Kahramanmaraş depremlerinin üzerinden iki hafta geçti. AFAD tarafından açıklanan resmi verilere göre vefat eden vatandaşlarımızın sayısı 41 bin 156'ya ulaştı. Enkazın altından umutların kesildiği ve iş makinalarıyla enkaz kaldırma çalışmalarının başladığı bir atmosferde vefat edenlerin gerçek sayısı tam olarak açıklanacak mı merak konusu…
Gaziantep'in Nurdağı ilçesine görevlendirilen Şırnak Valisi Osman Bilgin, bölgeye gittiğinde vatandaşlara hitaben, "Kusura bakmayın belki de geç geldik ama durum gördüğünüzden, bildiğinizden çok daha vahim. Açıklanan rakamlardan 3-4-5 kat daha kötü. Geç geldiysek özür dileriz" dedi. Vefat sayısının 3-4-5 katını düşündüğümüzde gerçekten de çok vahim bir tablo var ortada… Allah vefat eden tüm vatandaşlarımıza rahmet eylesin, kalanlara da sabr-ı cemil ihsan eylesin.
AFAD, depremlerde yıkılan bina sayısını 6 bin 444 olarak açıklamıştı, ondan sonra AFAD'dan yıkılan binalarla ilgili bir rakam artışı duymadık. Fakat İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun geçen hafta yaptığı açıklama dikkat çekiciydi. Soylu, "Şimdiye kadar arama kurtarma yapılan bina sayısı 20 binin üzerinde" dedi.
Yıkılmamış bir binada arama kurtarma yapılmayacağına göre, AFAD'ın en son açıkladığı 6 bin 444 yıkılmış bina sayısının, Soylu'nun açıklamasıyla 20 binin üzerinde olduğunu öğreniyoruz.
Deprem uzmanı Prof. Dr. Övgün Ahmet Ercan, 7 bin yıkılan bina üzerinden şu hesaplamayı yapıyor: "İncelenen 830 bin yapının, 105 bini yıkılmış ya da ağır hasarlı. Bunun yüzde 49'u hasarsız, oturulabilir. Yüzde 73'ü az hasarlı. Az hasarlı sayısı 284 bin, 41 bin ölü, 107 bin yaralı. Göçük altında kurtarılmayı bekleyen 80 ila 100 bin kişi." Eğer Süleyman Soylu'nun ifade ettiği gibi yıkılmış bina sayısı 7 bin değil de, 20 binin üzerindeyse, elbette ki Sayın Ahmet Ercan'ın yaptığı hesaplamada ciddi bir artış olacak.
Uygunsuz bina inşalarının, denetimsizliklerin, imar aflarının, tedbirsizliklerin, ihmallerin, vurdumduymazlıkların, rüşvetlerin, adam kayırmaların ne kadar büyük bir acı fatura çıkardığını anlayabiliyor musunuz? "Görmemek mümkün mü, her şey ortada" diyebilirsiniz, ben de derim ki, "1999 depremi öncesi yapılan yanlışlar aynıydı, sonucu da çok acıydı, o zaman niye hiçbir ders almadınız?"
Ülkemiz bir deprem ülkesi olmasına rağmen, üstelik son dönemlerde, başta 1999 Marmara Depremi olmak üzere doğu ve batı bölgelerinde birçok deprem yaşanmasına rağmen aynı sebep-sonuç ilişkisini bir dejavu gibi yaşıyoruz.
Uyarılar aynı, raporlar aynı, yapılan yanlışlar aynı, depremlerdeki yıkımlar aynı, deprem sonrası konuşmalar, yorumlar aynı... Her şey aynı.
Milli Şair Mehmet Akif Ersoy'un, "Tarih tekerrürden ibarettir diyorlar, hiç ibret alınsaydı, tarih tekerrür eder miydi?" sözünü hep hatırlıyoruz ama iş uygulamaya gelince aynı yanlışlar dejavu gibi tekerrür edip duruyor.
Bu sefer faydası olur mu bilmem ama biz yine de bilimsel gerçekleri hatırlatalım:
* "Yıkılan binaların enkaz haline gelmesi hususunda birçok parametre etkin olmakla beraber binaların yaşı, temellerin oturduğu zeminlerin taşıma kapasitelerinin düşük olması, inşaatlarda kullanılan malzeme kalitesinin, kolonlar ve kirişlerin en kesit boyutlarının ve donatı miktarlarının yetersizliği, inşa edildiği yıllarda yürürlükte olan yönetmeliklere uygun olarak taşıyıcı sistem elemanlarının inşa edilmemiş olmaları, diğer yapım kusurları ile bitişik nizamda inşa edilen binaların kat seviyelerinin farklı olmaları gibi hususlar en belirgin yıkım nedenleri olarak görülmüştür." (İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) ön inceleme raporu)
* "Bilimsel temele dayanmayan imar affı, imar barışı gibi mühendislik hizmeti almamış, sağlıksız ve güvensiz yapı stokunu yasallaştıran düzenlemelere son verilmeli." (İTÜ ön inceleme raporu)
* "Hatay'da henüz inşa halinde devam eden binalar yıkıldı. Sistemde bir hata var ve bu sistem mutlaka sorgulanması lazım. Eğer Marmara depreminde sorunları ortaya çıkarsaydık, bugün depremi belki bu kadar ağır yaşamayacaktık. Bir cezasızlık durumu var. Yani sistem kendisini besliyor. Yapı üretim süreçlerindeki bu cezasızlık durumu maalesef halkın ağır bir şekilde can kayıpları ile sonuçlanıyor." (Jeoloji Mühendisleri Odası Başkanı Hüseyin Alan)
* MTA'nın (Maden Tetkik Arama) diri fay haritasına göre, Türkiye'de 24 ilin kent merkezinden aktif fay geçerken, 80'den fazla ilçe ise direkt aktif fay hatları üzerinde kurulduğu görülüyor. Diri faylar üzerinde binlerce konut, hastaneler, AVM'ler ve okullar yer alıyor.
Gelelim, beklenen büyük İstanbul depremine…
Bu konuda Prof. Dr. Övgün Ahmet Ercan şunları söylüyor: "İstanbul'da 3 yıl içinde depremi bilsek ne işe yarar ki? 1 milyon 700 bin evin yüzde 70'i çarpık. Düzeltmek için en az 20 yıl ile 25 milyar dolar gerekli. Bu para var mı?"
Ümitsiz olalım diye bunu aktarmıyorum. Bir gerçeğin farkına varmak zorundayız; depremle mücadele asla ve asla sadece vatandaşlara, müteahhitlere ve bütçeleri kısıtlı belediyelere bırakılacak bir konu değildir. Devlet mutlaka, bu en öncelikli meselenin çözümünde merkez olmak zorundadır. Tabii ki deprem olduktan ve yüz binlerce insanı kaybettikten sonra değil, depremden önce…
Bu mücadelede devletin elini güçlü kılacak olan Prof. Dr. Haydar Baş'ın Milli Ekonomi Modeli'ni acilen hayata geçirmek zorundayız.
- Mücadele enflasyonla mı, vatandaşla mı? / 04.06.2025
- “Cezasızlık algısı” iktidara yakın olanlarda var! / 03.06.2025
- Yüksek faizle üretim ekonomisi olmaz, işsizlik azalmaz! / 31.05.2025
- ‘Anayasanın hangi maddesi?’ dendiğinde İmralı’dan ses geliyor / 30.05.2025
- Siyasetin gündemi farklı, milletin gündemi farklı... / 29.05.2025
- Dedeağaç’taki NATO tatbikatı, milli güvenlik sorunu / 28.05.2025
- BOP’a göre demokrasi, ‘parçalamak’ demek / 27.05.2025
- Suriye aynasında Türkiye’yi görebilmek! / 24.05.2025
- Milyonlarca gencimiz boşta geziyor / 21.05.2025