Uzun müddet aramızda sorunlu bir ilişki yaşadığımız bir ülkedir Suriye... Bugünkü yazımızda; oğul Beşar Esad'ın başa geçmesiyle son yıllarda ilişkilerimizde yumuşama sürecinin başladığı,ilişkilerin düzeyinin ve miktarının arttığı Suriye'yi ele alacağız.
Suriye ile Türkiye arsında 19 Haziran 2002 Türkiye ile Suriye arasında imzalanan askeri anlaşma, iki ülke arasındaki ilişkilerde temel değişim noktasını oluşturmaktadır. Uzun yıllar Baba Hafız Esad'ın Arap Dünyası liderliğine soyunduğu zamanlarda olduğu gibi Türkiye'yi dışlayan politikasının aksine oğul Esad daha açılımcı bir politika izliyor. Bu yenilikçi politikanın temel unsurunu komşularla iyi ilişkiler kurmak oluşturuyor. Barut fıçısı bölgede böyle bir politika elbette dikkate şayan bir politikadır. Ayrıca; hem komşuları hem de kendi adına bir çok kazanım elde edilebilecek bir yoldur.
Ankara-Şam ilişkileri tüm olumlu görüntülerine geçmişten kaynaklanan temkinliliğini koruyor. Özellikle kapalı bir yönetime sahip Suriye'nin totaliter rejimi bu kaygıları besliyor. Bununla beraber Ankara ile yapılan anlaşmalar, Suriye basınına göre "büyük bir başarı" olarak sayılıyor. Çünkü;İsrail ile Suriye arasında gerginliğin sürdüğü bir ortamda yapılan bu anlaşmalar büyük önem arz ediyor.
Suriye, güney komşusu Ürdün ile ilişkilerini de düzeltiyor. Hafız Esad, 1994'de İsrail ile barış anlaşması imzaladığı için Ürdün Kralı Hüseyin'i ölünceye kadar affetmedi. Hatta Ekim 1998'de Suriye Savunma Bakanı Mustafa Tlass, Ürdün için "Böyle bir ülke olamaz ve burası Suriye'nin doğusu" demişti. Korkulara ve kaygılara dayanan Hafız Esad rejimi için Ürdün'de çok tehlikeliydi. Çünkü Ürdün dendiği zaman sözü edilen topraklar Suriye'nin de geniş bir bölgesini kapsıyordu. Ortalarda dolaşan "Suriye çökecek, sekiz parçaya bölünecek" senaryolarında aslan payı Ürdün'ü ilgilendiriyordu.
Eğer Suriye ılımlı politikasını sürdürmeye devam ederse elbette bölge için bir barış ortamının doğması söz konusudur. Fakat; unutulmayacak bir nokta var ki o da; Suriye gibi kapalı rejime sahip ülkelerin dış telkin ve provokasyonlara oldukça açık olduğudur. Özellikle bölge üzerinde emeli olan süper güçler çoğu zaman bu tür rejimleri istedikleri senaryonun içine çekebilmektedirler. Irak'ın Kuveyt'i işgali sırasında Amerikan Büyükelçisinin Saddam'ı bu yola teşvik ettiği malumunuzdur. Dolayısıyla Türkiye temkinli ama dostane tavrını sürdürmelidir. Bölgedeki dengeler ve mevcut statüko her an değişebileceği için Güçlü bir Türkiye'nin, güçlü bir ordu ile her zaman hazır bulunması şarttır.
Suriye ile Türkiye arsında 19 Haziran 2002 Türkiye ile Suriye arasında imzalanan askeri anlaşma, iki ülke arasındaki ilişkilerde temel değişim noktasını oluşturmaktadır. Uzun yıllar Baba Hafız Esad'ın Arap Dünyası liderliğine soyunduğu zamanlarda olduğu gibi Türkiye'yi dışlayan politikasının aksine oğul Esad daha açılımcı bir politika izliyor. Bu yenilikçi politikanın temel unsurunu komşularla iyi ilişkiler kurmak oluşturuyor. Barut fıçısı bölgede böyle bir politika elbette dikkate şayan bir politikadır. Ayrıca; hem komşuları hem de kendi adına bir çok kazanım elde edilebilecek bir yoldur.
Ankara-Şam ilişkileri tüm olumlu görüntülerine geçmişten kaynaklanan temkinliliğini koruyor. Özellikle kapalı bir yönetime sahip Suriye'nin totaliter rejimi bu kaygıları besliyor. Bununla beraber Ankara ile yapılan anlaşmalar, Suriye basınına göre "büyük bir başarı" olarak sayılıyor. Çünkü;İsrail ile Suriye arasında gerginliğin sürdüğü bir ortamda yapılan bu anlaşmalar büyük önem arz ediyor.
Suriye, güney komşusu Ürdün ile ilişkilerini de düzeltiyor. Hafız Esad, 1994'de İsrail ile barış anlaşması imzaladığı için Ürdün Kralı Hüseyin'i ölünceye kadar affetmedi. Hatta Ekim 1998'de Suriye Savunma Bakanı Mustafa Tlass, Ürdün için "Böyle bir ülke olamaz ve burası Suriye'nin doğusu" demişti. Korkulara ve kaygılara dayanan Hafız Esad rejimi için Ürdün'de çok tehlikeliydi. Çünkü Ürdün dendiği zaman sözü edilen topraklar Suriye'nin de geniş bir bölgesini kapsıyordu. Ortalarda dolaşan "Suriye çökecek, sekiz parçaya bölünecek" senaryolarında aslan payı Ürdün'ü ilgilendiriyordu.
Eğer Suriye ılımlı politikasını sürdürmeye devam ederse elbette bölge için bir barış ortamının doğması söz konusudur. Fakat; unutulmayacak bir nokta var ki o da; Suriye gibi kapalı rejime sahip ülkelerin dış telkin ve provokasyonlara oldukça açık olduğudur. Özellikle bölge üzerinde emeli olan süper güçler çoğu zaman bu tür rejimleri istedikleri senaryonun içine çekebilmektedirler. Irak'ın Kuveyt'i işgali sırasında Amerikan Büyükelçisinin Saddam'ı bu yola teşvik ettiği malumunuzdur. Dolayısıyla Türkiye temkinli ama dostane tavrını sürdürmelidir. Bölgedeki dengeler ve mevcut statüko her an değişebileceği için Güçlü bir Türkiye'nin, güçlü bir ordu ile her zaman hazır bulunması şarttır.
Hüseyin Muradoğlu / diğer yazıları
- Benzer ikizler : İran -Türkiye / 04.04.2021
- Dost düşmanlar : Türkiye - Rusya / 28.03.2021
- İttifaklar üzerine / 21.03.2021
- Türkiye-Amerika savaşı mı? / 13.03.2021
- Merhaba / 07.03.2021
- Bir diyalogcu siteye sorularımız ve cevapları / 15.09.2006
- Atatürk'ten üç hatıra anlayana (!) / 05.09.2006
- Aşağılık kompleksini yenmek lazım / 04.09.2006
- Cadı kazanı / 01.09.2006
- Zafer mi, yenilgi mi? / 24.08.2006
- Dost düşmanlar : Türkiye - Rusya / 28.03.2021
- İttifaklar üzerine / 21.03.2021
- Türkiye-Amerika savaşı mı? / 13.03.2021
- Merhaba / 07.03.2021
- Bir diyalogcu siteye sorularımız ve cevapları / 15.09.2006
- Atatürk'ten üç hatıra anlayana (!) / 05.09.2006
- Aşağılık kompleksini yenmek lazım / 04.09.2006
- Cadı kazanı / 01.09.2006
- Zafer mi, yenilgi mi? / 24.08.2006