Bugüne kadar ABD ve AB'nin aklıyla hareket eden AKP'nin bu bağımlılık sebebiyle yaşamış olduğu çelişkileri, bugün ABD'den icazet alma gayretinde olan CHP de yaşamaktadır.
Hatırlarsanız, Kılıçdaroğlu'nun ABD'ye, iktidara talip olduklarını ifade etmek için yaptıkları icazet ziyaretinin mimarı, CHP'nin dış ilişkilerden sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Faruk Loğoğlu'ydu.
Loğoğlu, önceki gün TBMM'de, AKP hükümetinin AB ile imzaladığı "Geri Kabul Anlaşması"nı, AKP'nin Suriye politikasını ve de Davutoğlu'nun Ermenistan ziyaretini değerlendirdi. Loğoğlu'nun bu değerlendirmeleri, lideri Kılıçdaroğlu'nun ABD'de, Brookings Enstitüsü'nde ifade ettikleriyle çelişiyordu.
Loğoğlu Geri Kabul Anlaşması ile ilgili şunları söyledi: "Türkiye bu anlaşmayı imzaladıktan hemen sonra yükümlülükleri uygulamaya koyacak. Vize serbestisi uygulaması ise, en erken 3 buçuk yıl sonra gündeme gelecek ama olup olmayacağı belli olmayan bir şeye karşılık çok ağır yükümlülükler üstlenen bir noktaya getirilmiş bulunuyoruz. Türkiye peşin ödeme yapıyor. AB'nin 3,5 yıl sonra kendi değerlendirmesine bağlı olarak verip vermeyeceği belli olmayan bir vize serbestisi hakkından söz ediyoruz"
Sayın Loğoğlu da gayet iyi biliyor ki, bu talep AB'nin talebidir. AB demek istiyor ki, bana üye olmak istiyorsan bu yükümü alacaksın. Karşısında CHP de olsa bunu yaptıracak, MHP de olsa, AKP de olsa yaptıracak. "Ben AB'nin kapısında el pençe divan duracağım" diyorsan, milli bir politika geliştirmiyorsan elbette ki bu tavizleri öyle ya da böyle vereceksin.
Peki, CHP'nin bu noktadaki duruşu nasıl? Kılıçdaroğlu'nun ABD'deki konuşmasıyla cevap verelim. Kılıçdaroğlu, "Avrupa Birliği'ne tam üyelik bizim hedefimizdir" dedi ve 200 yıldır batılılaşmaya çalıştığımızı ifade etti. Yani AB konusunda AKP'den farklı bir rotaya sahip değil.
Gelelim Suriye mevzuuna? Loğoğlu TBMM'de, bu konuda "Ağustos, eylül döneminde Türkiye'nin Suriye'ye sattığı silahlarda büyük bir sıçrama var. Bunu kim satıyor, kime satıyor? Ambargoya, uluslararası hukuk kurallarına rağmen, bu kadar inkara rağmen BM bu gerçeği açıkça ortaya koyuyor" ifadelerini kullandı.
Loğoğlu da biliyor ki, AKP'nin Suriye politikası kendi iradesiyle gerçekleşen bir politika değil, ABD'nin perde arkasında koordine ettiği, kirli ve hukuksuz işlerini BOP kapsamında Türkiye'ye yaptırdığı bir politikadır. ABD ile sözde müttefik olmak istiyorsan, onun taşeronluğuna soyunduysan, ondan icazet almayı planlıyorsan aynı şeyleri sana da yaptıracaktır.
Kılıçdaroğlu, ABD'de bu konuda CHP'nin Türkiye'sinin ABD'yle birçok ortak paydası olduğunu, NATO'yu önemsediklerini ve ittifaklarına bağlı olduklarını belirtmişti.
Zaten bunları ifade ediyor ve yapacağını söylüyorsan, AKP'nin bugün Suriye'de düştüğü durumdan farklı bir duruma düşmeyeceksin demektir.
Loğoğlu, Ermenistan ziyareti konusunda da, "Ermeni konusunda sürekli bir yeraltından hiç dinmeyen bir akıntı var. 2015 yılı çok kritik bir yıl. Bu konuda Davutoğlu bir deneme yaptı 2009 yılında, iki protokol imzalandı. Ermenistan'ın olumsuz katkılarıyla bunu da elini yüzüne bulaştırdı. Şimdi bir şeyler yapmaya çalışıyor" ifadelerini kullandı.
Brookings Enstitüsü'nde Kılıçdaroğlu, kendisine soykırım iddialarıyla ilgili yöneltilen soruya "Türkler asla soykırım yapmamıştır" diyemedi, "Geçmişte hata yapılmışsa aynı hataları tekrar etmemeye hep beraber özen gösterelim" dedi ve topu tarihçilere atarak AKP gibi yumuşama sinyali verdi.
AKP de bugünkü Ermenistan politikasına böyle başlamıştı ve siz Sayın Loğoğlu, ABD talimatlarıyla Ermenistan'a gidip madara olan AKP'li siyasilerden hiç ders almıyorsunuz.
AKP hükümeti hep bu yollardan geçti, onlar yollarını milletle değil ABD, İsrail ve AB ile yürüdü, onların bir dediklerini iki etmemeleri onları deliğe süpürülmekten kurtaramadı ve sizler de aynı yoldan, ders almadan yürümeye çalışıyorsunuz.
İşçisiyle, çiftçisiyle, memuruyla, esnafıyla, emeklisiyle, yaşlısıyla, genciyle, erkeğiyle, kadınıyla, genciyle, çocuğuyla, Türk'üyle, Laz'ıyla, Kürt'üyle, Çerkez'iyle, Boşnak'ıyla, bütün halklarıyla, Alevi'siyle, Sünni'siyle, Caferi'siyle aziz Türk Milleti bu tür bağımlı ve taşeron politikalara artık karnı tok; onlar sadece milletten icazet alan Prof. Dr. Haydar Baş gibi bir lider, milli politikalar üreten Bağımsız Türkiye Partisi gibi bir kadro arzu ediyorlar.
Hatırlarsanız, Kılıçdaroğlu'nun ABD'ye, iktidara talip olduklarını ifade etmek için yaptıkları icazet ziyaretinin mimarı, CHP'nin dış ilişkilerden sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Faruk Loğoğlu'ydu.
Loğoğlu, önceki gün TBMM'de, AKP hükümetinin AB ile imzaladığı "Geri Kabul Anlaşması"nı, AKP'nin Suriye politikasını ve de Davutoğlu'nun Ermenistan ziyaretini değerlendirdi. Loğoğlu'nun bu değerlendirmeleri, lideri Kılıçdaroğlu'nun ABD'de, Brookings Enstitüsü'nde ifade ettikleriyle çelişiyordu.
Loğoğlu Geri Kabul Anlaşması ile ilgili şunları söyledi: "Türkiye bu anlaşmayı imzaladıktan hemen sonra yükümlülükleri uygulamaya koyacak. Vize serbestisi uygulaması ise, en erken 3 buçuk yıl sonra gündeme gelecek ama olup olmayacağı belli olmayan bir şeye karşılık çok ağır yükümlülükler üstlenen bir noktaya getirilmiş bulunuyoruz. Türkiye peşin ödeme yapıyor. AB'nin 3,5 yıl sonra kendi değerlendirmesine bağlı olarak verip vermeyeceği belli olmayan bir vize serbestisi hakkından söz ediyoruz"
Sayın Loğoğlu da gayet iyi biliyor ki, bu talep AB'nin talebidir. AB demek istiyor ki, bana üye olmak istiyorsan bu yükümü alacaksın. Karşısında CHP de olsa bunu yaptıracak, MHP de olsa, AKP de olsa yaptıracak. "Ben AB'nin kapısında el pençe divan duracağım" diyorsan, milli bir politika geliştirmiyorsan elbette ki bu tavizleri öyle ya da böyle vereceksin.
Peki, CHP'nin bu noktadaki duruşu nasıl? Kılıçdaroğlu'nun ABD'deki konuşmasıyla cevap verelim. Kılıçdaroğlu, "Avrupa Birliği'ne tam üyelik bizim hedefimizdir" dedi ve 200 yıldır batılılaşmaya çalıştığımızı ifade etti. Yani AB konusunda AKP'den farklı bir rotaya sahip değil.
Gelelim Suriye mevzuuna? Loğoğlu TBMM'de, bu konuda "Ağustos, eylül döneminde Türkiye'nin Suriye'ye sattığı silahlarda büyük bir sıçrama var. Bunu kim satıyor, kime satıyor? Ambargoya, uluslararası hukuk kurallarına rağmen, bu kadar inkara rağmen BM bu gerçeği açıkça ortaya koyuyor" ifadelerini kullandı.
Loğoğlu da biliyor ki, AKP'nin Suriye politikası kendi iradesiyle gerçekleşen bir politika değil, ABD'nin perde arkasında koordine ettiği, kirli ve hukuksuz işlerini BOP kapsamında Türkiye'ye yaptırdığı bir politikadır. ABD ile sözde müttefik olmak istiyorsan, onun taşeronluğuna soyunduysan, ondan icazet almayı planlıyorsan aynı şeyleri sana da yaptıracaktır.
Kılıçdaroğlu, ABD'de bu konuda CHP'nin Türkiye'sinin ABD'yle birçok ortak paydası olduğunu, NATO'yu önemsediklerini ve ittifaklarına bağlı olduklarını belirtmişti.
Zaten bunları ifade ediyor ve yapacağını söylüyorsan, AKP'nin bugün Suriye'de düştüğü durumdan farklı bir duruma düşmeyeceksin demektir.
Loğoğlu, Ermenistan ziyareti konusunda da, "Ermeni konusunda sürekli bir yeraltından hiç dinmeyen bir akıntı var. 2015 yılı çok kritik bir yıl. Bu konuda Davutoğlu bir deneme yaptı 2009 yılında, iki protokol imzalandı. Ermenistan'ın olumsuz katkılarıyla bunu da elini yüzüne bulaştırdı. Şimdi bir şeyler yapmaya çalışıyor" ifadelerini kullandı.
Brookings Enstitüsü'nde Kılıçdaroğlu, kendisine soykırım iddialarıyla ilgili yöneltilen soruya "Türkler asla soykırım yapmamıştır" diyemedi, "Geçmişte hata yapılmışsa aynı hataları tekrar etmemeye hep beraber özen gösterelim" dedi ve topu tarihçilere atarak AKP gibi yumuşama sinyali verdi.
AKP de bugünkü Ermenistan politikasına böyle başlamıştı ve siz Sayın Loğoğlu, ABD talimatlarıyla Ermenistan'a gidip madara olan AKP'li siyasilerden hiç ders almıyorsunuz.
AKP hükümeti hep bu yollardan geçti, onlar yollarını milletle değil ABD, İsrail ve AB ile yürüdü, onların bir dediklerini iki etmemeleri onları deliğe süpürülmekten kurtaramadı ve sizler de aynı yoldan, ders almadan yürümeye çalışıyorsunuz.
İşçisiyle, çiftçisiyle, memuruyla, esnafıyla, emeklisiyle, yaşlısıyla, genciyle, erkeğiyle, kadınıyla, genciyle, çocuğuyla, Türk'üyle, Laz'ıyla, Kürt'üyle, Çerkez'iyle, Boşnak'ıyla, bütün halklarıyla, Alevi'siyle, Sünni'siyle, Caferi'siyle aziz Türk Milleti bu tür bağımlı ve taşeron politikalara artık karnı tok; onlar sadece milletten icazet alan Prof. Dr. Haydar Baş gibi bir lider, milli politikalar üreten Bağımsız Türkiye Partisi gibi bir kadro arzu ediyorlar.
Murat Çabas / diğer yazıları
- Asılla vekil arasındaki gelir uçurumu! / 20.04.2024
- Enflasyon ve cari açık bahanesiyle fakirleştiriliyoruz! / 19.04.2024
- Türkiye ekonomisi böyle gitmez! / 17.04.2024
- Sevgiliye vuslatın 4. yıl dönümü / 16.04.2024
- İngiliz gazetesinden Türk siyasetine ayar! / 09.04.2024
- ‘Boş tencerenin yıkamayacağı iktidar yoktur’ / 06.04.2024
- Seçimde katmerli adaletsizlik / 05.04.2024
- BTP oylarını artırdı / 03.04.2024
- Sandıktan ‘çözüm’ değil, ‘tepki’ çıktı / 02.04.2024
- Bu yerel seçimlerde değişime kapı açılacak! / 30.03.2024
- Enflasyon ve cari açık bahanesiyle fakirleştiriliyoruz! / 19.04.2024
- Türkiye ekonomisi böyle gitmez! / 17.04.2024
- Sevgiliye vuslatın 4. yıl dönümü / 16.04.2024
- İngiliz gazetesinden Türk siyasetine ayar! / 09.04.2024
- ‘Boş tencerenin yıkamayacağı iktidar yoktur’ / 06.04.2024
- Seçimde katmerli adaletsizlik / 05.04.2024
- BTP oylarını artırdı / 03.04.2024
- Sandıktan ‘çözüm’ değil, ‘tepki’ çıktı / 02.04.2024
- Bu yerel seçimlerde değişime kapı açılacak! / 30.03.2024