Bugünün Suriye fotoğrafına baktığımızda 2011 yılından bu yana terör örgütleri üzerinden yürütülen vekalet savaşlarının neticesinde maalesef dört bölgeye ayrılmış bir Suriye manzarasıyla karşılaşıyoruz.
Suriye yönetiminin hakim olduğu bölge; ABD'nin IŞİD'i bahane PYD/YPG'yi de kılıf olarak kullanarak 30'a yakın askeri üsle yerleştiği Suriye'nin kuzey doğusu, ABD'nin radikal teröristleri eğittiği Tanf üssünün bulunduğu Suriye'nin güneyi ve içlerine IŞİDvari terör örgütlerinin de karıştığı muhaliflerin bulunduğu İdlib bölgesi…
Rusya'nın ve İran'ın desteğiyle gücünü toparlayan Esad yönetimi önce ordusunu güçlendirerek, Rusya'nın S-300 sistemlerini de devreye koyarak hakim olduğu bölgenin hem karadan hem denizden hem de havadan güvenliğini sağlamış oldu.
Esad yönetimi ayağını bu şekilde sağlam bir zemine basınca, diğer bölgelerdeki terör kalıntılarını temizlemenin ve de kaybettiği toprakları yeniden geri almanın adımlarını atmaya başladı.
Fakat Suriye'de toprak bütünlüğünün sağlanması o kadar kolay gözükmüyor.
Eğer bölge ülkeleri olan Türkiye, İran, Irak ve Suriye başta Suriye'de yaşanan sorunlar olmak üzere bölgesel sorunları çözmek için bir araya gelir de başka ülkelerin etkisinde kalmayarak ortak bir takım adımlar atmaya karar verirlerse, toprak bütünlüğünün sağlanması çok da zor değil…
Ama maalesef Türkiye'nin siyasilerinin 2011'den bu yana gelen Esad yönetimine karşı sert politikası bugüne kadar bu birlikteliğe mani oldu.
Bu birliktelik sağlanmış olsaydı, bu bölgede ne terör grupları barınabilirdi, ne ABD'nin üsleri kalırdı ne de Türkiye'nin terör endişesi ve mülteci problemi devam ederdi.
Bugün yaşadığımız ve çözümsüz gibi görünen tüm sorunlar aslında bu bölgesel birlikteliğin sağlanamamış olmasındandır.
Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, Batılı ülkelerin Ortadoğu'yu yeniden işgal planlarını durdurmak için 1937 yılında bölge ülkeleri olan İran ve Irak ile Sadabad Paktı'nı imzaladı.
Bugün planın da ötesinde bir durum var.
ABD'nin kurduğu ve finanse ettiği terör grupları bölgede her türlü terör eylemini gerçekleştiriyorlar; ABD, terör örgütünden 110 bin kişilik düzenli bir ordu kurmanın adımlarını atıyor; ABD kurduğu kapasitesi yüksek askeri üslerle bölgeye resmen yerleşiyor. Yani tehlike çok daha büyük…
Atatürk'ün 1937'de örneğini oluşturulduğu bu birliktelik gerçekten bugün için de çok önemlidir.
Türkiye'nin, İran'ın, Suriye ve Irak'ın oluşturacağı bir savunma birlikteliği emin olun ki, ABD'yi bu coğrafyadan tamamen çıkartacak tek çözümdür.
Suriye'nin toprak bütünlüğü ancak böyle sağlanabilir. Bölge ülkeleri olan Türkiye'nin ve İran'ın toprak bütünlüğünün sağlanması da buna bağlıdır.
İşte bu gerçeği gördüğü için Bağımsız Türkiye Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş yılardır ısrarla, "Bölgesel sorunlar bölge ülkelerinin işbirliğiyle, birlikteliğiyle çözülmelidir" demektedir.
Peki, bu birlikteliği sağlamaz da, ABD'nin bölge ülkeleri arasında bilinçli olarak oluşturduğu gerginliği inatla devam ettirme kararı alırsak, buna yönelik adımlar atmakta ısrar edersek ne olur?
İki yakamızın asla bir araya gelmeyeceğini ifade edebilirim.
Bölge ülkeleri arasında ABD-İsrail ikilisinin ektiği husumet tohumları, otomatikman bu ülkeleri karşı karşıya getirebilecek her türlü provokasyonu da beraberinde getirmektedir.
Suriye'de işgalci olan ABD ile güvenli bölge girişimleri PYD/YPG'yi ABD kontrollü bir bölgesel yönetime götürmekten başka bir işe yaramayacaktır.
Aynen Irak'ın kuzeyinde Barzani yönetimi örneğinde olduğu gibi…
Artık Irak'ın toprak bütünlüğünden bahsedebiliyor muyuz?
ABD ile hareket etmek, Türkiye'yi Astana sürecinden gittikçe uzaklaştıracaktır.
Bu da Türk askerinin Suriye'deki askeri varlığını kabul edilebilir hale getiren Astana sürecinin devre dışı kalması ve Türkiye'nin hukuki olarak zor durumda olması demektir.
BM'deki etkinliği sebebiyle ABD'nin Suriye'deki hukuksuz varlığına bir şey diyemeyenler, göreceksiniz böyle bir durumda Türkiye'ye nasıl çullanacaklar.
Atalarımız "Dimyata pirince giderken eldeki bulgurdan olma" diye uyarırlar.
Sınır ötesinde bir şeyler yaparken, uluslararası ciddi yaptırımlara maruz kalabiliriz.
Ve bu durum, Suriye ve Irak gibi BOP'un hedefinde olan Türkiye'nin, Allah muhafaza, onlar gibi aynı kaderi yaşadığında kendisini asla ifade edememesine, yaşadıklarında yalnız kalmasına sebep olur.
Siyasilerimizin uyguladığı Suriye politikası, her geçen gün daha büyük tehlikelere gebe…
Bir an önce bu yanlıştan dönüp, Atatürk'ün yıllar önce örneğini gösterdiği, Prof. Dr. Baş'ın ise yıllardır tavsiye ettiği çözümü hayata geçirmeliyiz.
- Milyonlarca gencimiz boşta geziyor / 21.05.2025
- 19 Mayıs: Türk milletinin umudunun yeşerdiği gün / 20.05.2025
- Korucularımıza çok şeyler borçluyuz / 17.05.2025
- Terör örgütünden fesih yorumu: Demokratik konfederalizm / 16.05.2025
- Trump’tan Şara’ya ‘Abraham Anlaşması’ şartı / 15.05.2025
- BTP lideri Hüseyin Baş hakkında bir garip iddianame! / 14.05.2025
- 'Terörsüz Türkiye' açılımından teröristler neden memnun? / 13.05.2025
- Demokratikleşme derken federasyonu mu kastediyorlar! / 10.05.2025
- Şara’nın Fransa ziyareti SDG’yi güçlendirdi / 09.05.2025