Dış politikada çelişkili adımlar atıyor ve aleyhimize olan icraatlara destek veriyoruz. Tabiri caizse, ayağımıza değil, göğsümüze kurşun sıkıyoruz. Bu durumdan şikâyetler artmaya başladı. Şikâyet ediliyor, fakat işin özüne inilmiyor. İşin özü, ülke ekonomisini, küresel ekonomiye bağlamaktır. Küresel ekonomiye bağlı ülkelerin dış politikası, bundan başka olamaz. Küresel ekonomiye bağlanma konusunda, ne yazık ki, AKP hükümeti, hepsinden önde gitti, en liberalleri bile geride bıraktı. Onun için de dış politikada, başarısızlıktan başarısızlığa koşuyor. Tuttuğu dal elinde kalıyor.
“İslâm ortak pazarı” söylemleriyle politikada şöhret bulan Başbakan Erdoğan, AKP’yi kurduktan sonra, bu söylemini terk etti. “İslâm ortak pazarı anlayışını doğru bulmuyorum. Çünkü ne olursa olsun, bu birliktelikleri ne etnik, ne dini köken, ne de coğrafyaya bağlı olarak düşüneceğiz” diyerek, küresel ekonomiye yelken açtı. Yelken açtığı limana, D-8 üyelerini de şu sözlerle davet etti: “Yabancı sermaye gibi eski dönemin kavramlarını terk edelim. Küresel sermaye anlayışını benimseyelim… Faiz meselesiyle kendimizi sınırlamayalım. Uluslararası kurallara göre oynayalım.”
28 Ocak- 1 Şubat 2009 tarihleri arasında yapılan Davos zirvesine, AKP hükümetinin Dışişleri Bakanı olarak katılan Ali Babacan, maalesef orada, küresel ekonominin sözcülüğünü yaptı. Bakınız ne dedi: “Burada artık şu anlaşılmalı, küresel ekonomiyle ilgili konular mutlaka yeni bir küresel mimariyle hem düzenlenmeli, hem denetlenmeli. ABD dahil hiçbir ülke, bu küresel düzenleme ve denetleme mekanizmasının dışında olmamalı. Madem herhangi bir ülkede ciddi bir sorun herkesi, bütün açık ekonomileri etkiliyor, o zaman hiçbir ülkenin ‘bu kendi iç işim, kimse karışmasın, ben kendi ekonomimde istediğimi yaparım’ dememeli. Çünkü oradaki hata madem herkesi etkiliyor, o zaman bunu küresel boyutta mutlaka ele almak gerekiyor.” Bu sözlerle, “küresel ekonomi, küresel organizasyon, küresel vatandaşlık” isteyenlerin sözleri arasında, zerre kadar bir farklılık görebiliyor musunuz? Küresel ekonominin sözcülerinden Fukayama, “Ulusal devletlerin küresel süreçte kendi başlarına bırakılmaması gerektiğini” söylüyor. Ne gariptir ki, aynı görüşleri, Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı, uluslararası bir toplantıda savunuyor. Ondan sonra gel de, bağımsız dış politikadan söz et, mümkün mü?
Küresel ekonominin kurumları olan ulusüstü şirketlerin, kendine has dış politikaları vardır. Küresel ekonomiye bağlı ülkeleri, kendi dış politikalarına uymaya zorlarlar. Eğer bir ülke, bunu kendi isteği ile yapıyorsa, ne âlâ. Değilse, o ülke, terörist, haydut olarak yaftalanır ve hukuk dışı, insanlık dışı muameleye tabi tutulur. Ortadoğu’da uygulanan politikalar, işte bu anlayışın eseridir. ABD’li stratejistlerden Dr. Thomas Bernatt, söz konusu politikayı şöyle özetliyor: “Kısa vadede tüm teröristler öldürülecek, orta vadede Ortadoğu’nun siyasi atmosferi dönüştürülecek, uzun vadede tümüyle küresel ekonomiye bağlanacaktır.” Teröristler kim? Küresel ekonomiye, işgale, sömürüye karşı çıkan milli direnişçiler. Siyasi atmosfer neye dönüştürülecek? Liberal demokrasiye. Sonuç, ne olacak? Küresel ekonomiye, rıza ile bağlılık.
Özetle ifade edersek, bağımsız dış politikanın temeli, bağımsız ekonomidir. Bağımsız ekonomi nasıl olur? Bunu öğreneceğimiz yegâne kaynak, ‘Milli Ekonomi Modeli’dir. Esasen, ‘Milli Ekonomi Modeli’ vakti gelmiş bir fikirdir. Vakti gelmiş fikir hakkında Victor Hugo şöyle der: “Vakti gelen bir fikir, karşı konulamaz bir ordudan daha güçlüdür. Bir millet, yabancı bir orduyu sınırda durdurabilir, ancak vakti gelmiş bir fikri hiçbir şey durduramaz.” Türkiye’deki küresel ekonominin sözcüleri ne kadar gizlemeye çalıştılarsa da, başarılı olamadılar. Bu model, fikir olarak dünyaya yayıldı. Bazı ülkeler ise, bunu kısmen uyguluyorlar. Gönül isterdi ki, uygulamanın öncülüğünü ve önderliğini Türkiye yapsın. Ama ne gezer! Türkiye’yi idare edenler, küresel ekonominin peşinde sürükleniyorlar. Peki, ya millete ne oldu? Millet de uyutuldu. Uyanmasını, kendine gelmesini sabırla bekliyoruz.
“İslâm ortak pazarı” söylemleriyle politikada şöhret bulan Başbakan Erdoğan, AKP’yi kurduktan sonra, bu söylemini terk etti. “İslâm ortak pazarı anlayışını doğru bulmuyorum. Çünkü ne olursa olsun, bu birliktelikleri ne etnik, ne dini köken, ne de coğrafyaya bağlı olarak düşüneceğiz” diyerek, küresel ekonomiye yelken açtı. Yelken açtığı limana, D-8 üyelerini de şu sözlerle davet etti: “Yabancı sermaye gibi eski dönemin kavramlarını terk edelim. Küresel sermaye anlayışını benimseyelim… Faiz meselesiyle kendimizi sınırlamayalım. Uluslararası kurallara göre oynayalım.”
28 Ocak- 1 Şubat 2009 tarihleri arasında yapılan Davos zirvesine, AKP hükümetinin Dışişleri Bakanı olarak katılan Ali Babacan, maalesef orada, küresel ekonominin sözcülüğünü yaptı. Bakınız ne dedi: “Burada artık şu anlaşılmalı, küresel ekonomiyle ilgili konular mutlaka yeni bir küresel mimariyle hem düzenlenmeli, hem denetlenmeli. ABD dahil hiçbir ülke, bu küresel düzenleme ve denetleme mekanizmasının dışında olmamalı. Madem herhangi bir ülkede ciddi bir sorun herkesi, bütün açık ekonomileri etkiliyor, o zaman hiçbir ülkenin ‘bu kendi iç işim, kimse karışmasın, ben kendi ekonomimde istediğimi yaparım’ dememeli. Çünkü oradaki hata madem herkesi etkiliyor, o zaman bunu küresel boyutta mutlaka ele almak gerekiyor.” Bu sözlerle, “küresel ekonomi, küresel organizasyon, küresel vatandaşlık” isteyenlerin sözleri arasında, zerre kadar bir farklılık görebiliyor musunuz? Küresel ekonominin sözcülerinden Fukayama, “Ulusal devletlerin küresel süreçte kendi başlarına bırakılmaması gerektiğini” söylüyor. Ne gariptir ki, aynı görüşleri, Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı, uluslararası bir toplantıda savunuyor. Ondan sonra gel de, bağımsız dış politikadan söz et, mümkün mü?
Küresel ekonominin kurumları olan ulusüstü şirketlerin, kendine has dış politikaları vardır. Küresel ekonomiye bağlı ülkeleri, kendi dış politikalarına uymaya zorlarlar. Eğer bir ülke, bunu kendi isteği ile yapıyorsa, ne âlâ. Değilse, o ülke, terörist, haydut olarak yaftalanır ve hukuk dışı, insanlık dışı muameleye tabi tutulur. Ortadoğu’da uygulanan politikalar, işte bu anlayışın eseridir. ABD’li stratejistlerden Dr. Thomas Bernatt, söz konusu politikayı şöyle özetliyor: “Kısa vadede tüm teröristler öldürülecek, orta vadede Ortadoğu’nun siyasi atmosferi dönüştürülecek, uzun vadede tümüyle küresel ekonomiye bağlanacaktır.” Teröristler kim? Küresel ekonomiye, işgale, sömürüye karşı çıkan milli direnişçiler. Siyasi atmosfer neye dönüştürülecek? Liberal demokrasiye. Sonuç, ne olacak? Küresel ekonomiye, rıza ile bağlılık.
Özetle ifade edersek, bağımsız dış politikanın temeli, bağımsız ekonomidir. Bağımsız ekonomi nasıl olur? Bunu öğreneceğimiz yegâne kaynak, ‘Milli Ekonomi Modeli’dir. Esasen, ‘Milli Ekonomi Modeli’ vakti gelmiş bir fikirdir. Vakti gelmiş fikir hakkında Victor Hugo şöyle der: “Vakti gelen bir fikir, karşı konulamaz bir ordudan daha güçlüdür. Bir millet, yabancı bir orduyu sınırda durdurabilir, ancak vakti gelmiş bir fikri hiçbir şey durduramaz.” Türkiye’deki küresel ekonominin sözcüleri ne kadar gizlemeye çalıştılarsa da, başarılı olamadılar. Bu model, fikir olarak dünyaya yayıldı. Bazı ülkeler ise, bunu kısmen uyguluyorlar. Gönül isterdi ki, uygulamanın öncülüğünü ve önderliğini Türkiye yapsın. Ama ne gezer! Türkiye’yi idare edenler, küresel ekonominin peşinde sürükleniyorlar. Peki, ya millete ne oldu? Millet de uyutuldu. Uyanmasını, kendine gelmesini sabırla bekliyoruz.
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018