(dünden devam…)
Bizim gibi gelişmekte olan ülkelerin finansman ihtiyacının nasıl karşılandığında kalmıştık: Borçlanma yoluyla mı yoksa para basarak mı?
Türkiye 1930'lardan 1990'lara kadar hemen hemen hiç borçlanma yolunu tercih etmemiş. Ancak 1990 sonrası dönemde yoğun bir biçimde başvurulan iç borçlanma, ekonomik ve politik belirsizliklerden dolayı giderek kısa vadeli ve daha yüksek faizli borçlanmaya yol açmış ve bu da bütçe açıklarını besleyerek enflasyonist sürece büyük katkı sağlamıştır (A. Oktayer, Türkiye'de Bütçe Açığı, Para Arzı ve Enflasyon İlişkisi, 2010).
Diğer bir ifade ile borçlanma enflasyona neden olmuştur. Bu sonucu destekleyen başka akademik çalışmalar da var. Mesela M. Demir ve E.Sever Hocalar çalışmalarında (Kamu İç Borçlanmasının Büyüme, Faiz ve Enflasyon Oranı Üzerindeki Etkileri, 2008) yapılan tüm akademik çalışmaları taramış ve iç borçlanmanın hem faizleri ve enflasyonu arttırdığını hem de büyüme azalttığını gözlemlemişlerdir. Benzer durum N.K. Çevik ve M. Cural'ın (İç Borçlanma, Dış Borçlanma ve Ekonomik Büyüme Arasında Nedensellik İlişkisi: 1989-2012 Dönemi Türkiye Örneği, 2013) çalışmalarında da gözlemlenmiştir.
Yazarlar, borçlanmanın büyüme üzerinde olumlu etkisini bulan birkaç (bunların bazıları da istatistiki olarak anlamsız, bazıları da düşük borçlanma düzeyindeki çalışmalar) çalışma olmasına rağmen, olumlu etki bulan çalışmaların 3 katı kadar olumsuz sonuç bulan akademik çalışmaları ortaya koymuşlardır. Dileyenler İ. Çöğürcü ve H. Tuna'nın (Dış Borçlanma ve Ekonomik Büyüme İlişkisi: Türkiye Üzerine Ampirik Bir Uygulama: 1980-2017, 2019) ve H. İslatince (Para Arzı ve Enflasyon İlişkisi: Türkiye İçin Nedensellik Analizi: 1988-2016, 2017) de bakabilir.
Bu sonuca varan yabancı akademik çalışmalar da var. Mesela Sargent ve Wallace (1981), para basmanın enflasyona neden olduğuna ilişkin savın yanıltıcı olabileceğini belirterek, parasal bir ekonomide bazı koşullarda merkez bankasının enflasyon üzerindeki kontrolünün çok sınırlı olduğunu; bütçe açıklarının iç borçlanma yoluyla finansmanının uzun dönemde parasal finansmandan daha enflasyonist sonuçlar yaratabileceğini, sıkı para politikasının, cari dönemde enflasyonu düşürebileceğini ancak gelecekte daha yüksek enflasyon oranlarına yol açabileceğini ortaya koymuşlardır.
Hatta buradan hareketle yakın geçmişte, Kanada, İngiltere ve Yeni Zelanda para hedeflemesini (sıkı para politikasını) terk ettikleri gözlemlenmiştir (A. Oktayer, Türkiye'de Bütçe Açığı, Para Arzı ve Enflasyon İlişkisi, 2010). Diğer bir akademik çalışmada, İ. Şahin ve M. Karanfil (Türkiye Ekonomisinde 1980-2013 Dönemi Para Arzının Enflasyon Üzerindeki Etkisi, 2015) de para arzından enflasyon arasında ilişki olmadığını ortaya koymuştur. H. İslatince (2017)'de Türkiye'deki enflasyonun yapısal sorunlardan kaynaklandığını ortaya koymuştur.
Biz de de 2001'e kadar, Hazine, finansman ihtiyacını iyi-kötü TCMB'den avans alıp karşılarken, 2001'den itibaren bu kapı kapanmış ve Hazine iç-dış borçlanma yolu ile ihtiyacını karşılar hale gelmiştir. Yine akademik kaynaklarda, 2001 yılına kadar, Hazine'nin TCMB'den finansman (avans) temini işini tabir yerinde ise "abarttığını" veya kötü kullandığını ortaya koymaktadır.
TCMB kapısı kapanan Hazine'de, bu finansman ihtiyacını iç – dış borçlanma yolu ile giderir hale gelmiştir. Bunu rakamlardan da okumak mümkün. Hazine rakamlarına göre, merkezi yönetim dış borç stoku (Aralık 2020 itibariyle) 102 milyar ABD Doları seviyesinde. Söz konusu rakam, 2002 yılında 56 milyar Dolar seviyesinde idi.
(devam edecek…)
- Bari burada yapmayın!! / 09.08.2021
- Keşke dokunmasaydım! / 24.07.2021
- Rusya yaptı da ya biz? / 02.07.2021
- Birisi işsizlik mi dedi? / 15.06.2021
- Korkmalı mıyız? / 17.05.2021
- Pandemi turnusolu / 05.05.2021
- Sanal vurgun / 27.04.2021
- Olması gerekendi / 20.04.2021
- Yeni başkanın ilk sınavı / 12.04.2021