekişiyor / 08.03.2024
- Anketlere aldanmayın! / 06.03.2024
- Türk milleti ‘değişim’ istiyor / 05.03.2024
- 13 bin dolar kişi başı milli gelir nerede? / 02.03.2024