Türbana haç kriteri

Önemli bir atasözünden yola çıkarak şöyle söylesek yanlış olmaz; "Hükümetler, milletleri rezil de eder, vezir de..." AİHM'den şu son kararın ardından AKP hükümeti için bu atasözü herşeye rağmen çok iyimser kaçabilir. Niye öyle, çünkü önce bu milletin önüne Avrupa Birliği değerlerini bir kızıl elma olarak koydular, milleti Brüksel kapılarında hak dilenir hale getirdiler. Yani ülke bile bile lades dedi, şimdi de örselenmiş, gururu incinmiş, kendi değerlerini kaybetmiş olarak o Avrupa kapısı acımasız bir şekilde kapatıldı. Peki ama bu mazlum millete bunu yapmaya kimin hakkı var? Ve kimin hakkı olabilir? Yazık günah değil mi? Muhafazakar kesimin yaşadığı o büyük değişimin sebebi tam olarak bu nokta değil miydi? Avrupa Birliği'ne girersek bütün dini hürriyetler gelmeyecek miydi? Haçlı kulübünü, kardeş kulübü yapanlar bu gerekçeyi kullanmamışlar mıydı? Leyla Şahin şimdi "figüran olarak kullanıldık, bu meselenin içerde çözülmesi gerekiyor" diyor. İyi ama Leyla Şahin'leri Brükselli yapanlar şimdi bunun vebalini nasıl ödeyecekler? Hıristiyanlık, Roma hukuku ve Atina düşüncesi sacayağına kurulmuş Avrupa'nın başörtüsüne geçit vereceğine inanmak bir siyasi körlük değil midir? Burnunun ucunu göremeyenler nasıl olur da bu ülkede Başbakan olur, Dışişleri Bakanı olur, hükümet olur? Nasıl İktidar olur? Ya da bütün bunlar biline biline yapıldı. Bu ülkenin en dinamik kesimini, milletin ta kendisini oluşturan muhafazakar kitle Anadolu'nun imanı da bu şekilde çalındı. Avrupa'nın tahrif olmuş iman rıhtımına demirlendi. Başörtüsüne AB'nin 12 yıldızını takanlar, şimdi sanki o 12 yıldızın ne anlama geldiğini bilmiyormuşcasına "iman zaafiyetli" sahneler gördük. İşte geldiğimiz demiyorum, getirildiğimiz son nokta ortada: "Ayıp, utanç ve gururunu yitirmek!"Elbette bu 3 sıfatın adresi Leyla Şahin ve onun temsil ettiği kesimler değil. Bu  "Ayıp, utanç ve (varsa, kaydıyla) gurur yitimi, Şahinleri o noktaya sürükleyen AB sevdalısı siyaset sınıfıdır. Milyonlar göz göre göre kandırılmış, deyim yerindeyse elma şekeri ile samanlığa götürülmüştür.AİHM kararı AB'ci siyasetin ve bu iktidarın bittiği, iflas ettiği noktadır. Çünkü Müslüman Türkiye için şu ana kadar hiç birşey çıkmamıştır. Çıkmasını beklemek de en hafif ifade ile saflıktır. Bu süreçte diyalogcuların, papazların, hahamların önü açılmıştır, o kadar!Şimdi namuslu bir medyanın, sağduyulu bir kamuoyunun hükümete bu soruya yani "bu milleti AB kapılarında kandırmaya hakkınız var mı" sorusuna cevaba davet etmesi gerekmiyor mu? Onlar hala bu kararın genel olmadığı yalanıyla milleti kandırmaya çalışıyorlar. AHİM kararının her bir satırındaki Hıristiyan Avrupa'yı yansıtan siyasi gerekçeyi görmezden geliyorlar. Başörtüsü namustur diyen, Bülent Arınç kıvırmaya başladı bile. Yok kamusal alanda başörtüsü olmaz mı, yok haç, küpe ve kolye de bu bağlamda değerlendirilmeliymiş. Arınç'ın ve bu hükümetin kafalarının içindeki senaryoyu ben size okuyayım; "Onlar istiyorlardı ki başörtüsünün üstüne haç takılsın, Hıristiyan rahibeleri gibi örtünülsün." Emin olun şimdi bu tartışmayı başlatacaklar. Diyecekleri, bu işi, rahibelerde uygulanabilecek yasağı kaldırarak ortak bir formülle çözelim. Biz de zannedeceğiz ki rahibe gibi olursak türban yasağı kalkacak! Sözün artısı-eksisi şu; "AKP türbana haç kriterini getirmeyi başardı, şimdi sırada hıristiyan olursanız başörtüsü serbest kalır" söylemi var. Söylediğimin aşırıya kaçtığını düşünüyorsanız satır aralarını daha dikkatli okumaya devam edin. Bir de AHİM'in yasak için kullandığı gerekçedeki siyasi dile dikkat edin. Bakın bakalım başörtüsü üzerinden bir millet nasıl değiştirilip-dönüştürülüyor? Bu arada bir not; bu sürecin içinde artı-eksi kutup olarak yer alan herkes bu büyük vebalin ortağıdır!