Yeni anayasa, başkanlık sistemi ve özerklik konularında yeniden düğmeye basıldı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, önceki gün ATO Congresium'da yeni anayasa ve başkanlık sistemi için kampanyasının startını verirken, özerklik talep edenler de seslerini yükseltmeye başladılar.
Bu konularda düğmeye basılmasının, ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden'in geçtiğimiz hafta gerçekleştirdiği Ankara ziyaretinden sonra olması elbette ki tesadüf olmasa gerek?
Biden ile görüşen AKP, CHP ve HDP milletvekilleri, yaptıkları açıklamalarda ABD'nin çözüm sürecinin yeniden başlamasını istediğini belirttiler.
Tabi, çözüm süreci denilince Erdoğan'ın aklına başkanlık sistemi, HDP'nin aklına da özerklik geliyor; bunların sağlanabilmesi için de elbette ki ilk dört maddenin değiştirildiği bir yeni anayasa gerekiyor.
Yeri gelmişken bir kez daha hatırlatmakta fayda var; 177 maddesi olan Anayasa'nın bugüne kadar 112 maddesi zaten değiştirilmiş, hatta bazı maddeleri de defalarca değişmiş.
AKP'nin adetleri içinde değiştirip değiştirip sonra da değiştirdiğini beğenmeme var.
Yıllardır, "cumhurbaşkanını halk seçmeli" diye kampanya yürüten Sayın Erdoğan, bugün de, "Mevcut sistemimiz bir anormallik halidir. Hem seçilmiş başbakan hem seçilmiş cumhurbaşkanıyla bu sistemin yürümesi fevkalade güçtür" diyebiliyor.
Tabi, bu ifadelerden asıl amacın başkanlık sistemi olduğunu, cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesinin sadece bir basamak olduğunu ve ileride bu bahaneyle başkanlık sistemine geçilmek istendiğini anlıyorsunuz.
Erdoğan, yeni anayasa ve başkanlık sistemi için kolları sıvarken, TBMM'de grubu bulunan 4 partiden 3'er üyenin katılımıyla Anayasa Uzlaşma Komisyonu kuruldu ve 4 Şubat yani önümüzdeki Perşembe günü ilk toplantısını yapacak.
Erdoğan'ın kampanyasında, oluşturulacak arama merkezleriyle vatandaşların tek tek aranılıp başkanlık sistemi konusunda ikna edilmesi de var. Anlaşılan seçim sürecinde olduğu gibi örtülü ödenek yine devreye konulacak.
Sayın Erdoğan yaptığı açıklamada, "Özerklik, öz yönetim adı altında devlet içinde devlet kurmaya çalışanların dünyayı başlarına yıkarız, bunun böyle bilinmesi lazım" ifadesini kullanıyor ama görüşülecek ilk kişinin henüz milletvekilliği yeminini yapmamış olan HDP'li Leyla Zana olması dikkat çekiyor.
Zana'nın gündeminde elbette ki, Öcalan'ın koşullarının iyileştirilmesi, özerklik, PKK ile yeniden masaya oturulması ve PYD konusundaki tavırdan vazgeçilmesi konuları var.
Esasen bunlar, Zana'nın görüşlerinden ziyade, ABD Başkan Yardımcısı Biden'in çantasından çıkan ABD-İsrail talepleriydi, onlar sadece misyonları gereği bu taleplerin yerel sözcülünü yapıyorlar.
Gelelim Sayın Erdoğan'ın "Millet hazır" ve "Bu mesele herhangi bir kurumun veya şahsın değil bizatihi milletimizin meselesidir" ifadelerine?
Bu elbette ki milletin hizmet beklentisiyle ya da gerçek talebiyle ilgili değil. Çünkü siyasiler Prof. Dr. Haydar Baş'ın sık sık vurguladığı gibi, millete hizmet edeceklerdi de, aş ve iş imkanı sunacaklardı da buna parlamenter sistem ve mevcut anayasa mı mani oldu? Elbette ki hayır?
Zaten yaşadığımız mevcut sorunlar, siyasilerin iş bilmemesinden, milli çözümleri olmamasından ve parlamenter sistemi yüzde 10 barajı sebebiyle başkanlık sistemi gibi kullanmalarından kaynaklanmaktadır. Diğer taraftan eğer millet hazırsa neden ikna için her vatandaş tek tek aranacak?
Sayın Erdoğan, "Bugüne kadar kurulan anayasaların hepsi ithaldir, yerli değildir. İthal ürünlerle yönetildik, ithal mantıklar bize hakim oldu. Şimdi biz yerliye ve milliye dönmeliyiz" diyor. Bugüne kadar 13 yıllık iktidarları döneminde iç politikasını AB'ye, dış politikasını ABD'ye ve ekonomisini IMF'ye teslim etmiş olan AKP iktidarının eski başbakanı olarak "yerli ve milli"den bahsedebilmek oldukça manidar.
Parlamenter sistem ithal de, ABD'nin dayattığı başkanlık sistemi mi yerli?
Halbuki yerli olan bir şeyimiz varsa bu Hacı Bektaş-ı Veli'den bizlere miras kalan ve Mustafa Kemal Atatürk'ün bu temele bağlı kalarak oluşturduğu, dünyanın hiçbir yerinde olmayan, her ülkenin ulaşmak istediği, tüm vatandaşlara hiçbir ayrım yapmadan eşit hakları sunan en ideal sistem olan üniter sistemimizdir.
Her zaman ifade ettiğimiz gibi, mevcut anayasamızın ve sistemimizin tek eksiği, sunduğu hakları millete, "Milli Ekonomi Modeli" ve "Sosyal Devlet Milli Devlet" teziyle doya doya yaşatacak olan Prof. Dr. Haydar Baş'ın iktidarda olmamasıdır.
Millet ne zaman ayıkır, Sayın Baş'a ve kadrosuna fırsat verir, o zaman sorunun sistemde ya da anayasada olmadığını net olarak herkes görür.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, önceki gün ATO Congresium'da yeni anayasa ve başkanlık sistemi için kampanyasının startını verirken, özerklik talep edenler de seslerini yükseltmeye başladılar.
Bu konularda düğmeye basılmasının, ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden'in geçtiğimiz hafta gerçekleştirdiği Ankara ziyaretinden sonra olması elbette ki tesadüf olmasa gerek?
Biden ile görüşen AKP, CHP ve HDP milletvekilleri, yaptıkları açıklamalarda ABD'nin çözüm sürecinin yeniden başlamasını istediğini belirttiler.
Tabi, çözüm süreci denilince Erdoğan'ın aklına başkanlık sistemi, HDP'nin aklına da özerklik geliyor; bunların sağlanabilmesi için de elbette ki ilk dört maddenin değiştirildiği bir yeni anayasa gerekiyor.
Yeri gelmişken bir kez daha hatırlatmakta fayda var; 177 maddesi olan Anayasa'nın bugüne kadar 112 maddesi zaten değiştirilmiş, hatta bazı maddeleri de defalarca değişmiş.
AKP'nin adetleri içinde değiştirip değiştirip sonra da değiştirdiğini beğenmeme var.
Yıllardır, "cumhurbaşkanını halk seçmeli" diye kampanya yürüten Sayın Erdoğan, bugün de, "Mevcut sistemimiz bir anormallik halidir. Hem seçilmiş başbakan hem seçilmiş cumhurbaşkanıyla bu sistemin yürümesi fevkalade güçtür" diyebiliyor.
Tabi, bu ifadelerden asıl amacın başkanlık sistemi olduğunu, cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesinin sadece bir basamak olduğunu ve ileride bu bahaneyle başkanlık sistemine geçilmek istendiğini anlıyorsunuz.
Erdoğan, yeni anayasa ve başkanlık sistemi için kolları sıvarken, TBMM'de grubu bulunan 4 partiden 3'er üyenin katılımıyla Anayasa Uzlaşma Komisyonu kuruldu ve 4 Şubat yani önümüzdeki Perşembe günü ilk toplantısını yapacak.
Erdoğan'ın kampanyasında, oluşturulacak arama merkezleriyle vatandaşların tek tek aranılıp başkanlık sistemi konusunda ikna edilmesi de var. Anlaşılan seçim sürecinde olduğu gibi örtülü ödenek yine devreye konulacak.
Sayın Erdoğan yaptığı açıklamada, "Özerklik, öz yönetim adı altında devlet içinde devlet kurmaya çalışanların dünyayı başlarına yıkarız, bunun böyle bilinmesi lazım" ifadesini kullanıyor ama görüşülecek ilk kişinin henüz milletvekilliği yeminini yapmamış olan HDP'li Leyla Zana olması dikkat çekiyor.
Zana'nın gündeminde elbette ki, Öcalan'ın koşullarının iyileştirilmesi, özerklik, PKK ile yeniden masaya oturulması ve PYD konusundaki tavırdan vazgeçilmesi konuları var.
Esasen bunlar, Zana'nın görüşlerinden ziyade, ABD Başkan Yardımcısı Biden'in çantasından çıkan ABD-İsrail talepleriydi, onlar sadece misyonları gereği bu taleplerin yerel sözcülünü yapıyorlar.
Gelelim Sayın Erdoğan'ın "Millet hazır" ve "Bu mesele herhangi bir kurumun veya şahsın değil bizatihi milletimizin meselesidir" ifadelerine?
Bu elbette ki milletin hizmet beklentisiyle ya da gerçek talebiyle ilgili değil. Çünkü siyasiler Prof. Dr. Haydar Baş'ın sık sık vurguladığı gibi, millete hizmet edeceklerdi de, aş ve iş imkanı sunacaklardı da buna parlamenter sistem ve mevcut anayasa mı mani oldu? Elbette ki hayır?
Zaten yaşadığımız mevcut sorunlar, siyasilerin iş bilmemesinden, milli çözümleri olmamasından ve parlamenter sistemi yüzde 10 barajı sebebiyle başkanlık sistemi gibi kullanmalarından kaynaklanmaktadır. Diğer taraftan eğer millet hazırsa neden ikna için her vatandaş tek tek aranacak?
Sayın Erdoğan, "Bugüne kadar kurulan anayasaların hepsi ithaldir, yerli değildir. İthal ürünlerle yönetildik, ithal mantıklar bize hakim oldu. Şimdi biz yerliye ve milliye dönmeliyiz" diyor. Bugüne kadar 13 yıllık iktidarları döneminde iç politikasını AB'ye, dış politikasını ABD'ye ve ekonomisini IMF'ye teslim etmiş olan AKP iktidarının eski başbakanı olarak "yerli ve milli"den bahsedebilmek oldukça manidar.
Parlamenter sistem ithal de, ABD'nin dayattığı başkanlık sistemi mi yerli?
Halbuki yerli olan bir şeyimiz varsa bu Hacı Bektaş-ı Veli'den bizlere miras kalan ve Mustafa Kemal Atatürk'ün bu temele bağlı kalarak oluşturduğu, dünyanın hiçbir yerinde olmayan, her ülkenin ulaşmak istediği, tüm vatandaşlara hiçbir ayrım yapmadan eşit hakları sunan en ideal sistem olan üniter sistemimizdir.
Her zaman ifade ettiğimiz gibi, mevcut anayasamızın ve sistemimizin tek eksiği, sunduğu hakları millete, "Milli Ekonomi Modeli" ve "Sosyal Devlet Milli Devlet" teziyle doya doya yaşatacak olan Prof. Dr. Haydar Baş'ın iktidarda olmamasıdır.
Millet ne zaman ayıkır, Sayın Baş'a ve kadrosuna fırsat verir, o zaman sorunun sistemde ya da anayasada olmadığını net olarak herkes görür.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Murat Çabas / diğer yazıları
- İsrailli sunucu: “Finalde Türkiye var” / 19.06.2025
- Geçmiş olsun Sayın Ümit Özdağ / 18.06.2025
- İsrail için sadece Tahran değil, Ankara yolu da açıldı! / 17.06.2025
- İsrail zulmünü genişletiyor: Türkiye de hedefte / 14.06.2025
- Ortadoğu yeni bir savaşa mı hazırlanıyor? / 13.06.2025
- Ekonomik sıkıntılar nüfus krizini tetikliyor / 12.06.2025
- Atatürk’ün Müslümanlığı hepinize nal toplatır / 11.06.2025
- Suçlar, 10. Yargı Paketi ile önlenebilir mi? / 05.06.2025
- Mücadele enflasyonla mı, vatandaşla mı? / 04.06.2025
- “Cezasızlık algısı” iktidara yakın olanlarda var! / 03.06.2025
- Geçmiş olsun Sayın Ümit Özdağ / 18.06.2025
- İsrail için sadece Tahran değil, Ankara yolu da açıldı! / 17.06.2025
- İsrail zulmünü genişletiyor: Türkiye de hedefte / 14.06.2025
- Ortadoğu yeni bir savaşa mı hazırlanıyor? / 13.06.2025
- Ekonomik sıkıntılar nüfus krizini tetikliyor / 12.06.2025
- Atatürk’ün Müslümanlığı hepinize nal toplatır / 11.06.2025
- Suçlar, 10. Yargı Paketi ile önlenebilir mi? / 05.06.2025
- Mücadele enflasyonla mı, vatandaşla mı? / 04.06.2025
- “Cezasızlık algısı” iktidara yakın olanlarda var! / 03.06.2025