Türk tarımında yıllardan beridir süren keşmekeşlik, vurdumduymazlık AB'ne girme hikayesiyle iyice gemi azıya aldı. Tarımı idare eden siyasi erk ve ilgili bakanlık bürokratları ayrı alemde, yönettikleri ülke çiftçi ve tarım köylüsü ise ayrı bir alemde! Yöneticiler ülke çiftçisini, hayvan üreticisini dikkate bile almıyorlar. Memlekette yaşananlardan ve mevcut tarımın varlığından habersiz yaşıyorlar, ha bire ne idüğü belirsiz AB'ye uyum için yasalar, yönetmelikler çıkarmaya devam... Tam sağırlar, körler diyaloğuna uyacak bir görünüm. Örneğin, toprak yasası çıkartılıyor, maksat tarım toprağını korumak ama bakıyorsunuz arkasına da bir geçici madde ilave ediliyor. Tarımın kalbi olan hayvancılığın temeli meralar ve kaba yem ihtiyacının temin edildiği sahalar, kapanın elinde kalıyor. Bir üretici birlikleri yasası çıkarılıyor, köylü, çiftçi, beraberliği artırılıp güçlendirileceği yerde köyde insanlar birbirine düşürülüp bütünlük parçalanıyor. Eskiden kurulmuş kooperatifler bölünüp yok ediliyor. Memleket gerçeklerine uymayan şartlar ülke insanına emrivaki ile dayatılıyor, bu vatan toprağında yaşanan dört mevsim, her bölgede ayrı ayrı üretim zenginliği acaba hangi AB ülkesinde var. Neden hala AB'nin tektip modeline bizi uydurmaya çalışıyorlar dersiniz sayın okuyucu... AB imanı uğruna yıllarca ahkam kesenler, bu güne kadar ülkeye bir tarım kanunu bile hazırlamamışlar. Yani çiftçi var, tarım var ama tarımın kanunu ortada yok! Hala ülkede arazi klasifikasyon (tasnifi) bile yapılmamış. Güzelim birinci sınıf tarım toprakları talan edilmiş durumda. Birinci sınıf tarım toprakları, konut ve sanayi yerleşim alanlarına açılarak, belediyelerin mücavir sahalarını genişleterek arazilerin imara açılmasıyla sonuçlanan çalışmalar sebebiyle, yol ve ulaşım kolaylığı nedeniyle elden çıkmış durumda. Orman Yasası, Zeytinlik Alanları Koruma ve Geliştirme Yasası, Toprak Reformu Yasası, İmar yasaları, Nazım İmar Planı ve Mücavir Alan yasaları, tarım topraklarını korumaya yönelik maddeler içermesine karşın, tarım topraklarının amaç dışı kullanımının önüne geçilemiyor her nedense... Bazı kanunların birinci sınıf tarım arazilerinin korunmasını sağlamak yerine daha çok yok etmeye yönelik ... Büyükşehir Belediyesi Kanunu tarım topraklarının amaç dışı kullanımını engellemediği gibi amaç dışı kullanımı özendirici hüküm ve uygulamalar içeriyor maalesef.. Nüfusu 1 milyonu geçen büyükşehirlerde mücavir alanın 30 kilometre çapa çıkması çok ciddi kaygılara sebep olmuştur.. Büyükşehirlerin dört taraflı 30 kilometreye çıkan alanlarının neredeyse tamamı birinci sınıf tarım arazisidir. Genişleyen mücavir alanların çok yakın zamanda imarlı arsa statüsüne geçmesi bu gidişle kaçınılmaz. Çevre yasası, imar yasası çıkarılmış! Ama köyünde tapulu tarlasında köylünün hayvanlarını bakmak için yaptığı damlar 1. sınıf imar şartlarını içeren konut statüsüne sokulmuş. Ve bu güne kadar mevcut olanlarda birer, birer jandarmayla tesbit edilip, kaçak muamelesine tabi tutuluyor. İl imar müdürleri bunlara tutanak tutup, yüksek miktarda para cezaları yazıyor, birde 11/10/2004 tarihinden önce yapıldığını beyan edemezlerse yasallaştırma olanağından faydalandırılmıyor. Yani sizin anlayacağınız Türk köylüsü şimdi halini iyileştiriyoruz, tarımını kalkındırıyoruz görüntüsüyle varlığı ortadan kaldırılıyor. "Yüzde 40 tarım nüfusu muhakkak yüzde 10 veya yüzde 5' lere düşürülmesi gerek" AB ve yerli işbirlikçilerin bu söylemi maalesef yukarıda anlatıldığı şekliyle; acı-tatlı, yumuşak-sert, kanunlu-kanunsuz gerçekleşiyor. Bu güne kadar köylerde, kırsal kesimde yaşayarak bu vatan için üreten insanların nüfusunu azaltırken, azalttığınız çalışmayan nüfusu nereye gönderilecek acaba, var mı bir bilen? Kuş gribi hikayesi Bir tavuk işletmecisi dostum son günlerin ana gündem maddesi kuş gribini bakın nasıl yorumladı: "Herkes salgın kuş gribinden bahsetti durdu, sebebi de göçmen kuşlar. Ama ne hikmetse bu süreç içinde kimse bir tane bile göçmen kuş ölüsüne rastlamadı. Bu nasıl salgınsa, mikrobu taşıdığı ve salgının sebebi olduğu halde göçmen kuşlar bu kuş gribinden ölmüyor, ya da çok terbiyeliler ki ölmek için insanların gözlerinden uzak bir yere gidip ölüyorlar ve orada da kendi kendilerini gömüyorlar, ne akıllılar değil mi? Son 35 yılda ülkemizde tavukçuluk sektörü gelişerek ivme kazandı, AB'de söz edilecek bir yere geldi, dünya standartlarında üretime ulaştı. Acaba bu salgın iddiasının altında Avrupa'da domuz etinden sonra en çok tüketilen et ürünü olan piliçte Türkiye'nin her geçen gün AB'de artan payımı var diye düşünmeden edemiyoruz."
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Adem Birinci / diğer yazıları
- Adil İmam / 25.06.2025
- ‘Ali’nin saçının bir teline değişmem’ / 23.06.2025
- Zilhicce ayındayız / 29.05.2025
- Yüceler yücesidir Fatıma anamız / 19.05.2025
- Na't-ı İmam Hüseyin / 17.05.2025
- Ceylanların sığınağı İmam Rıza / 10.05.2025
- Öz anneden daha aziz annemiz / 09.05.2025
- Azılı müşrik Übeyy b. Halef / 03.05.2025
- İmam Cafer Sadık / 26.04.2025
- Hz Peygamber’in cömertliği / 17.04.2025
- ‘Ali’nin saçının bir teline değişmem’ / 23.06.2025
- Zilhicce ayındayız / 29.05.2025
- Yüceler yücesidir Fatıma anamız / 19.05.2025
- Na't-ı İmam Hüseyin / 17.05.2025
- Ceylanların sığınağı İmam Rıza / 10.05.2025
- Öz anneden daha aziz annemiz / 09.05.2025
- Azılı müşrik Übeyy b. Halef / 03.05.2025
- İmam Cafer Sadık / 26.04.2025
- Hz Peygamber’in cömertliği / 17.04.2025