Prof. Dr. Haydar Baş Bey tarihi İstanbul mitingi sonrası dostlarıyla sohbet ederken, karanlık bir Türkiye fotoğrafı çizenlere şu cevabı veriyordu:
"Ben milletime güveniyorum. Bizi millet olarak, ülke olarak çok çeşitli hastalıklara düçar etmeye çalıştılar. Doğrusu belli şeyleri de başardılar. Ancak biz bir grip rahatsızlığı geçiriyoruz. Hamdolsun kanser değiliz. Ben milletimin ruhuna sinmiş İmanına güveniyorum.
Ülkemiz kurtulacaktır."
Doğrusu bu değerlendirme, Prof. Dr. Haydar Baş Bey için yeni değil. Pek çoğumuz için iç burkan 3. sınıf ülke konumuna düşürülmekten duyduğumuz karamsarlıkla, zaman zaman dert yandığımız anlarda Prof. Dr. Haydar Baş Bey hep o cümleyi söyledi;
"Ben Milletime güveniyorum."
Prof. Dr. Haydar Baş Bey'i aziz milleti haksız çıkarmadı.
İstanbul, İstanbul olduğundan bu yana herhalde ikinci kez görmediği bir atmosfer yaşadı Pazar günü. En az 300 bin kişilik bir insan seli, 300 bin bayrakla toplulukların en güzeli oldu. Ağızlarda "bu vatan bizimdir bizim kalacak" (sloganı değil) duası, ellerde Bayraklar Pof. Dr. Haydar Baş Bey'in etrafında kenetlendi.
Bu muhteşem birliktelik, tek bir fire vermeksizin vatan üzerine yazılmış en güzel resitali sundu. Eserin notalarından en kabul etmeyeceği dahi teslim alacak bir nicelik ve derinlikle şu mesaj dökülüyordu:
"Türkiye her şeye ve herkese rağmen kendi senaryosunu yazacak."
İcazeti milletten alın!
Doğrusu mitingin bu cümlede odaklanan ruhu son derece önemli. Türkiye üzerine kriz üretenler, ölümlerden ölüm mantığıyla kaostan adres çıkarmaya çalışıyor. Mevcut siyasi vasatı haklı olarak hırsızlıkla suçlayanlar, yaman bir çelişki olarak karşımıza yine aynı memeden süt emmiş kadroları çıkarıyor. Ankara ve İstanbul'da şu kulis bilgisini sanırım duymayanımız kalmadı. 500 ve 200'er milyon dolar'ı ceplerine indirerek hizmet! edenler, Türkiye'yi kurtaracağız iddiasıyla ortalıkta arz-ı endam ediyor. Bu fotoğrafın bir başka açıdan okunuşunu da, yine mitingin temel mesajı içinde yapalım.
Para karşılığı ayarlanmış Makovsky'li randevularla, icazet peşinde koşan siyasetçi adaylarımız var maalesef. Makovsky'nin kimliğiyle ilgili olarak söyleyeceğimiz tek şey, hazretin CIA ajanı ve bir Türkiye uzmanı olduğudur.
Bunun taşıdığı anlamı bir tarafa not ederek benim icazetim seninkinden iyidir mesajı verenlere büyük mitingde, Prof. Dr. Haydar Baş Bey'den bir cevap vardı.
"İcazeti milletinizden alın!"
Türkiye üzerine hayaller kuranlar toplumsal psikolojideki bekleyişi yanlış değerlendiriyorlar. Sanıyorlar ki milletteki tutulmuşluk, bir tükeniş ya da teslimiyettir. Bize 3. sınıf Ortadoğu ülkesi muamelesi çekmelerinin nedeni bu.
Müstemleke valisi pozlarındaki kurtarıcı! koluna taktığı Türkçe bilmez hanımla, Anadolu'da programı anlatacakmış.
Program diye yutturulan hikayelerle ülkenin % 50 fakirleştiğine mi yanarsınız, gözümüzün içine baka baka saf muamelesi yapıldığına mı üzülürsünüz bilemiyorum ama, Derviş'in cesareti herhalde Yılmaz'ın gidemediği Samsun gezisinden kaynaklanıyor.
Konu malum... Başbakan Yardımcısı Samsun'a bir açılış için gitmek istiyor. Ancak ANAP'lı il örgütü başkanlarını uyarıyor:
"Aman efendim sakın gelmeyin, yuhalanırsınız."
Söylenecek türkümüz var
Büyük İstanbul mitingi milletin hiç bir şeyi unutmadığı, Anadolu'nun güzel ifadesiyle "içine attığı" duyguların, yürekte biriktirilenlerin ağızda söze döndüğü bir şarkı oldu. Şarkının başlığında şunlar yazılı;
"Bu vatan bizimdir, bizim kalacak."
Türkiye hiç bir dönemde olmadığı kadar kritik bir süreçten geçiyor. Ülkemiz ya bu kuşatılmışlığı kıracak ya da... ötesine dilimiz varmıyor. Geldiğimiz nokta Türkiye için Global rüzgarlara, haydi şunu açıkça söyleyelim Batı'nın çıkarlarına dur demek zorunda olduğu gündür.
İçimizdeki maaşlılar globalleşmeye kimse karşı koyamaz, önüne kattığını sel gibi götürür tehditleri savuruyor. Onlara göre bir tek çıkış var; ABD'ye ya da AB'ye teslim olmak.
Ufukları ve o çok kullandıkları vizyonları, bu ülkenin kendi projesini üretebileceğine ne hikmetse bir türlü ikna olmuyor. 300 bin kişilik bir refleks kitle bakalım o rasyonel kafaları dank ettirecek mi?
Hüseyin Mümtaz Bey'in ifadesiyle mütareke basını bunu tartışa dursun Prof Dr. Haydar Baş Bey'in önderliğinde bu ülke, manda zihniyetinin dışında bir yol olduğunu olabileceğini görüyor, yaşıyor. Mesaj'da dünyaya meydan okuyan manevi, askeri, ekonomik ve siyasal bir duruş var. Çözümler var, yol göstericilik var. Kafamızı üstelikle başka coğrafyaların kumuna sokmaktan kaldıracak olursak, aydınlık, tertemiz ve samimi çıkış kapısını bulabileceğiz.
Hiç kimsenin 70 milyonluk bu muhteşem ülkeyi kandırmaya hakkı yok. Geldiğimiz nokta istemesekte şartların bizi kendimizle, kendi değerlerimizle buluşmak zorunda bıraktığı bir limandır. Hiç bir şey dökülmeden saçılmadan yeniden elden geçirilmelidir.
Milli ruh, Kuvay-ı Milliye ruhuna ihtiyacımız kaçınılmaz. Kıbrıs'ı ya alacağız, ya vereceğiz. Ortası yok. Vatikan'a, Fener'e ya dur deyip Müslüman kalacağız ya da gençlerimizi onların ağlarına terk edeceğiz. Ülkemizden tek bir parça koparırlarsa bilin ki, hepsini kaybederiz.
Tarihte bu oyunlar hep oynandı. Ama hiç birisi şimdiki kadar kapsamlı değildi.
Oyun şimdi başlıyor...
Prof. Dr. Haydar Bay Bey'in vurgusu ile, silahla değil, kültürle, ekonomiyle, medyayla ve maalesef idarecileriyle üstümüze üstümüze geliyorlar.
Ne mutlu ki, fotoğrafın diğer karesinde Büyük İstanbul mitingi var.
"Ben milletime güveniyorum. Bizi millet olarak, ülke olarak çok çeşitli hastalıklara düçar etmeye çalıştılar. Doğrusu belli şeyleri de başardılar. Ancak biz bir grip rahatsızlığı geçiriyoruz. Hamdolsun kanser değiliz. Ben milletimin ruhuna sinmiş İmanına güveniyorum.
Ülkemiz kurtulacaktır."
Doğrusu bu değerlendirme, Prof. Dr. Haydar Baş Bey için yeni değil. Pek çoğumuz için iç burkan 3. sınıf ülke konumuna düşürülmekten duyduğumuz karamsarlıkla, zaman zaman dert yandığımız anlarda Prof. Dr. Haydar Baş Bey hep o cümleyi söyledi;
"Ben Milletime güveniyorum."
Prof. Dr. Haydar Baş Bey'i aziz milleti haksız çıkarmadı.
İstanbul, İstanbul olduğundan bu yana herhalde ikinci kez görmediği bir atmosfer yaşadı Pazar günü. En az 300 bin kişilik bir insan seli, 300 bin bayrakla toplulukların en güzeli oldu. Ağızlarda "bu vatan bizimdir bizim kalacak" (sloganı değil) duası, ellerde Bayraklar Pof. Dr. Haydar Baş Bey'in etrafında kenetlendi.
Bu muhteşem birliktelik, tek bir fire vermeksizin vatan üzerine yazılmış en güzel resitali sundu. Eserin notalarından en kabul etmeyeceği dahi teslim alacak bir nicelik ve derinlikle şu mesaj dökülüyordu:
"Türkiye her şeye ve herkese rağmen kendi senaryosunu yazacak."
İcazeti milletten alın!
Doğrusu mitingin bu cümlede odaklanan ruhu son derece önemli. Türkiye üzerine kriz üretenler, ölümlerden ölüm mantığıyla kaostan adres çıkarmaya çalışıyor. Mevcut siyasi vasatı haklı olarak hırsızlıkla suçlayanlar, yaman bir çelişki olarak karşımıza yine aynı memeden süt emmiş kadroları çıkarıyor. Ankara ve İstanbul'da şu kulis bilgisini sanırım duymayanımız kalmadı. 500 ve 200'er milyon dolar'ı ceplerine indirerek hizmet! edenler, Türkiye'yi kurtaracağız iddiasıyla ortalıkta arz-ı endam ediyor. Bu fotoğrafın bir başka açıdan okunuşunu da, yine mitingin temel mesajı içinde yapalım.
Para karşılığı ayarlanmış Makovsky'li randevularla, icazet peşinde koşan siyasetçi adaylarımız var maalesef. Makovsky'nin kimliğiyle ilgili olarak söyleyeceğimiz tek şey, hazretin CIA ajanı ve bir Türkiye uzmanı olduğudur.
Bunun taşıdığı anlamı bir tarafa not ederek benim icazetim seninkinden iyidir mesajı verenlere büyük mitingde, Prof. Dr. Haydar Baş Bey'den bir cevap vardı.
"İcazeti milletinizden alın!"
Türkiye üzerine hayaller kuranlar toplumsal psikolojideki bekleyişi yanlış değerlendiriyorlar. Sanıyorlar ki milletteki tutulmuşluk, bir tükeniş ya da teslimiyettir. Bize 3. sınıf Ortadoğu ülkesi muamelesi çekmelerinin nedeni bu.
Müstemleke valisi pozlarındaki kurtarıcı! koluna taktığı Türkçe bilmez hanımla, Anadolu'da programı anlatacakmış.
Program diye yutturulan hikayelerle ülkenin % 50 fakirleştiğine mi yanarsınız, gözümüzün içine baka baka saf muamelesi yapıldığına mı üzülürsünüz bilemiyorum ama, Derviş'in cesareti herhalde Yılmaz'ın gidemediği Samsun gezisinden kaynaklanıyor.
Konu malum... Başbakan Yardımcısı Samsun'a bir açılış için gitmek istiyor. Ancak ANAP'lı il örgütü başkanlarını uyarıyor:
"Aman efendim sakın gelmeyin, yuhalanırsınız."
Söylenecek türkümüz var
Büyük İstanbul mitingi milletin hiç bir şeyi unutmadığı, Anadolu'nun güzel ifadesiyle "içine attığı" duyguların, yürekte biriktirilenlerin ağızda söze döndüğü bir şarkı oldu. Şarkının başlığında şunlar yazılı;
"Bu vatan bizimdir, bizim kalacak."
Türkiye hiç bir dönemde olmadığı kadar kritik bir süreçten geçiyor. Ülkemiz ya bu kuşatılmışlığı kıracak ya da... ötesine dilimiz varmıyor. Geldiğimiz nokta Türkiye için Global rüzgarlara, haydi şunu açıkça söyleyelim Batı'nın çıkarlarına dur demek zorunda olduğu gündür.
İçimizdeki maaşlılar globalleşmeye kimse karşı koyamaz, önüne kattığını sel gibi götürür tehditleri savuruyor. Onlara göre bir tek çıkış var; ABD'ye ya da AB'ye teslim olmak.
Ufukları ve o çok kullandıkları vizyonları, bu ülkenin kendi projesini üretebileceğine ne hikmetse bir türlü ikna olmuyor. 300 bin kişilik bir refleks kitle bakalım o rasyonel kafaları dank ettirecek mi?
Hüseyin Mümtaz Bey'in ifadesiyle mütareke basını bunu tartışa dursun Prof Dr. Haydar Baş Bey'in önderliğinde bu ülke, manda zihniyetinin dışında bir yol olduğunu olabileceğini görüyor, yaşıyor. Mesaj'da dünyaya meydan okuyan manevi, askeri, ekonomik ve siyasal bir duruş var. Çözümler var, yol göstericilik var. Kafamızı üstelikle başka coğrafyaların kumuna sokmaktan kaldıracak olursak, aydınlık, tertemiz ve samimi çıkış kapısını bulabileceğiz.
Hiç kimsenin 70 milyonluk bu muhteşem ülkeyi kandırmaya hakkı yok. Geldiğimiz nokta istemesekte şartların bizi kendimizle, kendi değerlerimizle buluşmak zorunda bıraktığı bir limandır. Hiç bir şey dökülmeden saçılmadan yeniden elden geçirilmelidir.
Milli ruh, Kuvay-ı Milliye ruhuna ihtiyacımız kaçınılmaz. Kıbrıs'ı ya alacağız, ya vereceğiz. Ortası yok. Vatikan'a, Fener'e ya dur deyip Müslüman kalacağız ya da gençlerimizi onların ağlarına terk edeceğiz. Ülkemizden tek bir parça koparırlarsa bilin ki, hepsini kaybederiz.
Tarihte bu oyunlar hep oynandı. Ama hiç birisi şimdiki kadar kapsamlı değildi.
Oyun şimdi başlıyor...
Prof. Dr. Haydar Bay Bey'in vurgusu ile, silahla değil, kültürle, ekonomiyle, medyayla ve maalesef idarecileriyle üstümüze üstümüze geliyorlar.
Ne mutlu ki, fotoğrafın diğer karesinde Büyük İstanbul mitingi var.
Ahmet Erimhan / diğer yazıları
- Sahili olmayan umman / 14.04.2022
- Ümit Özdağ, Hüseyin Baş… Uzaklarda Arama / 09.06.2021
- Ümit Özdağ, Hüseyin Baş… Uzaklarda Arama / 06.06.2021
- Birlik ve beraberlik ölümden başka her şeyi yener / 17.05.2021
- Ermeni Meselesi ve Gerçekler / 25.04.2021
- Osmanlı İslamı / 18.04.2021
- Sensizlik, benim şiirim / 11.04.2021
- Fikirlerin halledemediği davaları kan halleder / 04.04.2021
- Dünya bir leştir, taliplileri köpektir! / 28.03.2021
- Rüzgâr eken fırtına biçer / 23.03.2021
- Ümit Özdağ, Hüseyin Baş… Uzaklarda Arama / 09.06.2021
- Ümit Özdağ, Hüseyin Baş… Uzaklarda Arama / 06.06.2021
- Birlik ve beraberlik ölümden başka her şeyi yener / 17.05.2021
- Ermeni Meselesi ve Gerçekler / 25.04.2021
- Osmanlı İslamı / 18.04.2021
- Sensizlik, benim şiirim / 11.04.2021
- Fikirlerin halledemediği davaları kan halleder / 04.04.2021
- Dünya bir leştir, taliplileri köpektir! / 28.03.2021
- Rüzgâr eken fırtına biçer / 23.03.2021