Hiçbir insan bağımsız değildir; mutlaka bir şeye kuldur. Dolayısıyla insan ya Allah'a kul olacaktır ya da her neyi tercih ettiyse...
Bu temel tespitten sonra şunu da hemen belirtelim ki; Allah'a kulluk noktasında gereken hassasiyeti göstermediğimiz de bir hakikat...
Cenab-ı Hakk'ın talebi, insan olarak bizden kulluğumuzu bilmemiz ve bu idrak içerisinde hayatımızı sürmemizdir.
Biz, namaz kılmış olsak, oruç tutmuş olsak fakat kulluk idraki içerisinde olmasak bunun bir ehemmiyeti yoktur. "Ameller niyetlere bağlıdır" esasına göre; yapılan ubudiyet kulluğa endeksli olacak ki Allah indinde makbul olabilsin. Dikkat edilirse, günlük hayatımızda "Allah rızası" ifadesi dilimizden düşmez. İşte bu, işin özüdür, esasıdır.
İnsan ya nefsanî duygularıyla veya Rahmanî duygularıyla hayatını yaşar. Nefsanî duyguların kaynağı şeytan ve nefistir. İnsan bu kaynakların yönlendirdiği duyguların esiri olarak hayatını devam ettirir fakat kendini özgür zanneder. Çünkü ölçüsüz ve sınırsız bir hayat sürmektedir. Hâlbuki o, nefsinin ve şeytanın kölesidir.
Daha önceki makalelerimizde bahsi geçti; Batı'nın hayat telakkisini ifade ederken, "biz hürüz" diyen Batılı'nın haddizatında hür olmadığını, nefsanî ve şeytanî güçlerin esiri olduğunu ifade etmiştik.
Ama onlar bunu bilmediği için, yaşantılarını "hürriyet" kelimesiyle izah ediyorlar. Yanılıyorlar çünkü insanın hürriyeti bu anlamda değildir.
Bir de Rahmanî bir esaret veya kulluk dediğimiz kulvar vardır ki; O vadide insan yaptığı ibadet neticesinde elde ettiği manevi zevk ile asıl hürriyet halini yaşar.
Şimdi biz diyoruz ki; her iki halde de insan esir. Öyleyse, mutlak irade ve hak sahibi Allah varken, O'na kulluk etmek varken ne diye nefsine, şeytana kul olsun ki?
Hürriyet; başkasına zarar vermeden insanın istediği gibi yaşamasıdır diye tarif ediliyor. Fakat öyle fiiller var ki; başkasına zarar vermiyorsunuz ama zararınız kendinize oluyor. Kendi kendinize zarar veriyorsunuz, kendi nefsinize... Bu da hürriyet değildir.
İslamî manada hürriyet; her insanın kendi nefsine ve başkasına zarar vermeden yaşamasıdır.
Mesela uyuşturucu kullanan bir insanın asıl zararı kendisinedir. İnsanı hayatından eden bir davranış stili, bir eylem nasıl hürriyet olabilir ki?
Bu, çok ciddi bir kalbî hastalığın insanı istila etmesidir. Yine içki ve kumar müptelası olanların durumu bundan farkı değildir.
Görünüşte hürdürler ama öyle duyguların esiridirler ki yaşadıkları bir hayatları yoktur. Onun için İslam literatüründe hürriyet; hem kendinize, hem başkasına zarar vermeden yaşadığınız hayat tarzına denir.
Peki, bunun olması için ne olması lazım?
Mutlak manada insanın, kendini, Allah'a kul kabul etmesi lazım. Bu olursa yani insan Allah'ı andıkça, Allah'a takarrub ettikçe, O'na yaklaştıkça Allah da, ona yaklaşır.
Kul Allah'a teveccüh ettiği zaman Allah da ona nazar eder; kalbine bakar. "Ben, yere göğe sığmam. Mü'min kulumun kalbine sığarım" buyuruyor Cenab-ı Hak.
"Kalp temizliği" işte böyle oluşur. Her şeyini Allah'a endekslemek, O'nun rızası istikametinde hayatını devam ettirmektir.
Bu yapıldığında, Allah, kulunun misafiri olur. Tabir-i caizse kul, Allah'ı, kendi gönlünde sever. İnsanın Allah'ı sevmesi, Allah'ın, kulunun kalbinde Kendi Zâtını sevmesidir. Çünkü sevgi de O'ndan, kula ait bir şey yok. İşte bu hale insanın kavuşmasına hürriyet denir.
Hürriyet bir sevdadır. Büyük bir huzurdur, saadettir, mutluluktur. Bütün dünyayı yok görmektir. Onun için mü'minin sevdası boyut itibariyle çok büyük, huzuru anlatılmayacak derecede derindir…
Melik peygamber mi, kul peygamber mi?
Kulluk makamı çok üstün bir makamdır. Resûlullah Efendimize (s.a.a.) "Melik peygamber mi olmak istersin, kul peygamber mi?" diye sorulduğunda, "Kul peygamber olmak isterim" diye cevaplıyor.
Melik nedir? Bir topluluğun hakimidir. Ama kulluk öyle mi? Allah'a kul olursun, O'nun tecellisine erersin, bütün kâinatın şahı olursun, padişahı olursun. Birisi görünüşte debdebeli bir makam. Diğeri ise hakikatte...
Kulluk, esasen insanın kendini Allah'a satmasıdır. Ne mukabili Allah'a satmasıdır? O'nu alma mukabili...
İnsan bir şey vererek bir şeyi satın alır. Kul kendini vererek Allah'ı alırsa, sahibi Allah olur. Düşünün ki Allah kuluna sahip; o kul ne ister de sahip olmaz...
Son olarak deriz ki; insan, farkı bu kadar net iki tercih arasında serbest bırakılmıştır. Ya yanlışı tercih edecek; dünyasını ve ahiretini kaybedecektir ya da doğru tercihle dünyasını da ahiretini de mamur edecektir.
Allah cümlemizi kulluk zevkini doya doya yaşayanlardan eylesin.
(Prof. Dr. Haydar Baş, İcmal Dergisi Haziran 2015)
(Prof. Dr. Haydar Baş, İcmal Dergisi Haziran 2015)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Prof. Dr. Haydar Baş / diğer yazıları
- Global güçlerin Türkiye'yi bölme manevraları I / 09.05.2025
- Küresel soygun / 08.05.2025
- Genç nüfus ve geleceğimiz / 07.05.2025
- Vatandaşını ihraç eden Türkiye / 06.05.2025
- İttifak mı, çatışma mı? / 05.05.2025
- Terör nasıl son bulur? / 04.05.2025
- Halkın çağrısına uy! / 03.05.2025
- Tarih tekerrürden ibarettir / 02.05.2025
- Hakların verilemeyeceği bir 1 Mayıs daha / 01.05.2025
- Bugün olması gereken de aynı birliktir / 30.04.2025
- Küresel soygun / 08.05.2025
- Genç nüfus ve geleceğimiz / 07.05.2025
- Vatandaşını ihraç eden Türkiye / 06.05.2025
- İttifak mı, çatışma mı? / 05.05.2025
- Terör nasıl son bulur? / 04.05.2025
- Halkın çağrısına uy! / 03.05.2025
- Tarih tekerrürden ibarettir / 02.05.2025
- Hakların verilemeyeceği bir 1 Mayıs daha / 01.05.2025
- Bugün olması gereken de aynı birliktir / 30.04.2025