Dün Samsun'da atılan o ilk adımı anlamak için 19 Mayıs'ın öncesine, o güne ve bugüne iyi bakmamız lazımdır.
Şöyle kabaca bir hatırlarsak, üç kıtada hüküm süren Osmanlı, Anadolu'ya sıkışmıştı.
Cezayir, Libya, Tunus, Mısır elden çıkalı çok olmuştu. Suriye, Arabistan, Irak, Ürdün vs. çoktan Osmanlı'ya bayrak açmışlardı.
Kafkaslar hareketliydi. Kırım elden çıkmıştı. Balkanlarda on yıldan fazla süren savaşlar neticesinde yüz binlerce insanımız şehit olmuş, milyonlarca insanımız göç etmek zorunda kalmış, Balkanlar'da bir çok devlet kurulmuştu.
Ege, Akdeniz, Karadeniz 'Türk Gölü' olmaktan çıkmıştı. Yunanistan bağımsızlığını ilan etmişti. Rodos, Mora ve Girit'te on binlerce Türk katledilmişti. Kudüs ve Kıbrıs'ın kontrolü İngilizlerin elindeydi.
1. Dünya Savaşı neticesinde resmi olarak imzalanan Mondros Anlaşması ile Osmanlı bağımsızlığını kaybetmiş, Sevr ile de Anadolu'nun paylaşımına onay vermişti.
Bu çöküşün üç ana başlığı olduğunu düşünüyorum. Birincisi millet ile devlet idarecilerinin kopukluğu ve bu kopukluğu fırsata çeviren mezhep, ırk ayrımcılığı yapan fitne odakları.
İkincisi ise ekonomi. Çöküşün ilk adımı Kanuni'nin kapitülasyon kararları ile atılmıştı.
Borca batmıştı Osmanlı. Üç kez alacaklarına, 'borçlarımı ödeyemeyeceğim' demişti. Onlar da gelmiş Duyun-i Umumiye ile ekonominin başına çökmüştüler. Halk vergiler altında ezilirken Saray eşrafı aynı yaşamlarına devam ediyordu.
1912 yılına gelindiğinde İstanbul'da kayıtlı 40 tane bankerin 12'si Rum, 12'si Ermeni, 8'i Musevi ve kalanı Levanten olmak üzere hepsi gayrimüslimdi.
1915'te Osmanlı'da 283 fabrika vardı. Fabrikalardaki sermaye dağılımı şöyle; %50'si Rum, %20'si Ermeni, %5'i Musevi, %10 diğer yabancılar, %15'i Müslüman Türk.
Paranın sadece adı 'Osmanlı Lirasıydı'. Basan da, yöneten de Fransızlar ve İngilizlerdi.
İlginçtir! Bugün hala 'Halife Ordusu' denilen Osmanlı Ordusunun komutanı bir Alman'dı yani Müslüman olmayan bir kişi 'Halife Ordusunu' yönetiyordu. Bu orduda 600'den fazla alman komutanın görev yaptığı ifade edilmektedir.
Osmanlı içerden de vurulmuştu. Devletin en üst gelir seviyesine sahip Ermeniler, Rumlar (ki, bakan olarak bile görev yapıyorlardı) Osmanlı'yı içerden vurdu. Akla sığmayan vahşetlere, ihanetlere imza attılar.
Paylaşım anlaşması devreye konulmuştu. Anadolu işgale başlanmıştı. Osmanlı'nın başkentinde Fransız Bayrağı dalgalanıyordu. Ordu terhis edilmiş, sokaklarda Haçlı askerleri devriye geziyor, sapıklıklarının, taşkınlıklarının ardı arkası kesilmiyordu.
Kısaca artık Müslüman Türk'ün ne mal, ne can, ne namus güvenliği kalmamıştı. Neden? Çünkü devlet yoktu, bayrak indirilmişti. Padişah yenilgiyi çoktan kabul etmişti.
Ama kabul etmeyen birisi vardı. Mustafa Kemal Atatürk vardı. Tam bağımsızlık için yola çıktı.
İlk adımı attığı gün karşısına İngiliz-Yunan çıkmadı. Bir adım daha atma, geri dön dediler.
O ise 'Milli bağımsızlığımız uğrunda bütün mevcudiyetimle milletle beraber nihayetine kadar çalışacağıma mukaddesatım namına söz veririm' diyerek bu millete vatanını, bayrağını, canını, malını, namusunu, izzetini yeniden kazandırdı.
Geldiğimiz noktada isimler, araçlar, şartlar değişse de gidişat maalesef aynıdır. Bu gidişatı durdurmakta sadece Atatürk'ü anlamak ile O'nun mirasına sahip çıkmak ile mümkündür.
Bu gerçeğe dikkat çeken BTP Lideri Hüseyin Baş şöyle diyordu; "Ne yazık ki Atatürk'ten sonra yönetime gelenler, bu mirasa gerektiği gibi sahip çıkamadı.
Türkiye'nin gerçek anlamda bağımsız olmasının ilk şartı güçlü bir ekonomidir. Bu da kapitalist uygulamalardan değil, Atatürk'ün dediği ve uyguladığı gibi milli ekonomiden geçmektedir.
Merhum genel başkanımız Prof. Dr. Haydar Baş, Milli Ekonomi Modeli ile bu tarihi görevini layıkıyla yerine getirmiştir.
Bugün Bağımsız Türkiye Partisi de, Milli Ekonomi Modeli'ni parti programı haline getirerek Mustafa Kemal Atatürk'ün 102 yıl önce Samsun'dan başlattığı tam bağımsızlık yürüyüşünü devam ettirmektedir…
Kaybedecek bir günümüz bile yok. Türkiye içine girdiği zifiri karanlıktan ancak ve ancak bu anlayış ile çıkar."
Tam bağımsız Türkiye için biz varız. Siz de var mısınız!
- Hüseyin Baş’tan, Ebu Zer duruşu / 18.03.2024
- Ne yereli! Genel seçim bu genel! / 17.03.2024
- Erdoğan ‘bırakıyorum’… ‘Valla bırakmayız’ / 16.03.2024
- Ehli Beyt’e imanımız, Hz Muhammed’e imandır / 15.03.2024
- CHP’nin kimlik arayışı İsmet İnönü ile başladı / 14.03.2024
- Erdoğan’ın dilinde bu sefer ‘kul hakkı’ var / 13.03.2024
- İnsan kıymetini bildiği şeye sahiplenir / 11.03.2024
- Ramazan’da ahir zaman siyasetçilerine ve hocalarına dikkat / 10.03.2024
- Erdoğan’ın korku ve açlıkla terbiye siyaseti / 09.03.2024