Siyasilerimizin Suriye’ye ve de İsrail’e olan tavırlarını mukayese ettiğimizde oldukça büyük tezatlarla karşılaşmaktayız. Suriye’nin yerine İsrail’i ya da İsrail’in yerine Suriye’yi koyduğumuzda konulan tavırların bir mantığı var ama mevcut haliyle hiçbir anlamı yok.
Başbakan Erdoğan, İtalyan gazetesi Corriere della Serra’ya verdiği demeçte, “NATO’dan Suriye’ye askeri müdahale istemeye hazırım” dedi. Ve bu demeç dünya basını tarafından “savaş sinyali” olarak algılandı.
Başbakan’ın verdiği demeçteki ifadeleri şöyle: “Şu ana kadar Suriye’ye karşı sabırlı olduk ama hükümet hata yapmaya devam ederse bu artık 5. maddede zikredildiği gibi NATO’nun meselesi haline gelir.”
Halbuki NATO Genel Sekreteri Rasmussen bile, Suriye konusunda 5. maddeyi gerektiren bir durumun gözlenmediğini ifade etmişti. Tarihte, Haçlı seferleri konusunda hep papalar, ya da haçlı devletlerinin liderleri öncülük etmiş ve savaşa davetiye çıkarmıştır. Tarihte ilk defa bir Müslüman ülkenin lideri, başka bir İslam ülkesine Haçlı seferi düzenlenmesi için davetiye çıkartıyor. Daha neler yaşayacağız bakalım.
Siyasilerimizin gerekçeleri de oldukça ilginç. Suriye’de 10 bin kişi öldüğünü belirtiyorlar. Batılı yorumcular ve araştırmacılar bile bu ölen 10 bin kişinin Esad yanlısı mı, yoksa isyancı mı olduğunun net olarak bilinmediğini belirtiyorlar.
Ki gerçekte, dış güçlerin silahlandırmasıyla bir takım terör unsurlarının Suriye devletinin ordusuyla çatışma halinde olduğu ve bunun Türk Silahlı Kuvvetleriyle terör örgütü PKK arasındaki mücadele gibi olduğu bilinmektedir.
Yine siyasilerimiz, Türkiye’ye 25 bin mültecinin geldiğini ve bunların Suriye’deki zulümlerden kaçtığını iddia etmektedir. Halbuki yine bağımsız kaynaklar ve hatta batılı araştırmacılar bu kaçanların 20 bin dolar para karşılığında Suriye rejimine karşı ayaklanmaları istenen kişiler olduğu belirtilmektedir.
Siyasilerimiz, Suriye’de halka baskı yapan otokrat bir rejim olduğunu, burada halkın istediği bir rejimin oluşması gerektiğini iddia etmektedir. Halbuki, Suriye’de Türkiye’deki kadar otokratlaşan bir siyasi irade yoktur. Yine batılı araştırmacıların da ifadesiyle Suriye halkı Suriye yönetiminden gayet memnundur. Bugüne kadar dış baskılara rağmen, her türlü kışkırtmaya rağmen halk Esad’ı desteklemeye devam etmiştir.
Suriye’deki manzara bu olmasına rağmen ve Suriye yönetiminin bugüne kadar Türkiye’ye en ufak bir zararı olmamasına rağmen, siyasilerimiz Suriye’ye askeri müdahale konusunda öncülük yapmaya çalışmaktadır.
Peki, düşmanlığını asla gizlemeyen ve fiili olarak da değişik platformlarda gösteren İsrail’e tavrımız nasıldır?
Sayın Başbakan’ın İtalyan gazetesine İsrail ile ilgili yaptığı açıklamalar şöyle:
Türkiye İsrail’in bölgedeki en önemli müttefiki idi ama bizim açımızdan büyük hatalar yaptılar. İsrail’in insani yardım filomuza saldırması affedilemez. Ve bu uluslararası sularda oldu. Dokuz kişi öldü ve ölenlerin üzerinden bazıları yakından ateşlenmiş 30’dan fazla mermi çıkarıldı. İsrail’e şartlarımızı söyledik: özür dilenmesini, kurbanların ailelerine tazminat ödenmesini ve Gazze kuşatmasının sona erdirilmesini istiyoruz dedik. Bugün Gazze halen kuşatma altında ve hatta ara sıra bombalanmakta. Eğer bu şartlar yerine getirilmezse ilişkilerimiz hiçbir zaman normale dönemez”.
Yani Suriye’nin hayali olarak yaptıklarına(!) NATO’yu davet ediyoruz, İsrail’in fiili olarak yaptıklarına dilek ve temennilerimizi iletiyoruz.
Bu dış politikanın neresi tutarlı?
Başbakan Erdoğan, İtalyan gazetesi Corriere della Serra’ya verdiği demeçte, “NATO’dan Suriye’ye askeri müdahale istemeye hazırım” dedi. Ve bu demeç dünya basını tarafından “savaş sinyali” olarak algılandı.
Başbakan’ın verdiği demeçteki ifadeleri şöyle: “Şu ana kadar Suriye’ye karşı sabırlı olduk ama hükümet hata yapmaya devam ederse bu artık 5. maddede zikredildiği gibi NATO’nun meselesi haline gelir.”
Halbuki NATO Genel Sekreteri Rasmussen bile, Suriye konusunda 5. maddeyi gerektiren bir durumun gözlenmediğini ifade etmişti. Tarihte, Haçlı seferleri konusunda hep papalar, ya da haçlı devletlerinin liderleri öncülük etmiş ve savaşa davetiye çıkarmıştır. Tarihte ilk defa bir Müslüman ülkenin lideri, başka bir İslam ülkesine Haçlı seferi düzenlenmesi için davetiye çıkartıyor. Daha neler yaşayacağız bakalım.
Siyasilerimizin gerekçeleri de oldukça ilginç. Suriye’de 10 bin kişi öldüğünü belirtiyorlar. Batılı yorumcular ve araştırmacılar bile bu ölen 10 bin kişinin Esad yanlısı mı, yoksa isyancı mı olduğunun net olarak bilinmediğini belirtiyorlar.
Ki gerçekte, dış güçlerin silahlandırmasıyla bir takım terör unsurlarının Suriye devletinin ordusuyla çatışma halinde olduğu ve bunun Türk Silahlı Kuvvetleriyle terör örgütü PKK arasındaki mücadele gibi olduğu bilinmektedir.
Yine siyasilerimiz, Türkiye’ye 25 bin mültecinin geldiğini ve bunların Suriye’deki zulümlerden kaçtığını iddia etmektedir. Halbuki yine bağımsız kaynaklar ve hatta batılı araştırmacılar bu kaçanların 20 bin dolar para karşılığında Suriye rejimine karşı ayaklanmaları istenen kişiler olduğu belirtilmektedir.
Siyasilerimiz, Suriye’de halka baskı yapan otokrat bir rejim olduğunu, burada halkın istediği bir rejimin oluşması gerektiğini iddia etmektedir. Halbuki, Suriye’de Türkiye’deki kadar otokratlaşan bir siyasi irade yoktur. Yine batılı araştırmacıların da ifadesiyle Suriye halkı Suriye yönetiminden gayet memnundur. Bugüne kadar dış baskılara rağmen, her türlü kışkırtmaya rağmen halk Esad’ı desteklemeye devam etmiştir.
Suriye’deki manzara bu olmasına rağmen ve Suriye yönetiminin bugüne kadar Türkiye’ye en ufak bir zararı olmamasına rağmen, siyasilerimiz Suriye’ye askeri müdahale konusunda öncülük yapmaya çalışmaktadır.
Peki, düşmanlığını asla gizlemeyen ve fiili olarak da değişik platformlarda gösteren İsrail’e tavrımız nasıldır?
Sayın Başbakan’ın İtalyan gazetesine İsrail ile ilgili yaptığı açıklamalar şöyle:
Türkiye İsrail’in bölgedeki en önemli müttefiki idi ama bizim açımızdan büyük hatalar yaptılar. İsrail’in insani yardım filomuza saldırması affedilemez. Ve bu uluslararası sularda oldu. Dokuz kişi öldü ve ölenlerin üzerinden bazıları yakından ateşlenmiş 30’dan fazla mermi çıkarıldı. İsrail’e şartlarımızı söyledik: özür dilenmesini, kurbanların ailelerine tazminat ödenmesini ve Gazze kuşatmasının sona erdirilmesini istiyoruz dedik. Bugün Gazze halen kuşatma altında ve hatta ara sıra bombalanmakta. Eğer bu şartlar yerine getirilmezse ilişkilerimiz hiçbir zaman normale dönemez”.
Yani Suriye’nin hayali olarak yaptıklarına(!) NATO’yu davet ediyoruz, İsrail’in fiili olarak yaptıklarına dilek ve temennilerimizi iletiyoruz.
Bu dış politikanın neresi tutarlı?
Murat Çabas / diğer yazıları
- Enflasyon ve cari açık bahanesiyle fakirleştiriliyoruz! / 19.04.2024
- Türkiye ekonomisi böyle gitmez! / 17.04.2024
- Sevgiliye vuslatın 4. yıl dönümü / 16.04.2024
- İngiliz gazetesinden Türk siyasetine ayar! / 09.04.2024
- ‘Boş tencerenin yıkamayacağı iktidar yoktur’ / 06.04.2024
- Seçimde katmerli adaletsizlik / 05.04.2024
- BTP oylarını artırdı / 03.04.2024
- Sandıktan ‘çözüm’ değil, ‘tepki’ çıktı / 02.04.2024
- Bu yerel seçimlerde değişime kapı açılacak! / 30.03.2024
- “Oyları böleceğiz, vatanı böldürmeyeceğiz” / 29.03.2024
- Türkiye ekonomisi böyle gitmez! / 17.04.2024
- Sevgiliye vuslatın 4. yıl dönümü / 16.04.2024
- İngiliz gazetesinden Türk siyasetine ayar! / 09.04.2024
- ‘Boş tencerenin yıkamayacağı iktidar yoktur’ / 06.04.2024
- Seçimde katmerli adaletsizlik / 05.04.2024
- BTP oylarını artırdı / 03.04.2024
- Sandıktan ‘çözüm’ değil, ‘tepki’ çıktı / 02.04.2024
- Bu yerel seçimlerde değişime kapı açılacak! / 30.03.2024
- “Oyları böleceğiz, vatanı böldürmeyeceğiz” / 29.03.2024