Avrupa Parlamentosu da AB de yıllardır kendisinden bekleneni ortaya koyuyor.
Malum, Avrupa Palementosu (AP), Hollandalı Türkiye raportörü Kati Piri'nin hazırladığı "Türkiye ile müzakerelerin askıya alınmasını" teklif eden raporu oyladı ve 477'ye 64 gibi ezici bir oyla kabul etti.
AP'nin bu kararıyla, Türkiye'nin AB serüveninin başladığı 31 Temmuz 1959 yılından bu yana, yani 58 yıldır kapıda bekletilmemiz arasında elbette ki bir çelişki yok.
Esasen burada AB'nin Türkiye hakkında son derece "kararlı" olduğunu görüyoruz.
Ve kararı, müzakere etse de, masaya otursa da, yeşil ışık yaktığını zannetsek de hiçbir zaman değişmedi ve asla değişmeyecek.
Bu gerçeğe rağmen, siyasilerimizin hala "AB kararını vermelidir, Türk milleti bunu beklemektedir" tarzındaki açıklamalarını anlamak gerçekten çok zor.
Proje sahibi olmamanın çaresizliğiyle oluşan bir akıl tutulması herhalde?
Yıllarca "AB, aş ve iş kapısıdır", "AB medeniyet projesidir", "AB olmadan olmaz" diyerek Türk milletine hiç yaşanmayacak bir AB hayali sundular. Elbette ki bu konuda viraj almanın, bunun yanlışlığını ortaya koymanın millet nezdinde bir faturası var.
Dahası, artık AB ile yol yürümeyeceğiz demek için de "Bundan sonraki rotamız nedir?" sorusunun cevabını vermeniz gerekiyor.
Bir hayali göstererek milletten oy almak kolay, ama özellikle de Türkiye'de proje ile çözüm ile siyaset yapmak, millete hizmet amacıyla adım atmak çok zor?
Ayağınıza dolanan o kadar diken, taş ve nice engeller oluyor ki?
Ama AB, ABD, IMF dediğiniz zaman, milleti kandırabildiğinizde önünüze halılar seriliyor, küresel sömürücüler kesenin ağzını sizler için açıyor, sizden koparabildikleri kadar taviz koparıyorlar; kopardıkça da size kapı açık tutuluyor ama?
Aması var işte? Bu işin bir miadı var.
Bu şekilde iktidarda olabilmek kolay ama iktidarda kalabilmek milli olmayı, proje sahibi olmayı gerektirir, millete hizmet etmeyi gerektirir.
Hem taviz hem de millete gerçek anlamda hizmet aynı anda asla olmaz.
Taviz veriyorsan, ancak senden taviz isteyenlere hizmet edebilirsin, çünkü onların sonsuz ihtiraslarını tatmin etmek mümkün değil. Onlar senden vatanını istiyorlar, bayrağını, madenlerini, namusunu istiyorlar, milletini bu coğrafyadan söküp atmak istiyorlar.
Bu koşullarda milleti memnun edebilmek mümkün müdür?
Milleti memnun edecek icraatları ortaya koymanı ise senden taviz isteyenler istemez.
Millete gerçek anlamda hizmet ancak tam bağımsız bir karakterle, bir duruşla ve milli projelerle mümkündür. Ve ilelebet kalıcı olan iktidar da budur.
İşte Mustafa Kemal Atatürk böyle bir iktidara sahip olduğu için hala dönüp dolaşıp onu yad ediyoruz, saygıyla, hürmetle, özlemle anıyoruz.
Prof. Dr. Haydar Baş'ın 3 Temmuz 2017 tarihli "Yine AB serüveni" başlıklı yazısını mutlaka okuyun. Orada, AB'nin yıllardır bizi neden kapıda süründürdüğünü, neden bizi almayacağını delilleriyle görebileceğiniz gibi, AB'nin dağılan bir birlik olarak içine girilmeye değer bir birlik olmadığını da delilleriyle göreceksiniz. Tabii ki görene, köre ne?
Sayın Baş, yazısında, "Dağılma noktasında dahi inancını savunarak Türkleri istemeyen raporlar yazılıyor" diyor. Yani Haçlı Batı'nın Müslüman Türk düşmanlığı öylesi bir boyutta ki, Titanik gibi batarken bile seni gemisine almıyor.
Prof. Dr. Baş, yazısının sonunda, "Devlet adamlığı hatayı kabul edip geri adım atmayı da gerektirmez mi?" diyerek siyasilerimize yol gösterirken, bir devlet adamının nasıl olması gerektiğini de şu cümlelerle ifade ediyor:
"Bir devlet adamının en önemli vasfı, herhalde geleceği görerek devlet ve millet yararına icraatları 10 sene, 20 sene öncesinden hayata geçirebilmek olsa gerek?"
Yani hem öngörü sahibi olabilmek, hem de bu doğru öngörüler çerçevesinde doğru icraatları ortaya koyabilmek?
Söyler misiniz bu özellik, 1970'lerden bu yana "AB bizi asla almayacak", 2000'li yılların başında "AB 15 yıl içinde dağılacak" diyen, Milli Ekonomi Modeli ve Milli Devlet tezi gibi dünya çapında milli çözümleri olan Prof. Dr. Haydar Baş dışında kimde var?
Malum, Avrupa Palementosu (AP), Hollandalı Türkiye raportörü Kati Piri'nin hazırladığı "Türkiye ile müzakerelerin askıya alınmasını" teklif eden raporu oyladı ve 477'ye 64 gibi ezici bir oyla kabul etti.
AP'nin bu kararıyla, Türkiye'nin AB serüveninin başladığı 31 Temmuz 1959 yılından bu yana, yani 58 yıldır kapıda bekletilmemiz arasında elbette ki bir çelişki yok.
Esasen burada AB'nin Türkiye hakkında son derece "kararlı" olduğunu görüyoruz.
Ve kararı, müzakere etse de, masaya otursa da, yeşil ışık yaktığını zannetsek de hiçbir zaman değişmedi ve asla değişmeyecek.
Bu gerçeğe rağmen, siyasilerimizin hala "AB kararını vermelidir, Türk milleti bunu beklemektedir" tarzındaki açıklamalarını anlamak gerçekten çok zor.
Proje sahibi olmamanın çaresizliğiyle oluşan bir akıl tutulması herhalde?
Yıllarca "AB, aş ve iş kapısıdır", "AB medeniyet projesidir", "AB olmadan olmaz" diyerek Türk milletine hiç yaşanmayacak bir AB hayali sundular. Elbette ki bu konuda viraj almanın, bunun yanlışlığını ortaya koymanın millet nezdinde bir faturası var.
Dahası, artık AB ile yol yürümeyeceğiz demek için de "Bundan sonraki rotamız nedir?" sorusunun cevabını vermeniz gerekiyor.
Bir hayali göstererek milletten oy almak kolay, ama özellikle de Türkiye'de proje ile çözüm ile siyaset yapmak, millete hizmet amacıyla adım atmak çok zor?
Ayağınıza dolanan o kadar diken, taş ve nice engeller oluyor ki?
Ama AB, ABD, IMF dediğiniz zaman, milleti kandırabildiğinizde önünüze halılar seriliyor, küresel sömürücüler kesenin ağzını sizler için açıyor, sizden koparabildikleri kadar taviz koparıyorlar; kopardıkça da size kapı açık tutuluyor ama?
Aması var işte? Bu işin bir miadı var.
Bu şekilde iktidarda olabilmek kolay ama iktidarda kalabilmek milli olmayı, proje sahibi olmayı gerektirir, millete hizmet etmeyi gerektirir.
Hem taviz hem de millete gerçek anlamda hizmet aynı anda asla olmaz.
Taviz veriyorsan, ancak senden taviz isteyenlere hizmet edebilirsin, çünkü onların sonsuz ihtiraslarını tatmin etmek mümkün değil. Onlar senden vatanını istiyorlar, bayrağını, madenlerini, namusunu istiyorlar, milletini bu coğrafyadan söküp atmak istiyorlar.
Bu koşullarda milleti memnun edebilmek mümkün müdür?
Milleti memnun edecek icraatları ortaya koymanı ise senden taviz isteyenler istemez.
Millete gerçek anlamda hizmet ancak tam bağımsız bir karakterle, bir duruşla ve milli projelerle mümkündür. Ve ilelebet kalıcı olan iktidar da budur.
İşte Mustafa Kemal Atatürk böyle bir iktidara sahip olduğu için hala dönüp dolaşıp onu yad ediyoruz, saygıyla, hürmetle, özlemle anıyoruz.
Prof. Dr. Haydar Baş'ın 3 Temmuz 2017 tarihli "Yine AB serüveni" başlıklı yazısını mutlaka okuyun. Orada, AB'nin yıllardır bizi neden kapıda süründürdüğünü, neden bizi almayacağını delilleriyle görebileceğiniz gibi, AB'nin dağılan bir birlik olarak içine girilmeye değer bir birlik olmadığını da delilleriyle göreceksiniz. Tabii ki görene, köre ne?
Sayın Baş, yazısında, "Dağılma noktasında dahi inancını savunarak Türkleri istemeyen raporlar yazılıyor" diyor. Yani Haçlı Batı'nın Müslüman Türk düşmanlığı öylesi bir boyutta ki, Titanik gibi batarken bile seni gemisine almıyor.
Prof. Dr. Baş, yazısının sonunda, "Devlet adamlığı hatayı kabul edip geri adım atmayı da gerektirmez mi?" diyerek siyasilerimize yol gösterirken, bir devlet adamının nasıl olması gerektiğini de şu cümlelerle ifade ediyor:
"Bir devlet adamının en önemli vasfı, herhalde geleceği görerek devlet ve millet yararına icraatları 10 sene, 20 sene öncesinden hayata geçirebilmek olsa gerek?"
Yani hem öngörü sahibi olabilmek, hem de bu doğru öngörüler çerçevesinde doğru icraatları ortaya koyabilmek?
Söyler misiniz bu özellik, 1970'lerden bu yana "AB bizi asla almayacak", 2000'li yılların başında "AB 15 yıl içinde dağılacak" diyen, Milli Ekonomi Modeli ve Milli Devlet tezi gibi dünya çapında milli çözümleri olan Prof. Dr. Haydar Baş dışında kimde var?
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Murat Çabas / diğer yazıları
- Yüksek faizle üretim ekonomisi olmaz, işsizlik azalmaz! / 31.05.2025
- ‘Anayasanın hangi maddesi?’ dendiğinde İmralı’dan ses geliyor / 30.05.2025
- Siyasetin gündemi farklı, milletin gündemi farklı... / 29.05.2025
- Dedeağaç’taki NATO tatbikatı, milli güvenlik sorunu / 28.05.2025
- BOP’a göre demokrasi, ‘parçalamak’ demek / 27.05.2025
- Suriye aynasında Türkiye’yi görebilmek! / 24.05.2025
- Milyonlarca gencimiz boşta geziyor / 21.05.2025
- 19 Mayıs: Türk milletinin umudunun yeşerdiği gün / 20.05.2025
- Korucularımıza çok şeyler borçluyuz / 17.05.2025
- Terör örgütünden fesih yorumu: Demokratik konfederalizm / 16.05.2025
- ‘Anayasanın hangi maddesi?’ dendiğinde İmralı’dan ses geliyor / 30.05.2025
- Siyasetin gündemi farklı, milletin gündemi farklı... / 29.05.2025
- Dedeağaç’taki NATO tatbikatı, milli güvenlik sorunu / 28.05.2025
- BOP’a göre demokrasi, ‘parçalamak’ demek / 27.05.2025
- Suriye aynasında Türkiye’yi görebilmek! / 24.05.2025
- Milyonlarca gencimiz boşta geziyor / 21.05.2025
- 19 Mayıs: Türk milletinin umudunun yeşerdiği gün / 20.05.2025
- Korucularımıza çok şeyler borçluyuz / 17.05.2025
- Terör örgütünden fesih yorumu: Demokratik konfederalizm / 16.05.2025