Özgür Suriye Ordusu, Suriye genelinde “Şam Volkanı” ve “Suriye Depremleri” adlı iki büyük operasyon başlattığını açıklıyor.
Bu açıklamadan 1 gün sonra Suriye’nin başkenti Şam’da Ulusal Güvenlik binasını hedef alan bir intihar saldırısı düzenleniyor ve ülkenin en önemli isimlerinden Savunma Bakanı Davud Raciha öldürülüyor.
Ve saldırıyı Özgür Suriye Ordusu ve yine Esad karşıtı bir grup üstleniyor.
Suriye’de yaşanan birçok hadisede olduğu gibi bu saldırı da Suriye yönetimini hedef alanların masum niyetleri olmadığını, terörün bütün unsurlarını kullandığını ispatlıyor.
Bir tarafta varlığını devam ettiren meşru ve resmi bir devlet, diğer tarafta ise bu devleti, halkını ve güvenliğini tehdit eden bir takım unsurlar ve küresel destekçileri…
Türkiye’nin devletine, hükümetine, kamu binalarına, önemli şahsiyetlerine yapılan saldırılar terör olarak kabul ediliyor da, aynı hadiseler fazlasıyla yanımızdaki bir İslam ülkesinde gerçekleştiği zaman neden “muhaliflerin isyanı” olarak tanımlanıyor.
Türkiye’nin PKK’sı PKK da, Suriye’ninki neden halk isyanı…
Şu yaşanan son hadiseler Suriye’de yaşananlarla, bizim yıllarca terör belasından çektiklerimizin benzerliğini göstermiyor mu?
Batının New York Times, Daily Telegraph gibi önemli basın kuruluşlarının ifadesiyle Özgür Suriye Ordusu Türkiye’nin Suriye sınırına yakın bulunuyor.
Türk siyasiler hala bu haberleri yalanlamış değil hatta bunları doğrular mahiyette politikalar izlenmeye devam ediyor.
Saldırıdan hemen sonra Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov’un yaptığı açıklamalar önemliydi. Lavrov’un savaşın eşiğine gelindiğini ve bu terör olaylarına destek verenlerin karşılıksız kalmayacağını açıklaması Suriye’yi karıştırmak isteyenlere net bir ültimatomdu.
Elbette ki Türk siyasiler de bu uyarıdan derslerini alacaklardır.
Saldırının olduğu sıralarda Başbakan Erdoğan ve heyeti de Rusya ziyaretindeydi.
Sayın Erdoğan’ın çantasındaki en önemli konunun Suriye krizi olduğu ifade edildi.
Yanındaki heyete bakıldığında Türkiye’nin değil, ABD’nin mesajını iletmek için bu ziyaretin gerçekleştiğini az çok anlayabiliyoruz.
Rusya’nın Suriye’deki terör olaylarını destekleyenlere hadlerini bildireceğini ilan ettiği bir atmosferde ABD adına Rusya’ya mesaj iletmek hiç akıl karı değil ama maalesef bu tür yanlışları sıkça yapan bir noktadayız.
Türkiye bu, başkalarının menfaatine ama kendisinin zararına olan gözü kara politikalardan geri adım atmalıdır.
Delikanlılık yapacaksak, gözü kara olacaksak bu milli politikalarımız için olmalıdır.
ABD’ye taşeronluk yapmadığımız zaman ABD’nin bize vereceği zarardan korkuyoruz da, onun Ortadoğu’daki ve dünyadaki bütün politikalarına dur diyen, onunla bilek güreşine giren ve bazı konularda da onu mağlup eden Rusya ve Çin gibi ülkelerden niçin çekinmiyoruz?
Rusya’yla yaşanan bir krizin neticesinin Gürcistan için nasıl sonuçlandığını gördük. ABD’ye meydan okuyan, onun işgal projelerine direnen İran gibi ülkeler ise Rusya’nın ve Çin’in desteğiyle hala ayakta kalabiliyor.
Şu gerçeği asla unutmayalım, ABD işgale kendisine en çok yakın olandan başlıyor, düşmanına karşı ise sadece havlıyor, Rusya ise savaş noktasına geldiğinde bir uçtan girip diğer uçtan çıkıyor.
Bu stratejik coğrafyada kalabilmek kolay bir hadise değil. Varlığımızı devam ettirmek istiyorsak, ülkeleri çok iyi tanımalıyız ve her şeyden önce milli politikalarla ayağımızı çok sağlam bir zemine basmalıyız.
Bu açıklamadan 1 gün sonra Suriye’nin başkenti Şam’da Ulusal Güvenlik binasını hedef alan bir intihar saldırısı düzenleniyor ve ülkenin en önemli isimlerinden Savunma Bakanı Davud Raciha öldürülüyor.
Ve saldırıyı Özgür Suriye Ordusu ve yine Esad karşıtı bir grup üstleniyor.
Suriye’de yaşanan birçok hadisede olduğu gibi bu saldırı da Suriye yönetimini hedef alanların masum niyetleri olmadığını, terörün bütün unsurlarını kullandığını ispatlıyor.
Bir tarafta varlığını devam ettiren meşru ve resmi bir devlet, diğer tarafta ise bu devleti, halkını ve güvenliğini tehdit eden bir takım unsurlar ve küresel destekçileri…
Türkiye’nin devletine, hükümetine, kamu binalarına, önemli şahsiyetlerine yapılan saldırılar terör olarak kabul ediliyor da, aynı hadiseler fazlasıyla yanımızdaki bir İslam ülkesinde gerçekleştiği zaman neden “muhaliflerin isyanı” olarak tanımlanıyor.
Türkiye’nin PKK’sı PKK da, Suriye’ninki neden halk isyanı…
Şu yaşanan son hadiseler Suriye’de yaşananlarla, bizim yıllarca terör belasından çektiklerimizin benzerliğini göstermiyor mu?
Batının New York Times, Daily Telegraph gibi önemli basın kuruluşlarının ifadesiyle Özgür Suriye Ordusu Türkiye’nin Suriye sınırına yakın bulunuyor.
Türk siyasiler hala bu haberleri yalanlamış değil hatta bunları doğrular mahiyette politikalar izlenmeye devam ediyor.
Saldırıdan hemen sonra Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov’un yaptığı açıklamalar önemliydi. Lavrov’un savaşın eşiğine gelindiğini ve bu terör olaylarına destek verenlerin karşılıksız kalmayacağını açıklaması Suriye’yi karıştırmak isteyenlere net bir ültimatomdu.
Elbette ki Türk siyasiler de bu uyarıdan derslerini alacaklardır.
Saldırının olduğu sıralarda Başbakan Erdoğan ve heyeti de Rusya ziyaretindeydi.
Sayın Erdoğan’ın çantasındaki en önemli konunun Suriye krizi olduğu ifade edildi.
Yanındaki heyete bakıldığında Türkiye’nin değil, ABD’nin mesajını iletmek için bu ziyaretin gerçekleştiğini az çok anlayabiliyoruz.
Rusya’nın Suriye’deki terör olaylarını destekleyenlere hadlerini bildireceğini ilan ettiği bir atmosferde ABD adına Rusya’ya mesaj iletmek hiç akıl karı değil ama maalesef bu tür yanlışları sıkça yapan bir noktadayız.
Türkiye bu, başkalarının menfaatine ama kendisinin zararına olan gözü kara politikalardan geri adım atmalıdır.
Delikanlılık yapacaksak, gözü kara olacaksak bu milli politikalarımız için olmalıdır.
ABD’ye taşeronluk yapmadığımız zaman ABD’nin bize vereceği zarardan korkuyoruz da, onun Ortadoğu’daki ve dünyadaki bütün politikalarına dur diyen, onunla bilek güreşine giren ve bazı konularda da onu mağlup eden Rusya ve Çin gibi ülkelerden niçin çekinmiyoruz?
Rusya’yla yaşanan bir krizin neticesinin Gürcistan için nasıl sonuçlandığını gördük. ABD’ye meydan okuyan, onun işgal projelerine direnen İran gibi ülkeler ise Rusya’nın ve Çin’in desteğiyle hala ayakta kalabiliyor.
Şu gerçeği asla unutmayalım, ABD işgale kendisine en çok yakın olandan başlıyor, düşmanına karşı ise sadece havlıyor, Rusya ise savaş noktasına geldiğinde bir uçtan girip diğer uçtan çıkıyor.
Bu stratejik coğrafyada kalabilmek kolay bir hadise değil. Varlığımızı devam ettirmek istiyorsak, ülkeleri çok iyi tanımalıyız ve her şeyden önce milli politikalarla ayağımızı çok sağlam bir zemine basmalıyız.
Murat Çabas / diğer yazıları
- Enflasyon ve cari açık bahanesiyle fakirleştiriliyoruz! / 19.04.2024
- Türkiye ekonomisi böyle gitmez! / 17.04.2024
- Sevgiliye vuslatın 4. yıl dönümü / 16.04.2024
- İngiliz gazetesinden Türk siyasetine ayar! / 09.04.2024
- ‘Boş tencerenin yıkamayacağı iktidar yoktur’ / 06.04.2024
- Seçimde katmerli adaletsizlik / 05.04.2024
- BTP oylarını artırdı / 03.04.2024
- Sandıktan ‘çözüm’ değil, ‘tepki’ çıktı / 02.04.2024
- Bu yerel seçimlerde değişime kapı açılacak! / 30.03.2024
- “Oyları böleceğiz, vatanı böldürmeyeceğiz” / 29.03.2024
- Türkiye ekonomisi böyle gitmez! / 17.04.2024
- Sevgiliye vuslatın 4. yıl dönümü / 16.04.2024
- İngiliz gazetesinden Türk siyasetine ayar! / 09.04.2024
- ‘Boş tencerenin yıkamayacağı iktidar yoktur’ / 06.04.2024
- Seçimde katmerli adaletsizlik / 05.04.2024
- BTP oylarını artırdı / 03.04.2024
- Sandıktan ‘çözüm’ değil, ‘tepki’ çıktı / 02.04.2024
- Bu yerel seçimlerde değişime kapı açılacak! / 30.03.2024
- “Oyları böleceğiz, vatanı böldürmeyeceğiz” / 29.03.2024