Tarh edilen vergi ile tahsil edilen vergi, hiçbir zaman aynı olmaz. Mutlaka arada belli bir açık oluşur. Maalesef Türkiye'de durum böyle. Yine Mart ayı geldi çattı. Mart ayı mükellefler için vergi ayıdır. Maliye, bu ay içerisinde vergi tahsilatından 15 katrilyon lira toplamayı planlıyor. Orta ve küçük işletmelerin kriz sebebiyle ödemeyedikleri geçmiş yıllardan sarkan borçlarını da düşünürsek, Maliye'nin bu tahsilatı yapmasının zorluğu anlaşılır. Kriz bitseydi, bir ihtimal, bu vergiler toplanabilirdi. Halbuki kriz, bütün şiddetiyle devam ediyor. Bu sebebten olsa gerek, TOBB Başkanı Rıfat Hisarcıklıoğlu, tıpkı SSK ve Bağ-Kur primlerinde olduğu gibi vergilerin taksitlendirilmesini talep ediyor.
Herkesin gördüğü ve bildiği gibi, mükellefler zor durumda. Mükelleflerin biraz olsun rahatlatılması için bazıları "Vergi Barışı" teklif ediyor. Bu kişiler diyor ki: "Vergi mükelleflerinin rahatlaması ve devletin de alacağını kurtarması için vergi barışı şarttır" Kimisi, vergi barışına karşı çıkıyor. Onlara göre, vergi barışı, vergi affı demektir. Vergi affı, vergi verenleri enayi yerine koymaktır. Halbuki vergi barışı ile vergi affı çok farklı iki kavramdır. Vergi barışı, devletin tahsil etme imkanı olmayan vergi üzerinde, mükelleflerle belli şartlarda uzlaşmasıdır. Vergi affı ise, vergi barışının tam tersi bir uygulamadır. Başka bir deyişle vergi affı, devletin tahsil etmesi kesin olan bir vergiyi mükellefle bağışlamasıdır.
Gerektiğinde bu da yapılabilir, Nitekim, birçok kere yapıldı ve faydası da görüldü.
Devletin tahsil edemediği vergiler, geçikme faizi ve gecikme zammı ile birlikte toplam 8 katrilyon liraya ulaştı. Mahkemelerde 130 bin dolayında ihtilaflı vergi dosyası var. Krizin derinleşerek sürdüğü böyle bir ortamda 'Uzlaşma Yasası' çıkartılarak vergi barışının gerçekleştirilmesi kaçınılmazdır. Vergi barışına karşı çıkanlar, vergi tarhı ile vergi tahsilatı arasındaki orana baksınlar. Aslında vergi barışı, vergi tahsilatını da belli bir oranda arttırır.
Türkiye'deki vergi uygulamaları, ne işvereni, ne de çalışanları memnun ediyor. Özellikle son yıllarda, vergi gelirlerinin gayri safi milli hasılaya oranını gösteren vergi yükü, bütün kesimlerde adaletsiz bir şekilde arttı. Vergi yükü, Türkiye'de gerçekten çok yüksek. Örneğin, gayri safi milli hasılası ve kişi başına düşen milli geliri, Türkiye'den çok yüksek olan bazı ülkelerde vergi yükü, Türkiye'nin altında.Vergi yükü artınca, vergi geliri arttı mı? Hayır, bilakis azaldı. Dahası, Türkiye'de sadece vergi yükü artmıyor, bununla birlikte vergi toplama maliyeti de artıyor. Öyle ki, bazen devlet, topladığı vergiden daha çok masraf ediyor.
Dolaylı vergilerin, vergi gelirlerindeki payının yüksek olması, vergi adaletsizliğinin en temel göstergesidir. Çünkü dolaylı vergi, gelir düzeyine bakılmaksızın herkesten eşit alınmaktadır. Maalesef Türkiye'de bu oran da hızla artmıştır.
Birçok sosyal bilimci, vergi oranlarının ve çeşitlerinin artmasını çöküş alâmeti sayar. Bu açıdan bakınca, Türkiye'de bir çöküşün başladığını görmek mümkün. Çünkü Türkiye'de hem vergi oranları, hem de çeşitleri artıyor. Yapılan bir araştırmaya göre, bir tencere türlü pişirmek için, 12 ekmek parası vergi ödüyoruz. Tüketici Dernekleri bu duruma isyan ediyor. Tükoder Başkanı Mehmet Sevim şöyle diyor: "Türkiye de devletin herşeye vergi uyguladığı yetmediği gibi, artık sık sık oranları da yükseltmeye başladı. Bu nedenle her zamda vergiler katmerli hale dönüştü. Böyle bir vergi sistemi muz cumhuriyetlerinde bile yok. Artık buna vergi toplamak değil, faturalı soygun demek daha doğru olur".
Böyle bir durumda, bazılarının hâla ekonominin düzelmesi, krizin bitmesi için yeni vergiler konulmasını teklif etmesi, insanı şaşırtıyor. Onları duyunca, insanın aklına Fransız Kralı 15. Lui'nin maliyecisi geliyor. O, yeni vergi koymayı düşünen 15. Lui'ye şöyle der: "Mejesteleri, akıl vergisi almayı hiç düşündünüz mü? Kimse akılsızlığı kabul etmeyeceği için herkes bu vergiyi seve seve verir" 15. Lui güler ve şöyle der: " Enterasan bir fikir. Bu buluşunuzdan dolayı, sizi akıl vergisinden muaf tutuyorum".
Gelin, böyle komik durumlara düşmeden vergi barışını gerçekleştirelim. Vergi barışı toplumsal barışa atılan ilk adımımız olsun.
Herkesin gördüğü ve bildiği gibi, mükellefler zor durumda. Mükelleflerin biraz olsun rahatlatılması için bazıları "Vergi Barışı" teklif ediyor. Bu kişiler diyor ki: "Vergi mükelleflerinin rahatlaması ve devletin de alacağını kurtarması için vergi barışı şarttır" Kimisi, vergi barışına karşı çıkıyor. Onlara göre, vergi barışı, vergi affı demektir. Vergi affı, vergi verenleri enayi yerine koymaktır. Halbuki vergi barışı ile vergi affı çok farklı iki kavramdır. Vergi barışı, devletin tahsil etme imkanı olmayan vergi üzerinde, mükelleflerle belli şartlarda uzlaşmasıdır. Vergi affı ise, vergi barışının tam tersi bir uygulamadır. Başka bir deyişle vergi affı, devletin tahsil etmesi kesin olan bir vergiyi mükellefle bağışlamasıdır.
Gerektiğinde bu da yapılabilir, Nitekim, birçok kere yapıldı ve faydası da görüldü.
Devletin tahsil edemediği vergiler, geçikme faizi ve gecikme zammı ile birlikte toplam 8 katrilyon liraya ulaştı. Mahkemelerde 130 bin dolayında ihtilaflı vergi dosyası var. Krizin derinleşerek sürdüğü böyle bir ortamda 'Uzlaşma Yasası' çıkartılarak vergi barışının gerçekleştirilmesi kaçınılmazdır. Vergi barışına karşı çıkanlar, vergi tarhı ile vergi tahsilatı arasındaki orana baksınlar. Aslında vergi barışı, vergi tahsilatını da belli bir oranda arttırır.
Türkiye'deki vergi uygulamaları, ne işvereni, ne de çalışanları memnun ediyor. Özellikle son yıllarda, vergi gelirlerinin gayri safi milli hasılaya oranını gösteren vergi yükü, bütün kesimlerde adaletsiz bir şekilde arttı. Vergi yükü, Türkiye'de gerçekten çok yüksek. Örneğin, gayri safi milli hasılası ve kişi başına düşen milli geliri, Türkiye'den çok yüksek olan bazı ülkelerde vergi yükü, Türkiye'nin altında.Vergi yükü artınca, vergi geliri arttı mı? Hayır, bilakis azaldı. Dahası, Türkiye'de sadece vergi yükü artmıyor, bununla birlikte vergi toplama maliyeti de artıyor. Öyle ki, bazen devlet, topladığı vergiden daha çok masraf ediyor.
Dolaylı vergilerin, vergi gelirlerindeki payının yüksek olması, vergi adaletsizliğinin en temel göstergesidir. Çünkü dolaylı vergi, gelir düzeyine bakılmaksızın herkesten eşit alınmaktadır. Maalesef Türkiye'de bu oran da hızla artmıştır.
Birçok sosyal bilimci, vergi oranlarının ve çeşitlerinin artmasını çöküş alâmeti sayar. Bu açıdan bakınca, Türkiye'de bir çöküşün başladığını görmek mümkün. Çünkü Türkiye'de hem vergi oranları, hem de çeşitleri artıyor. Yapılan bir araştırmaya göre, bir tencere türlü pişirmek için, 12 ekmek parası vergi ödüyoruz. Tüketici Dernekleri bu duruma isyan ediyor. Tükoder Başkanı Mehmet Sevim şöyle diyor: "Türkiye de devletin herşeye vergi uyguladığı yetmediği gibi, artık sık sık oranları da yükseltmeye başladı. Bu nedenle her zamda vergiler katmerli hale dönüştü. Böyle bir vergi sistemi muz cumhuriyetlerinde bile yok. Artık buna vergi toplamak değil, faturalı soygun demek daha doğru olur".
Böyle bir durumda, bazılarının hâla ekonominin düzelmesi, krizin bitmesi için yeni vergiler konulmasını teklif etmesi, insanı şaşırtıyor. Onları duyunca, insanın aklına Fransız Kralı 15. Lui'nin maliyecisi geliyor. O, yeni vergi koymayı düşünen 15. Lui'ye şöyle der: "Mejesteleri, akıl vergisi almayı hiç düşündünüz mü? Kimse akılsızlığı kabul etmeyeceği için herkes bu vergiyi seve seve verir" 15. Lui güler ve şöyle der: " Enterasan bir fikir. Bu buluşunuzdan dolayı, sizi akıl vergisinden muaf tutuyorum".
Gelin, böyle komik durumlara düşmeden vergi barışını gerçekleştirelim. Vergi barışı toplumsal barışa atılan ilk adımımız olsun.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018