Güya kendisine gazeteci süsü vermiş olan iki adet zavallının son dönemlerde adeta kudurmuş it gibi Atatürkçülere yönelik taarruz etmesine, elbette ki bende bir Atatürkçü gazeteci olarak sessiz kalamazdım.
Bu zavallı iki sakallı sözde gazeteci kılıklı tipsizlerin hedefinde ise, BTP'nin Atatürkçü Genel Başkanı Hüseyin Baş vardı.
Bu sakallıların birisi soldan, diğeri ise sağ cenahtan.
Aslına bakılırsa ben bu sağ-sol kavramlarına, fena şekilde gıcık oluyorum.
Ne sağı, ne solu kardeşim!
Ya millisindir, ya da gayri millisindir.
Toplumu karpuz dilimi gibi ayırmak suretiyle ve uyduruk kavramlarla bölük pörçük kategorize edenlerin, Allah belasını versin.
Aynı şekilde, yok Türkiye'de şu kadar etnik gurup varmış, yetmez biraz daha ilaveyle bu kadar etnik gurup varmış şeklinde cümle kuranların, asla milli olduğuna inanmadığım gibi, bu isimlerin mutlaka paranteze alınması gerektiğini düşünüyorum.
İşleri güçleri Cumhuriyet ve Atatürk devrimlerinin altının oyulması.
Soldan gibi görünen sakallıyı, saflığınıza denk gelir Atatürkçü zannedersiniz.
Sağcı gibi görüneni ise, güya dindarmış gibi sanabilirsiniz.
Zaten bu tipsiz şahsiyet, sözde bir İslami kanalda havlayıp duruyor.
İzleyen var mı? Tabi ki yok.
Diğeri ise, YouTube kanalizasyon kanalından kamera karşısına geçip, oradan uluyup duruyor.
O nu izleyen var mı? Elbette ki yok.
İzleyenlerin de aklına şaşarım zaten.
O kadar zır cahil iki insan görmedim.
Bu kadar Atatürk ve Cumhuriyet'e düşman olmaya, pes doğrusu.
Siz bunların Hüseyin Baş'a muhalefet ettiğini mi zannediyorsunuz*
Vallahi o iki tipsiz ve onlar gibilerin hedefinde, Türkiye'nin tam bağımsızlığı ve Atatürk Cumhuriyeti vardır.
İkisinin buluştuğu ortak nokta aynı.
Hüseyin Baş neden bu kadar katı bir Atatürk sevdalısı.
Niçin 'Tam bağımsız Türkiye' deyip duruyor.
Neden yeraltı madenlerinin devletleştirilmesinden ve milletin hizmetine sunulmasından, hiç durmaksızın söz ediyor.
Özelleştirmelere neden karşı Hüseyin Baş.
Niçin emekli ve asgari ücretlilerin maaşlarının, Avrupa standartlarında olması gerektiğine dikkat çekiyor.
Hüseyin Baş neden sürekli Anıtkabir'e gidiyor ve ATA'sına dua ediyor.
Adamların rahatsızlığına bakar mısınız!
Hüseyin Baş bu idealleri savunmak ve temsilcisi olmak için siyaset yaptığını söylüyor.
O da merhum babası Haydar Baş gibi, "Atatürk Vatandır" diyor.
Bir Türk evladı bunların hangisinden rahatsız olabilir?
Bunlardan rahatsız olana Müslüman denir mi?
İkinize ithafen söylüyorum.
Bu ülkede çok değil, 15 sene önce bırakın Atatürk'ten bahsetmeyi, Türk bayrağı bile neredeyse kutlamalardan kaldırılacaktı.
Atatürk bayrağı asmak veya bulundurmak, uyuşturucu bulundurmak gibi sakıncalı görülüyordu.
Özellikle de Atatürk'ün partisi olduğunu söyleyen CHP'lilerin bile, ağızlarına asla Atatürk'ü almadıkları bir dönemden geçtik.
İşte neydi efendim, açılım saçılım, falan filan saçmalıklarının olduğu günlerden bahsediyorum.
Ama o günlerde ve ömrünün her saniyesinde Atatürk'ü bütün dünyaya haykıran ve asla bir adım bile geri atmayan yiğit insan kimdi hatırlayınız lütfen.
Prof. Dr. Haydar Baş beydi.
Atatürk'ten bahsedilmesinin suç sayıldığı o dönemde, bir tek o, Türkiye'nin bütün il ve ilçelerinde, "Atatürk Vatandır" sempozyumları yapmıştı.
İşte Hüseyin Baş beyde bu ruhu dipdiri canlı tutmaya ant içmiş, yürekli ve kararlı bir siyasetçidir.
Kanallarınızdan havlamanıza gerek yok.
Sizi artık Türk gençleri izlemiyor görmüyor ve hatta, adam yerine bile koymuyor.
Tamam mı sakallı beyler.
Yazı uzun olacak ama, okumasanız da canınız sağ olsun.
Bakınız Atatürk zamanında, ona karşı sert muhalefet eden iki gazeteci vardı.
Zekeriya Sertel ve Refik Halit Karay.
Bu iki ismin bugün ki iki sakallı ile benzerliği ise, aynı şekilde birisi sağdan, diğeri ise soldandı.
Kurtuluş savaşı boyunca ve Atatürk şehit edilinceye kadar bu iki gazetecinin muhalefeti hep devam etmişti.
Ne var ki, Atatürk'ün aramızdan ayrılmasından sonra bunlardan Zekeriya Sertel, şu itiraflarda bulunacaktı:
"Atatürk'ün ölümü geniş halk yığınları arasında derin bir keder yaratmıştı. Memleketin yüreği durmuştu.
Halkın Atatürk'ü ne kadar çok sevdiği şimdi daha iyi belli oluyordu. Eşimle birlikte töreni daha iyi görebilmek için Yeni Camii minarelerinden birinin şerefesine çıkmıştık.
Tabutun arkasından tekbir sesleri, ilahiler ve hıçkırıklar yükseliyordu. Bütün millet ağlıyordu. Bu hazin manzarayı seyrederken, Atatürk'ün son 15 yıllık hayatı bir sinema filmi gibi gözlerimin önünden geçti.
O vakit vicdanımla bir hesaplaşma yapma gereğini duydum. Sağlığında biz bu adama karşı "Hürriyet ve demokrasi savaşı" yapmıştık! Onu demokrasi ve hürriyet getirmediği için adeta suçlu sayıyorduk! Onun hareketlerini diktatörce buluyorduk.
Çünkü o vakit ormanın içindeydik. Ağaçları görüyorduk ama ormanı bütün büyüklüğü ile göremiyorduk.
Şimdi, geçenleri daha aydın görüyordum.
Atatürk büyük devrimler yapmıştı. Halife ve padişahtan yana olanlar ona cephe almıştı. İttihatçılar ona karşı suikast düzenlemişti.
Emperyalistler de memleket içinde isyanlar çıkarmıştı.
İstanbul'da bütün halifeci, padişahçı, gerici basın, Atatürk'e karşı yaylım ateşi açmıştı. Bütün bu koşullar içinde hürriyet ve demokrasi gelişebilir miydi?
Tersine, devrim düşmanlarına karşı az çok sert davranmak gerekir. Atatürk de iç ve dış düşmanlara karşı tedbirli ve ihtiyatlı bulunmak ihtiyacındaydı. Böyle olmakla beraber Hitler ve Mussolini biçiminde bir diktatörlüğe gitmedi.
Büyük adamlar ancak ölümlerinden sonra anlaşılır. Atatürk de, bütün ölçüleriyle şimdi anlaşılmaya başlanmıştır."
İşte okudunuz.
Ve diğer muhalif gazeteci Refik Halit Karay'ın benzer şekilde itirafları:
"Eski ve yeni hiçbir nesle hoş görünmek için çırpınmayan bir adamım. Zaten yaşım da beni o külfetlerden kurtarmaktadır. Unumu elemiş, eleğimi asmışım. Ne siyasi, ne de edebi bir isteğim kaldı.
Siyaset, yalancı pehlivan üretilen bir fideliktir. Ya da mermer ve tunç yerine mukavvadan heykeller yapılan bir atölye, balmumundan garip ve biçimsiz karnaval kuklaları yetiştiren bir imalathanedir.
Arada, bir büyük adam da karışır içlerine.
Bir teki, Atatürk hariç, çoktandır memleketimizde büyük adam yetişmemiştir.
Benim veya başkalarının anılarını okuyanlar ne devlerin cüce haline geldiğini, nasıl mum gibi eridiklerini, kardan yapılmış aslanlar gibi bir kucak çamurdan ibaret kaldıklarını görmüşlerdir.
Dev kalan kaç kişi var içlerinde?
Ömrüm boyunca tanıdıklarım arasında Atatürk'ten başka cüceleşmeyen dev yok.
Şimdi düşünüyorum, bir Mustafa Kemal çıkıp milli şuur ve şerefimizi tazelemiştir.
Atatürk ömrümüz boyunca bizi kan ağlamaktan kurtarmıştır."
Demek istediğim şu:
Sizde tıpkı bu iki pişman olmuş muhalif gazeteciler gibi, gün gelecek "Hüseyin Baş ne kadarda haklıymış" diyeceksiniz.
Umarım bu hakikatleri itiraf etmek size nasip olur!
Bu zavallı iki sakallı sözde gazeteci kılıklı tipsizlerin hedefinde ise, BTP'nin Atatürkçü Genel Başkanı Hüseyin Baş vardı.
Bu sakallıların birisi soldan, diğeri ise sağ cenahtan.
Aslına bakılırsa ben bu sağ-sol kavramlarına, fena şekilde gıcık oluyorum.
Ne sağı, ne solu kardeşim!
Ya millisindir, ya da gayri millisindir.
Toplumu karpuz dilimi gibi ayırmak suretiyle ve uyduruk kavramlarla bölük pörçük kategorize edenlerin, Allah belasını versin.
Aynı şekilde, yok Türkiye'de şu kadar etnik gurup varmış, yetmez biraz daha ilaveyle bu kadar etnik gurup varmış şeklinde cümle kuranların, asla milli olduğuna inanmadığım gibi, bu isimlerin mutlaka paranteze alınması gerektiğini düşünüyorum.
İşleri güçleri Cumhuriyet ve Atatürk devrimlerinin altının oyulması.
Soldan gibi görünen sakallıyı, saflığınıza denk gelir Atatürkçü zannedersiniz.
Sağcı gibi görüneni ise, güya dindarmış gibi sanabilirsiniz.
Zaten bu tipsiz şahsiyet, sözde bir İslami kanalda havlayıp duruyor.
İzleyen var mı? Tabi ki yok.
Diğeri ise, YouTube kanalizasyon kanalından kamera karşısına geçip, oradan uluyup duruyor.
O nu izleyen var mı? Elbette ki yok.
İzleyenlerin de aklına şaşarım zaten.
O kadar zır cahil iki insan görmedim.
Bu kadar Atatürk ve Cumhuriyet'e düşman olmaya, pes doğrusu.
Siz bunların Hüseyin Baş'a muhalefet ettiğini mi zannediyorsunuz*
Vallahi o iki tipsiz ve onlar gibilerin hedefinde, Türkiye'nin tam bağımsızlığı ve Atatürk Cumhuriyeti vardır.
İkisinin buluştuğu ortak nokta aynı.
Hüseyin Baş neden bu kadar katı bir Atatürk sevdalısı.
Niçin 'Tam bağımsız Türkiye' deyip duruyor.
Neden yeraltı madenlerinin devletleştirilmesinden ve milletin hizmetine sunulmasından, hiç durmaksızın söz ediyor.
Özelleştirmelere neden karşı Hüseyin Baş.
Niçin emekli ve asgari ücretlilerin maaşlarının, Avrupa standartlarında olması gerektiğine dikkat çekiyor.
Hüseyin Baş neden sürekli Anıtkabir'e gidiyor ve ATA'sına dua ediyor.
Adamların rahatsızlığına bakar mısınız!
Hüseyin Baş bu idealleri savunmak ve temsilcisi olmak için siyaset yaptığını söylüyor.
O da merhum babası Haydar Baş gibi, "Atatürk Vatandır" diyor.
Bir Türk evladı bunların hangisinden rahatsız olabilir?
Bunlardan rahatsız olana Müslüman denir mi?
İkinize ithafen söylüyorum.
Bu ülkede çok değil, 15 sene önce bırakın Atatürk'ten bahsetmeyi, Türk bayrağı bile neredeyse kutlamalardan kaldırılacaktı.
Atatürk bayrağı asmak veya bulundurmak, uyuşturucu bulundurmak gibi sakıncalı görülüyordu.
Özellikle de Atatürk'ün partisi olduğunu söyleyen CHP'lilerin bile, ağızlarına asla Atatürk'ü almadıkları bir dönemden geçtik.
İşte neydi efendim, açılım saçılım, falan filan saçmalıklarının olduğu günlerden bahsediyorum.
Ama o günlerde ve ömrünün her saniyesinde Atatürk'ü bütün dünyaya haykıran ve asla bir adım bile geri atmayan yiğit insan kimdi hatırlayınız lütfen.
Prof. Dr. Haydar Baş beydi.
Atatürk'ten bahsedilmesinin suç sayıldığı o dönemde, bir tek o, Türkiye'nin bütün il ve ilçelerinde, "Atatürk Vatandır" sempozyumları yapmıştı.
İşte Hüseyin Baş beyde bu ruhu dipdiri canlı tutmaya ant içmiş, yürekli ve kararlı bir siyasetçidir.
Kanallarınızdan havlamanıza gerek yok.
Sizi artık Türk gençleri izlemiyor görmüyor ve hatta, adam yerine bile koymuyor.
Tamam mı sakallı beyler.
Yazı uzun olacak ama, okumasanız da canınız sağ olsun.
Bakınız Atatürk zamanında, ona karşı sert muhalefet eden iki gazeteci vardı.
Zekeriya Sertel ve Refik Halit Karay.
Bu iki ismin bugün ki iki sakallı ile benzerliği ise, aynı şekilde birisi sağdan, diğeri ise soldandı.
Kurtuluş savaşı boyunca ve Atatürk şehit edilinceye kadar bu iki gazetecinin muhalefeti hep devam etmişti.
Ne var ki, Atatürk'ün aramızdan ayrılmasından sonra bunlardan Zekeriya Sertel, şu itiraflarda bulunacaktı:
"Atatürk'ün ölümü geniş halk yığınları arasında derin bir keder yaratmıştı. Memleketin yüreği durmuştu.
Halkın Atatürk'ü ne kadar çok sevdiği şimdi daha iyi belli oluyordu. Eşimle birlikte töreni daha iyi görebilmek için Yeni Camii minarelerinden birinin şerefesine çıkmıştık.
Tabutun arkasından tekbir sesleri, ilahiler ve hıçkırıklar yükseliyordu. Bütün millet ağlıyordu. Bu hazin manzarayı seyrederken, Atatürk'ün son 15 yıllık hayatı bir sinema filmi gibi gözlerimin önünden geçti.
O vakit vicdanımla bir hesaplaşma yapma gereğini duydum. Sağlığında biz bu adama karşı "Hürriyet ve demokrasi savaşı" yapmıştık! Onu demokrasi ve hürriyet getirmediği için adeta suçlu sayıyorduk! Onun hareketlerini diktatörce buluyorduk.
Çünkü o vakit ormanın içindeydik. Ağaçları görüyorduk ama ormanı bütün büyüklüğü ile göremiyorduk.
Şimdi, geçenleri daha aydın görüyordum.
Atatürk büyük devrimler yapmıştı. Halife ve padişahtan yana olanlar ona cephe almıştı. İttihatçılar ona karşı suikast düzenlemişti.
Emperyalistler de memleket içinde isyanlar çıkarmıştı.
İstanbul'da bütün halifeci, padişahçı, gerici basın, Atatürk'e karşı yaylım ateşi açmıştı. Bütün bu koşullar içinde hürriyet ve demokrasi gelişebilir miydi?
Tersine, devrim düşmanlarına karşı az çok sert davranmak gerekir. Atatürk de iç ve dış düşmanlara karşı tedbirli ve ihtiyatlı bulunmak ihtiyacındaydı. Böyle olmakla beraber Hitler ve Mussolini biçiminde bir diktatörlüğe gitmedi.
Büyük adamlar ancak ölümlerinden sonra anlaşılır. Atatürk de, bütün ölçüleriyle şimdi anlaşılmaya başlanmıştır."
İşte okudunuz.
Ve diğer muhalif gazeteci Refik Halit Karay'ın benzer şekilde itirafları:
"Eski ve yeni hiçbir nesle hoş görünmek için çırpınmayan bir adamım. Zaten yaşım da beni o külfetlerden kurtarmaktadır. Unumu elemiş, eleğimi asmışım. Ne siyasi, ne de edebi bir isteğim kaldı.
Siyaset, yalancı pehlivan üretilen bir fideliktir. Ya da mermer ve tunç yerine mukavvadan heykeller yapılan bir atölye, balmumundan garip ve biçimsiz karnaval kuklaları yetiştiren bir imalathanedir.
Arada, bir büyük adam da karışır içlerine.
Bir teki, Atatürk hariç, çoktandır memleketimizde büyük adam yetişmemiştir.
Benim veya başkalarının anılarını okuyanlar ne devlerin cüce haline geldiğini, nasıl mum gibi eridiklerini, kardan yapılmış aslanlar gibi bir kucak çamurdan ibaret kaldıklarını görmüşlerdir.
Dev kalan kaç kişi var içlerinde?
Ömrüm boyunca tanıdıklarım arasında Atatürk'ten başka cüceleşmeyen dev yok.
Şimdi düşünüyorum, bir Mustafa Kemal çıkıp milli şuur ve şerefimizi tazelemiştir.
Atatürk ömrümüz boyunca bizi kan ağlamaktan kurtarmıştır."
Demek istediğim şu:
Sizde tıpkı bu iki pişman olmuş muhalif gazeteciler gibi, gün gelecek "Hüseyin Baş ne kadarda haklıymış" diyeceksiniz.
Umarım bu hakikatleri itiraf etmek size nasip olur!
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Hacı Gaydan / diğer yazıları
- Zavallı iki sakallı tipsiz / 25.11.2025
- Ordu süreçten rahatsız / 24.11.2025
- İmralı’ya değil, Türk milletine sorun / 21.11.2025
- Dini kullanan HAİNLER! / 19.11.2025
- İsrail KKTC’yi işgale hazırlanıyor / 18.11.2025
- Seni sevmeyene Türk ve Müslüman denemez / 17.11.2025
- “Kürt sorunu” var diyen bölücüdür! / 12.11.2025
- Atatürk’ü anlatmak ve anlamak / 11.11.2025
- Yüce divan kurulacak / 10.11.2025
- Atlantik çökerken, Asya yükseliyor / 07.11.2025
- Ordu süreçten rahatsız / 24.11.2025
- İmralı’ya değil, Türk milletine sorun / 21.11.2025
- Dini kullanan HAİNLER! / 19.11.2025
- İsrail KKTC’yi işgale hazırlanıyor / 18.11.2025
- Seni sevmeyene Türk ve Müslüman denemez / 17.11.2025
- “Kürt sorunu” var diyen bölücüdür! / 12.11.2025
- Atatürk’ü anlatmak ve anlamak / 11.11.2025
- Yüce divan kurulacak / 10.11.2025
- Atlantik çökerken, Asya yükseliyor / 07.11.2025




















































































