ABD ve İngiltere'nin düzenlediği saldırı ilk haftasını geride bırakırken Irak halkının haklı direnişi vargücüyle devam ediyor.
Kayıpları üç haneli sayılara yaklaşan işgalci güçler, bir yandan dünyaya insan hakları dersleri verirken, diğer yandan da masum Irak halkına soykırım gerçekleştirmeyi ihmal etmiyor. Her fırsatta sivil halkın yaşamlarının korunması için ellerinden geleni yaptıklarını söyleyen ABD ve yandaşları, çoluk çocuk demeden birçok masum insanın canına kastetmekten bir an olsun çekinmiyor.
Dünya medyasında şok etkisi yapan katledilmiş masum Iraklıların görüntülerine de bir kılıf uyduruyor Pentagon. "Iraklı teröristler (!) sivil halk kılığına girerek bize pusu kuruyorlar." Pentagon bu açıklamasıyla yaptığı "soykırımı" adeta bir "nefis-i müdafaaya" çevirmeye çalışıyor. Yani ölen Iraklı sivillerin suçu, işgalci güçler için "potansiyel bir tehdit unsuru" oluşturmaları. Yani o ülkede "var olmaları". Yani "insan" olmaları.
Kendi esir aldığı Iraklılara yaptığı muameleyi gözardı ederek Irak'ın savaş esirleriyle çektiği görüntülerin Cenevre Antlaşması'na aykırı olduğunu iddia eden ABD, yapılan uluslararası antlaşmalara hangi persfektiften baktığını burada bir kez daha gözler önüne seriyor. "Antlaşmayı bozacak olan bir taraf varsa, o da benim" mantığı burada da işliyor.
Pentagon'dan gelen açıklamalarda Rusya da kendine düşen payı alıyor tabii. Elinde çatışmalarda ele geçirdikleri Rus yapımı silahlar olduğunu iddia ediyor ABD. Peki sadece Rus yapımı mı silahlar bulunuyor Irak'ta? Ya üzerinde "Made in USA" yazan silahlar. Onlardan hiç mi yok? Yoruma açık.
Sadece kendi teknolojisini test ederek bu işgale girişen koalisyon güçleri karşılaştıkları mukavemet karşısında da oldukça demoralize olmuş vaziyette. Girdikleri (giremedikleri) kentlerde halkın kendisine çiçek yerine mermi atması karşısındaki şaşkınlıkları, herhalde daha önceden Irak'taki alternatif güçlerden Irak halkı hakkında aldıkları yanlış istihbaratlar olsa gerek. Saddam'a vurdukları terörist damgasına o kadar kendilerini kaptırmışlar ki, Irak halkının göstermiş olduğu direniş neredeyse üzerlerinde şok etkisi yapmış durumda. Umm Kasr'ın düşmüş olduğu haberlerinin 5 gün önce gelmesine rağmen şehrin halen direniş içerisinde olması ise ABD açısından işin bir başka boyutu.
Geçirilen bir haftada sadece 160 km.lik çölü katedebilen ABD askerleri Bağdat'a yaklaşabilirlerse ne gibi tehditlerin kendilerini beklediğini herhalde az çok tahmin etmişlerdir. Devasa dikenli teller, kilometrelerce uzunluğundaki mayın tarlaları -ki bir mayının 2 saatte çıkarıldığını düşünürsek işgalci güçlerin bu alanda kendilerine yol açabilmeleri haftalar alabilir, içlerine petrol dökülmüş ve araçların kesinlikle içlerine giremeyeceği büyüklükte açılmış yanmayı bekleyen çukurlar, kapakları açıldığında koca bir şehri sular altında bırakabilecek barajlar, apartman büyüklüğündeki kum yığınakları, bir hafta sonra sıcaklığın 35 dereceye varacak olması, kum fırtınaları vs... Bunlar sadece Bağdat için düşünülmüş pasif tedbirler. Yani insana gerek duyulmadan gerçekleşen mukavemet yöntemleri. Koalisyon askerleri eğer bunları aşabilirse; işte o zaman Saddam'ın askerleriyle karşılaşabilecek. Ve çatışma o zaman başlayacak. Tabii aşabilirse...
Kayıpları üç haneli sayılara yaklaşan işgalci güçler, bir yandan dünyaya insan hakları dersleri verirken, diğer yandan da masum Irak halkına soykırım gerçekleştirmeyi ihmal etmiyor. Her fırsatta sivil halkın yaşamlarının korunması için ellerinden geleni yaptıklarını söyleyen ABD ve yandaşları, çoluk çocuk demeden birçok masum insanın canına kastetmekten bir an olsun çekinmiyor.
Dünya medyasında şok etkisi yapan katledilmiş masum Iraklıların görüntülerine de bir kılıf uyduruyor Pentagon. "Iraklı teröristler (!) sivil halk kılığına girerek bize pusu kuruyorlar." Pentagon bu açıklamasıyla yaptığı "soykırımı" adeta bir "nefis-i müdafaaya" çevirmeye çalışıyor. Yani ölen Iraklı sivillerin suçu, işgalci güçler için "potansiyel bir tehdit unsuru" oluşturmaları. Yani o ülkede "var olmaları". Yani "insan" olmaları.
Kendi esir aldığı Iraklılara yaptığı muameleyi gözardı ederek Irak'ın savaş esirleriyle çektiği görüntülerin Cenevre Antlaşması'na aykırı olduğunu iddia eden ABD, yapılan uluslararası antlaşmalara hangi persfektiften baktığını burada bir kez daha gözler önüne seriyor. "Antlaşmayı bozacak olan bir taraf varsa, o da benim" mantığı burada da işliyor.
Pentagon'dan gelen açıklamalarda Rusya da kendine düşen payı alıyor tabii. Elinde çatışmalarda ele geçirdikleri Rus yapımı silahlar olduğunu iddia ediyor ABD. Peki sadece Rus yapımı mı silahlar bulunuyor Irak'ta? Ya üzerinde "Made in USA" yazan silahlar. Onlardan hiç mi yok? Yoruma açık.
Sadece kendi teknolojisini test ederek bu işgale girişen koalisyon güçleri karşılaştıkları mukavemet karşısında da oldukça demoralize olmuş vaziyette. Girdikleri (giremedikleri) kentlerde halkın kendisine çiçek yerine mermi atması karşısındaki şaşkınlıkları, herhalde daha önceden Irak'taki alternatif güçlerden Irak halkı hakkında aldıkları yanlış istihbaratlar olsa gerek. Saddam'a vurdukları terörist damgasına o kadar kendilerini kaptırmışlar ki, Irak halkının göstermiş olduğu direniş neredeyse üzerlerinde şok etkisi yapmış durumda. Umm Kasr'ın düşmüş olduğu haberlerinin 5 gün önce gelmesine rağmen şehrin halen direniş içerisinde olması ise ABD açısından işin bir başka boyutu.
Geçirilen bir haftada sadece 160 km.lik çölü katedebilen ABD askerleri Bağdat'a yaklaşabilirlerse ne gibi tehditlerin kendilerini beklediğini herhalde az çok tahmin etmişlerdir. Devasa dikenli teller, kilometrelerce uzunluğundaki mayın tarlaları -ki bir mayının 2 saatte çıkarıldığını düşünürsek işgalci güçlerin bu alanda kendilerine yol açabilmeleri haftalar alabilir, içlerine petrol dökülmüş ve araçların kesinlikle içlerine giremeyeceği büyüklükte açılmış yanmayı bekleyen çukurlar, kapakları açıldığında koca bir şehri sular altında bırakabilecek barajlar, apartman büyüklüğündeki kum yığınakları, bir hafta sonra sıcaklığın 35 dereceye varacak olması, kum fırtınaları vs... Bunlar sadece Bağdat için düşünülmüş pasif tedbirler. Yani insana gerek duyulmadan gerçekleşen mukavemet yöntemleri. Koalisyon askerleri eğer bunları aşabilirse; işte o zaman Saddam'ın askerleriyle karşılaşabilecek. Ve çatışma o zaman başlayacak. Tabii aşabilirse...
Ender Karabulut / diğer yazıları
- Sistem yanlış / 08.12.2020
- "Ben PKK'yı bitireyim, sen Kürdistan'ı tanı" / 19.12.2007
- PKK'ya af devlet politikası mı? / 06.12.2007
- Kürt' sorunu mu, 'Terör' sorunu mu / 24.11.2007
- Erdoğan ABD'ye neden gitti? / 22.12.2006
- Tebrikler Paşam! / 09.12.2006
- 50 milyon "Ortaçağ" kafalı! / 07.12.2006
- Papa'ya tepkimiz(!) çok komik oldu / 01.12.2006
- Deniz bitti! / 30.11.2006
- Papa ne yaptı, biz ne yapıyoruz! / 29.11.2006
- "Ben PKK'yı bitireyim, sen Kürdistan'ı tanı" / 19.12.2007
- PKK'ya af devlet politikası mı? / 06.12.2007
- Kürt' sorunu mu, 'Terör' sorunu mu / 24.11.2007
- Erdoğan ABD'ye neden gitti? / 22.12.2006
- Tebrikler Paşam! / 09.12.2006
- 50 milyon "Ortaçağ" kafalı! / 07.12.2006
- Papa'ya tepkimiz(!) çok komik oldu / 01.12.2006
- Deniz bitti! / 30.11.2006
- Papa ne yaptı, biz ne yapıyoruz! / 29.11.2006