Dün hemen her kesimin dillendirdiği, 'Dinlerarası Diyalog' kavramını bugün herkes unutmuş gibi gözüküyor ya da unutmuş taklidi yapıyor!
Oysa Prof. Dr. Haydar Baş ve bizler dünden bugüne malum kanlı ve zehirli projeyi hep gündemde tutma gayretinde olduk, yine oluyoruz ve olacağız da.
Çünkü 'Dinlerarası Diyalog' bitmedi. Diğer taraftan bu kanlı ve zehirli proje milletimizin kimyasını bozdu. Milletimiz hasta, milletimiz çaresiz, milletimiz hüsran içinde kendini kaybetti.
Nasılını anlatacağım. Ama ilk önce bu kanlı ve zehirli projeyi kısaca bir daha hatırlayalım.
Ne demiştiler?
"İman ehli olmak için Allah'a inanmak yeterlidir. Peygambere inanmak şart değil, kemaldir."
"Yahudi ve Hıristiyanlar da iman ehlidir. Cennete gideceklerdir."
"Yahudi ve Hıristiyanlar hakkındaki ayetler çok serttir. O ayetler o günkü Yahudileri ve Hıristiyanları kapsar. Yani bugün geçerli değildir."
"Başörtüsü teferruattır. Seccadeyi serdiğin yer vatandır. Sevmek işin özüdür, amel olmasa da olur." vs.
Çok daha fazlası olan bu projenin resmi yansımaları ise cami yerine "ibadethane" kelimesi imar yasasına konularak, 50 bin kilise evi açılarak, kimliklerden 'din' hanesi çıkarılarak, besmele ile kiliseler açılarak, okul kitaplarında Kelime-i Tevhid'den Muhammed Resulullah çıkarılarak, Hutbelerden (Allah katında tek din İslam'dır) ayeti okutulmayarak, Papa ile dualar yapılarak, iftarlar açılarak vs. gerçekleşti.
İşte bu kanlı ve zehirli sürece milletimizi hem siyasiler, hem sosyal dernek-vakıflar, hem de medya dahil etti, alkışlattı, tasdik ettirdi.
İşte bu tasdik ve alkışın sonucu ne oldu biliyor musunuz?
Hıristiyanım, diyemeyen ama Hıristiyan gibi yaşayan. Müslümanım diyen ama bırak yaşamayı İslam'ın temel hükümlerini bütün veya parça parça olarak inkar eden bir nesil, bir toplum ortaya çıktı.
Malum anketlerden haberiniz var. Deizm, gençler arasında yayılıyormuş. İmam Hatiplerde okuyanlar deizme kayıyormuş.
Artı milletimizin % 99'u Müslüman değilmiş. Peygambere, ahirete inanmayanların oranı % 25, 30'lara çıkmış gibi vahim sonuçlar önümüze geliyor.
Bu kanlı, zehirli sürecin bir de vahşet-şiddet yönü var.
Anlatayım! Türkiye İstatistik Kurumu'nun (TÜİK) verilerine göre 2000'li yılların başındaki intihar vakaları 2 binden azmış.
2012 yılından sonra bu rakamlar 3 binlerin üzerine çıkmaya başlamış. 2014'te 3 bin 169 kişi, 2015'te 3 bin 246, 2016'da 3 bin 193, 2017'de 3 bin 168, 2018 yılında 3 bin 161 kişi intihar etmiş. 2019 malumunuz üzere toplu intiharların yaşandığı bir yıl oldu.
Yine 2005 öncesi çift haneli olarak ifade edilen kadın cinayetleri bu yıldan sonra hızla artarak üç haneli sayılara çıktı. Maalesef ülkemizde her gün bir kadın cinayeti işleniyor.
Diğer taraftan sadece geçen yıl basına yansıyan 2 bin 279 cinayet, 3 bin 762 yaralanma haberi vardı.
Bu intiharlara, bu şiddete, bu katliamlara, 'aile içi tartışma, aldatma, kıskançlık, namus, geçimsizlik, ekonomik sorunlar, menfaat çatışması, işsizlik, psikolojik rahatsızlıklar, töre' gibi sebepler sıralanıyor.
Evet, sonuca bakarak bu sebepleri sıralayabiliriz. Ama asıl sebep milli ve manevi kimliğinden kopartılmış bir toplumun ortaya çıkmış olmasıdır.
İşte bu toplumu el birliği ile diyalog diyerek, hoş görü diyerek, dindar nesil diyerek, İslam diyerek, ortaya çıkardılar.
Bu Deccal fitnesidir, ahir zaman fitnesidir. Aman! Halimize bakalım, safımıza dikkat edelim.
- Hüseyin Baş’tan, Ebu Zer duruşu / 18.03.2024
- Ne yereli! Genel seçim bu genel! / 17.03.2024
- Erdoğan ‘bırakıyorum’… ‘Valla bırakmayız’ / 16.03.2024
- Ehli Beyt’e imanımız, Hz Muhammed’e imandır / 15.03.2024
- CHP’nin kimlik arayışı İsmet İnönü ile başladı / 14.03.2024
- Erdoğan’ın dilinde bu sefer ‘kul hakkı’ var / 13.03.2024
- İnsan kıymetini bildiği şeye sahiplenir / 11.03.2024
- Ramazan’da ahir zaman siyasetçilerine ve hocalarına dikkat / 10.03.2024
- Erdoğan’ın korku ve açlıkla terbiye siyaseti / 09.03.2024