Büyük sahnede hayat ve kefen
Başa düşen ak saçlar gibi, Pazartesi sabah kar taneleri serpiştiriyordu.
Salı sabah 05: 00 suları... Pencereden dışarıyı seyrediyorum.
İstanbul bembeyaz örtüye bürünmüş.
Kudret kefeni her tarafı örtmüş.
Basireti, iz’anı ve zerrece imandan nasibi olan insana kudret ve azametini hatırlatıyor insana Yüce Allah.
Hayatın anlamını idrak edenler için de, edemeyenler için de, ölüm ve kefene bürünmeyi büyük sahnede gösteriyor.
Anlayan, anlasın diye… Görene… Köre ne?!
Belediyecilik mahareti
Koca bahar gelip geçiyor, yaz geçiyor… Ortalıkta hareket yok, tık yok.
Kış günleri kapıyı çalmak üzere iken, tam da öğrenciler okullara başlarken şehrin her yanı kazılmaya başlıyor, sokaklara girilemiyor.
Ana caddeler bile patates tarlasına dönüyor.
Altyapı kazıları, kanalizasyon revize kazıları, su kazıları, gaz kazları, hat ve künk değişimi kazıları vs. hafriyat sürüyor.
Belediye seçimleri var ya önümüzde; yandaşlara yüzer-ikiyüzer metre paylaştırılıyor işler. Biri başlıyor kazmaya, bitti-bitiyor derken; yüz metre ileriden ötekisi başlıyor.
Vatandaşın fitil fitil burnundan gelinceye kadar…
İşler toparlanıyor, asfaltlama yapılmıyor.
Vilayet çapındaki ilçelerin ana yolları köy yollarından beter.
Mega kentlerde belediyelerin patates tarlaları iki ay öyle, üç ay öyle duruyor.
Öğrenciler perişan oluyor.
Kar ve su dolmuş çukura düşen araçların sıçrattığı sulardan kaçmak için sağa-sola savruluyor yayalar.
Kar her tarafı örtüyor; ama otomobiller çukurlarda gümlüyor.
Gerçekten mi, diye merak eden varsa, mega kent İstanbul’un mesela Bahçelievler bölgesinde, Kaymakamlık ve belediyeye üçyüz-beşyüz metre mesafedeki civarda ana yolları şöyle bir turlasın.
Buna, gâvur eziyeti bile denmez…
Millet ses çıkarmayınca; “her şeye razı vatandaşa bu bile fazla diye düşünüyor” iktidar ve yandaşları!
İşgalin böylesi başka yerde görülmemiş
Türkiye, el altından fiili işgal yaşıyor.
Sanki Amerika ve Haçlıların eyaletiymişiz.
Sanki bir dünya savaşından yenik çıkmışız, hükümet Sevr’i imzalamış.
Amerikan askerlerine 40’ı aşkın üs vermişiz.
Adana’dan Ankara’ya, Sinop’tan Mardin’e, İzmir’den Gaziantep’e vatanın her tarafına hançer gibi saplamışız işgalci askerleri!
Verdiğimiz bu yerlere askerimiz, polisimiz, vekilimiz, bakanımız ve hatta başbakanımız bile giremiyor?
Kendi ellerimizle topraklarımızı işgalcilere teslim etmek değil de nedir bu?
NATO askerlerine, Haçlılara hakeza…
En ağır ve stratejik silahlarıyla birlikte Anadolu’muzun bağrına yerleştirmişiz işgalci Haçlıları... Ortadoğu’da Müslümanları katledip anasını ağlatanları!
Son beş-altı ayda AKP hükümeti, Malatya-Kürecik’i önce Amerika’ya, sonra NATO’ya teslim etti.
İzmir’i Haçlı dünyasına, NATO’ya tahsis etti; oradan Libyaa bombardımanı gerçekleştirildi, 80 bini aşkın Libyalı Müslüman o bombardımanlarla can verdi, vermeye devam ediyor.
Gaziantep, Adana ve Kahramanmaraş’a, Amerika, Almanya ve Hollanda askerleri Patriotlarıyla yerleşiyorlar.
İşgalcileri ve Haçlıları vatanımıza yerleştirsin diye AKP’yi iktidara getirdiniz!
Savaş mı kaybettik?!
Milli Mücadele günlerinde can vererek sürdüğümüz, kovduğumuz ve denize döktüğümüz bu Haçlı ordularını, ne pahasına, neyin karşılığında ve hangi makul gerekçeyle topraklarımıza yerleştiriyoruz. Kendi ellerimizle kendi vatanımızı işgal ettiriyoruz… Hangi makul gerekçeyle?!
Suriye bize saldıracakmış… Elinin körü!
Biz bunca vatan topraklarımızı Amerika ve Haçlılara teslim ederken; onlar kendi topraklarında bize bir karış yer tahsis etmişler mi?! Ne gezer!
Türkiye, Amerika veya Avrupa’nın eyaleti mi?!
Eyalet hukukuna bile uymuyor, bu işgal… Bırakınız bağımsız devlet hukukuna uymasını!
Anladınız mı şimdi, Prof. Dr. Haydar Baş bey, neden Bağımsız Türkiye diyor, neden bağımsız ekonomi diyor, neden Milli Ekonomi Modeli diyor?!
Artık bütün bu vahim işgal ve ağır faturalardan kurtulmak isteyenler, vatanı ecnebilere kendi elleriyle teslim edip peşkeş çekenlere değil, Prof. Dr. Baş’a kulak versinler! Bundan ilerisinin faturasını Türk milleti kaldıramaz!
Başa düşen ak saçlar gibi, Pazartesi sabah kar taneleri serpiştiriyordu.
Salı sabah 05: 00 suları... Pencereden dışarıyı seyrediyorum.
İstanbul bembeyaz örtüye bürünmüş.
Kudret kefeni her tarafı örtmüş.
Basireti, iz’anı ve zerrece imandan nasibi olan insana kudret ve azametini hatırlatıyor insana Yüce Allah.
Hayatın anlamını idrak edenler için de, edemeyenler için de, ölüm ve kefene bürünmeyi büyük sahnede gösteriyor.
Anlayan, anlasın diye… Görene… Köre ne?!
Belediyecilik mahareti
Koca bahar gelip geçiyor, yaz geçiyor… Ortalıkta hareket yok, tık yok.
Kış günleri kapıyı çalmak üzere iken, tam da öğrenciler okullara başlarken şehrin her yanı kazılmaya başlıyor, sokaklara girilemiyor.
Ana caddeler bile patates tarlasına dönüyor.
Altyapı kazıları, kanalizasyon revize kazıları, su kazıları, gaz kazları, hat ve künk değişimi kazıları vs. hafriyat sürüyor.
Belediye seçimleri var ya önümüzde; yandaşlara yüzer-ikiyüzer metre paylaştırılıyor işler. Biri başlıyor kazmaya, bitti-bitiyor derken; yüz metre ileriden ötekisi başlıyor.
Vatandaşın fitil fitil burnundan gelinceye kadar…
İşler toparlanıyor, asfaltlama yapılmıyor.
Vilayet çapındaki ilçelerin ana yolları köy yollarından beter.
Mega kentlerde belediyelerin patates tarlaları iki ay öyle, üç ay öyle duruyor.
Öğrenciler perişan oluyor.
Kar ve su dolmuş çukura düşen araçların sıçrattığı sulardan kaçmak için sağa-sola savruluyor yayalar.
Kar her tarafı örtüyor; ama otomobiller çukurlarda gümlüyor.
Gerçekten mi, diye merak eden varsa, mega kent İstanbul’un mesela Bahçelievler bölgesinde, Kaymakamlık ve belediyeye üçyüz-beşyüz metre mesafedeki civarda ana yolları şöyle bir turlasın.
Buna, gâvur eziyeti bile denmez…
Millet ses çıkarmayınca; “her şeye razı vatandaşa bu bile fazla diye düşünüyor” iktidar ve yandaşları!
İşgalin böylesi başka yerde görülmemiş
Türkiye, el altından fiili işgal yaşıyor.
Sanki Amerika ve Haçlıların eyaletiymişiz.
Sanki bir dünya savaşından yenik çıkmışız, hükümet Sevr’i imzalamış.
Amerikan askerlerine 40’ı aşkın üs vermişiz.
Adana’dan Ankara’ya, Sinop’tan Mardin’e, İzmir’den Gaziantep’e vatanın her tarafına hançer gibi saplamışız işgalci askerleri!
Verdiğimiz bu yerlere askerimiz, polisimiz, vekilimiz, bakanımız ve hatta başbakanımız bile giremiyor?
Kendi ellerimizle topraklarımızı işgalcilere teslim etmek değil de nedir bu?
NATO askerlerine, Haçlılara hakeza…
En ağır ve stratejik silahlarıyla birlikte Anadolu’muzun bağrına yerleştirmişiz işgalci Haçlıları... Ortadoğu’da Müslümanları katledip anasını ağlatanları!
Son beş-altı ayda AKP hükümeti, Malatya-Kürecik’i önce Amerika’ya, sonra NATO’ya teslim etti.
İzmir’i Haçlı dünyasına, NATO’ya tahsis etti; oradan Libyaa bombardımanı gerçekleştirildi, 80 bini aşkın Libyalı Müslüman o bombardımanlarla can verdi, vermeye devam ediyor.
Gaziantep, Adana ve Kahramanmaraş’a, Amerika, Almanya ve Hollanda askerleri Patriotlarıyla yerleşiyorlar.
İşgalcileri ve Haçlıları vatanımıza yerleştirsin diye AKP’yi iktidara getirdiniz!
Savaş mı kaybettik?!
Milli Mücadele günlerinde can vererek sürdüğümüz, kovduğumuz ve denize döktüğümüz bu Haçlı ordularını, ne pahasına, neyin karşılığında ve hangi makul gerekçeyle topraklarımıza yerleştiriyoruz. Kendi ellerimizle kendi vatanımızı işgal ettiriyoruz… Hangi makul gerekçeyle?!
Suriye bize saldıracakmış… Elinin körü!
Biz bunca vatan topraklarımızı Amerika ve Haçlılara teslim ederken; onlar kendi topraklarında bize bir karış yer tahsis etmişler mi?! Ne gezer!
Türkiye, Amerika veya Avrupa’nın eyaleti mi?!
Eyalet hukukuna bile uymuyor, bu işgal… Bırakınız bağımsız devlet hukukuna uymasını!
Anladınız mı şimdi, Prof. Dr. Haydar Baş bey, neden Bağımsız Türkiye diyor, neden bağımsız ekonomi diyor, neden Milli Ekonomi Modeli diyor?!
Artık bütün bu vahim işgal ve ağır faturalardan kurtulmak isteyenler, vatanı ecnebilere kendi elleriyle teslim edip peşkeş çekenlere değil, Prof. Dr. Baş’a kulak versinler! Bundan ilerisinin faturasını Türk milleti kaldıramaz!
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Misafir Kalem (K) / diğer yazıları
- Kongrelerden milli devlete bir iman mücadelesi / 25.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019