Yıl 2009…
Türkiye'de üretilen mallar Suriye piyasasını kaplamış, Türkiye'den Suriye'ye sermaye akışı başlamıştı.
Mal ve sermaye akışına kültürel etkileşim de eşlik etmişti ve zaten bunun tarihsel kökleri de söz konusuydu.
Suriye'de Türk dizilerini seyretmeyen kalmamıştı.
Keşke izlemeselerdi!
Sonra malum "Arap Baharı" denilen ancak asıl amacı "Büyük İsrail Devleti"nin kurulması için oluşturulan sipariş manipülasyonlar.
Suriye Arap coğrafyasında İsrail'e karşı direnç gösteren neredeyse tek devlet. Ayrıca liberalleşme dalgasına rağmen, Batı emperyalizminin mali araçlarına teslim olmayan en dirençli ülke idi.
Türkiye, dünyanın her tarafından gelen ve kan dökmek için gözlerini karartan cihatçıları Suriye'ye geçirmek gibi çok vahim sonuçlar doğuracak stratejik bir hata yaptı.
Yani bir anlamda ABD'nin Suriye'yi karıştırmak için başlattığı operasyonlara, lojistik destek vermiş oldu.
Yetmedi, muhalif gurupların Türkiye'de örgütlenmesini sağladı..
Bu utanç verici yıllar 2015'te yeni bir özellik kazandı.
Suriye'nin egemenliği Batı emperyalizmin mide bulandırıcı metotları ile tam yıkılmak üzereyken, Rusya'nın askeri müdahalesi ile emperyalist paylaşım savaşının önüne set çekti.
Yani aslında Türkiye'nin tarihsel kökleri ve inanç bağları dolayısıyla üslenmesi gereken kritik misyonu, Rusya üslenmiş oldu.
ABD, kendisinin kurduğu ve yönlendirdiği IŞİD ile mücadele edeceğim diye Suriye'ye asker indirdi.
Dahası Türkiye, Özgür Suriye Ordusu'nu kendi paralı ordusu haline getirdi. Suriye'de yenilen cihatçı çetelerin İdlib'de toplanmasını sağladı ve hamiliğini üstlendi.
Suriye devleti, dünyanın her tarafından ülkeye doluşan akıl hastası ve kafa kesme meraklısı cihatçılarla mücadele ederken, çok sayıda askerini ve toprağını kaybetti.
Akıl ve insanlık dışı operasyonlar Suriye'yi kördüğüm gibi bağlamış durumdaydı.
Çok büyük hatalar yapılmış ve milyonlarca ne olduğu belli olmayan sığınmacı ordusu, Türkiye'ye çoktan gelip yerleşmişti bile.
Her şey "BOP" planı çerçevesinde ve tıkırında işliyordu.
2009'da ailece fotoğraf verdiğimiz karede sıkı sıkıya elini tuttuğumuz Esad, 2011'den sonra, "Katil Esed" oluvermişti.
Ve geldik 2024 yılına, günümüze…
Şimdilerde ise ikili görüşmenin lafı edilir edilmez, Türkiye'de ve Suriye'nin Türkiye'nin kontrol ettiği bölgesinde ayaklanmaya benzer karışıklıklar çıktı.
Cihatçı çetelerin tam olarak Türkiye'nin kontrolünde olmadığı gibi, ABD ve İsrail istihbaratının yönlendirmesi altında olduğu bir kere daha bu olayla kendisini gösterdi.
Şimdi aradan geçen 13 yılın ardından Erdoğan ilk kez ve yeniden, ESAD dedi.
Koşulsuz görüşülebileceğini hem Erdoğan, hem de Esad açıklamış oldu.
Bu elbette ki istenilen ve çok geç kalınan faydalı bir gelişmedir.
Ancak asıl bundan sonrası çok önemlidir.
Tarafların görüşmesinde kilit rol oynayan Rusya ve Irak'ın varlığı, ikili ilişkilerin çok daha hızlı seyretmesinde etken rol oynayacaktır.
Bu arada Suriye'nin en ihtiyaçlı olduğu zamanlarda yanında yer alan İran faktörünü ıskalamamak gerekir.
Şayet kalıcı ve eskisi gibi ilişkiler kurulması tasarlanıyorsa, burada İran, Rusya ve Irak'ın varlığı Türkiye'nin avantajına olan bir durumdur.
Türkiye ile İran arasında artık mezhebi saiklerle bir gizli çekişme yaşanmaması için yeteri kadar ders alınmış olmalı diye düşünüyorum.
Dolayısıyla kalıcı anlaşma ve sıcak ilişkilerin kurulabilmesi için bu ülkelerle Türkiye'nin ortak hareket etmesi, ABD ve İsrail'e karşıda bir etki ortaya koyacaktır.
Türkiye'nin Suriye topraklarında oluşturduğu güvenlik hattı ve askeri varlığının geri çekilmesi durumu, ancak ve ancak ABD ve onun ileri karakolu olan PKK-YPG ve diğer cihatçı unsurların Suriye'yi tamamen terk etmesinden sonra düşünülmesi gerek bir husus olmalıdır.
Zaten böyle olmasına en çok da, Esad ve Suriye devleti onay verir.
Suriye devleti yapılacak bu anlaşmalar gereği daha önce sahip olduğu tüm toprak varlığına yeniden kavuşturulmalı ve kendi askeri kuvvetlerini bu alanlara yerleştirmelidir.
Bu konuda Türkiye ile askeri stratejik anlaşmalarda bulunması da kaçınılmaz olmalıdır.
Bir yerden başlanmalıydı belki ama keşke bunların hiçbirisi yaşanmasaydı.
Keşke bu olayların daha ilk kıvılcımlarının çıktığı 2011 yılında, bu konuya dair çok çarpıcı açıklamalarda bulunan Prof. Dr. Haydar Baş'a kulak verilseydi.
Şayet o gün Haydar Baş Bey dinlenseydi, yaşadığımız diğer başkaca tüm olumsuzlukların hiçbirisini yaşamayacak ve bugün çok farklı şeyleri konuşacaktık.
Kibirli olmak değil, çok akıllı olmak insanı erdemli yapar!
- Erken seçimin kilit partisi BTP olacak / 12.02.2025
- Erken seçimin hukuki formülü / 11.02.2025
- Merkez Bankası ihanet içinde! / 10.02.2025
- Milletin gönlünde orgeneral oldular / 04.02.2025
- Erken seçimin hukuki formülü / 31.01.2025
- Dolar imparatorluğu için işlenen cinayetler -2- / 30.01.2025
- Dolar imparatorluğu için işlenen cinayetler -1- / 29.01.2025
- Tabut Otel ve devletçilik / 28.01.2025
- Muhalefet partileri gökten elçi mi bekliyor? / 27.01.2025