Başbakanlık yolgeçen hanı mı? Hayırdır! Ne oldu, diyeceksiniz haliyle. Olanlar oldu zaten, yeni olacakları bekliyoruz…
Dünyanın sayılı medya patronlarından biri geliyor. İki özel kanal için başbakanlığa gidiyor. Hamas lideri geliyor. Başbakanlığa gidiyor. Çuvalcı general lakaplı CIA başkanı geliyor. Başbakanlığa gidiyor. UEFA başkanı geliyor. Başbakanlığa gidiyor vs. Haliyle vatandaş olarak; Kardeşim yolgeçen hanı mı burası, diyorum. En azından futbol federasyonu başkanı olsam alınırım. Benim muhatabım, beni muhatap almamış gitmiş başbakanla görüşüyor. Sayın Başbakan, bu muhatabı olmayan zevatlarla ne görüşüyor!..
İşin ilginç bir boyutu da, “halkın sesi olacağız” iddiasındaki iktidarın, halktan bir şeyleri gizlemesidir. Bunun iki nedeni olabilir; Ya iktidar veya Sayın Erdoğan halkı kaale almıyor. Ya da halktan çekiniyor. Düşünsenize CIA Başkanı geliyor, gidiyor, 12 askerimiz şehit oluyor, PKK azdıkça azıyor, 6 şehit artı milyon TL talanlar ama hükümet; Suriye, Suriye, Suriye diyor. Bu adam niye geldi? Ne getirdi? Ne götürdü? Ne aldı? Ne verdi?
Hadi, Dolmabahçe’deki Türk paşasıydı, alınanlar, verilenleri mezara götüreceğiz, dediniz. Bu ABD paşası. Neden sık sık Türkiye’ye geliyor? Muhatabı MİT Başkanı iken neden direk Başbakanla görüşüyor? Vatandaş olarak bilmek hakkımız değil mi? Gerçi bu ve benzeri bir araya gelmelerden sonra açıklamaları hep karşı taraf yaptı. Artık ne kadar doğruysa! Hitabet ustası Erdoğan’ın bu suskunluğunun da vardır bir hikmeti (!)
Sözler tutulmadı
“Bu çocuklara iş vermeyecekseniz niçin okuttunuz” (öğretmenlerle ilgili) diyordu Sayın Erdoğan, zamanın iktidarına hitaben. Artı bu söylemini, karşı iddia ile güçlendiriyordu; “Biz iş başına gelince okulunu bitirenin ataması yapılacak”
10 yıl geçti. Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) bir rapor yayınladı. Öğretmen açığı konusunda üye ülkeler arasında Türkiye ilk sırada. Yani Başbakan Napolyonist bir anlayışı hayata geçirmişti iktidarında. “Siyasette başarılı olmak için, söz ver ama yerine getirme.”
Erdoğan bazen başbakan olduğunu da unutuyor. Geçtiğimiz günlerde Rekabet Kurumu’nun 15. Kuruluş Yıldönümü Toplantısı’na katıldı. Her zamanki gibi ilginç çıkış ve kıyasları vardı Erdoğan’ın.
2002, 2012 yıllarındaki Başbakanlığında cari açığı rekordan rekora koşturan Sayın Başbakan, hayallerinde de zirve yapma peşinde; “2023 hedefleriyle dünyanın en büyük 10 ekonomisi arasına gireceğiz…”
Bu toplantıda, Başbakanın dikkatimi çeken diğer bir çıkışı ise 2008 krizini tüketime dayandırması ve lüks AVM’lerde çılgınca tüketen bireylerin varlığından şikayetçi olmasıydı.
Sayın Erdoğan! Tüketme konusunda sizin üzerinize kimse tanımam. Sizi tek geçerim. 220 milyar dolar iç ve dış borçla devraldığınız Türkiye’yi. Satmadık kurum, arazi, fabrika, maden, işletme, liman vs. bırakmadınız. Elde ne varsa gittiği gibi ülkenin borcuda dört katına yaklaştı. Bunun adı “tüketim çılgınlığı” ötesinde bir şey olması lazım. Hani Erdoğan’ın Tevfik Fikret’in dizeleriyle örneklendirdiği cinsten bir şey olsa gerek; “Yiyin efendiler yiyin, aksırıncaya kadar, tıksırıncaya kadar yiyin.”
Tarih 2012. Kimi ‘uzay çağı’ diyor. Kimileri ‘teknoloji çağı’ diyor. İnsanlar tek tuşla uzakları, yakın ediyor. Ulaşım kolay, haberleşme kolay, üretim kolay vs. ama, iş de ama da düğümleniyor.
10 yıldır iktidar ve on yıl sonra ilk on diyen Başbakanın, kendi ağzında acı itirafı; 2012 Türkiye’sinde hayatında hiç “alo” dememiş hatırı sayılı bir kitlenin varlığına dikkat çekiyor.
“Komşusu açken tok yatan bizden değildir” “Fırat mı Dicle mi artık hangisinin kenarında kurda yem olan koyunun hesabını nasıl veririm” anlayışında olduklarını, meydanlarda dile getirerek, sözlerine milyonlarca şahit tutan bu anlayış sahipleri, hayatlarında hiç “alo” dememiş insan kitlelerinin meydana gelmesine kim sebep oldu? Sorusuna bir muhatap bulmaları da lazımdı haliyle. Buldular da.
Hayatlarında hiç “alo” diyemeyenlerin müsebbibi Erdoğan’a göre evlerinde, aile bireylerinde birden fazla telefonu olan artı lüks araçlara binen artı AVM’lere giden insanlar.
Yani sen telefon alamıyorsan, alo diyemiyorsan bunun sebebi sana iş, aş bulmakla artı senin temel haklarını korumakla artı insanca yaşaman için en az fakirlik sınırında bir asgari ücret belirleyip, uygulamaya koymakla yükümlü iktidar yüzünden değil. Ya kimin yüzünden; Benim aldığım ikinci telefon yüzünden. Başbakan öyle diyor. Tevfik Fikret’te “Yiyin efendiler yiyin, aksırıncaya kadar, tıksırıncaya kadar yiyin” diyor.
Dünyanın sayılı medya patronlarından biri geliyor. İki özel kanal için başbakanlığa gidiyor. Hamas lideri geliyor. Başbakanlığa gidiyor. Çuvalcı general lakaplı CIA başkanı geliyor. Başbakanlığa gidiyor. UEFA başkanı geliyor. Başbakanlığa gidiyor vs. Haliyle vatandaş olarak; Kardeşim yolgeçen hanı mı burası, diyorum. En azından futbol federasyonu başkanı olsam alınırım. Benim muhatabım, beni muhatap almamış gitmiş başbakanla görüşüyor. Sayın Başbakan, bu muhatabı olmayan zevatlarla ne görüşüyor!..
İşin ilginç bir boyutu da, “halkın sesi olacağız” iddiasındaki iktidarın, halktan bir şeyleri gizlemesidir. Bunun iki nedeni olabilir; Ya iktidar veya Sayın Erdoğan halkı kaale almıyor. Ya da halktan çekiniyor. Düşünsenize CIA Başkanı geliyor, gidiyor, 12 askerimiz şehit oluyor, PKK azdıkça azıyor, 6 şehit artı milyon TL talanlar ama hükümet; Suriye, Suriye, Suriye diyor. Bu adam niye geldi? Ne getirdi? Ne götürdü? Ne aldı? Ne verdi?
Hadi, Dolmabahçe’deki Türk paşasıydı, alınanlar, verilenleri mezara götüreceğiz, dediniz. Bu ABD paşası. Neden sık sık Türkiye’ye geliyor? Muhatabı MİT Başkanı iken neden direk Başbakanla görüşüyor? Vatandaş olarak bilmek hakkımız değil mi? Gerçi bu ve benzeri bir araya gelmelerden sonra açıklamaları hep karşı taraf yaptı. Artık ne kadar doğruysa! Hitabet ustası Erdoğan’ın bu suskunluğunun da vardır bir hikmeti (!)
Sözler tutulmadı
“Bu çocuklara iş vermeyecekseniz niçin okuttunuz” (öğretmenlerle ilgili) diyordu Sayın Erdoğan, zamanın iktidarına hitaben. Artı bu söylemini, karşı iddia ile güçlendiriyordu; “Biz iş başına gelince okulunu bitirenin ataması yapılacak”
10 yıl geçti. Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) bir rapor yayınladı. Öğretmen açığı konusunda üye ülkeler arasında Türkiye ilk sırada. Yani Başbakan Napolyonist bir anlayışı hayata geçirmişti iktidarında. “Siyasette başarılı olmak için, söz ver ama yerine getirme.”
Erdoğan bazen başbakan olduğunu da unutuyor. Geçtiğimiz günlerde Rekabet Kurumu’nun 15. Kuruluş Yıldönümü Toplantısı’na katıldı. Her zamanki gibi ilginç çıkış ve kıyasları vardı Erdoğan’ın.
2002, 2012 yıllarındaki Başbakanlığında cari açığı rekordan rekora koşturan Sayın Başbakan, hayallerinde de zirve yapma peşinde; “2023 hedefleriyle dünyanın en büyük 10 ekonomisi arasına gireceğiz…”
Bu toplantıda, Başbakanın dikkatimi çeken diğer bir çıkışı ise 2008 krizini tüketime dayandırması ve lüks AVM’lerde çılgınca tüketen bireylerin varlığından şikayetçi olmasıydı.
Sayın Erdoğan! Tüketme konusunda sizin üzerinize kimse tanımam. Sizi tek geçerim. 220 milyar dolar iç ve dış borçla devraldığınız Türkiye’yi. Satmadık kurum, arazi, fabrika, maden, işletme, liman vs. bırakmadınız. Elde ne varsa gittiği gibi ülkenin borcuda dört katına yaklaştı. Bunun adı “tüketim çılgınlığı” ötesinde bir şey olması lazım. Hani Erdoğan’ın Tevfik Fikret’in dizeleriyle örneklendirdiği cinsten bir şey olsa gerek; “Yiyin efendiler yiyin, aksırıncaya kadar, tıksırıncaya kadar yiyin.”
Tarih 2012. Kimi ‘uzay çağı’ diyor. Kimileri ‘teknoloji çağı’ diyor. İnsanlar tek tuşla uzakları, yakın ediyor. Ulaşım kolay, haberleşme kolay, üretim kolay vs. ama, iş de ama da düğümleniyor.
10 yıldır iktidar ve on yıl sonra ilk on diyen Başbakanın, kendi ağzında acı itirafı; 2012 Türkiye’sinde hayatında hiç “alo” dememiş hatırı sayılı bir kitlenin varlığına dikkat çekiyor.
“Komşusu açken tok yatan bizden değildir” “Fırat mı Dicle mi artık hangisinin kenarında kurda yem olan koyunun hesabını nasıl veririm” anlayışında olduklarını, meydanlarda dile getirerek, sözlerine milyonlarca şahit tutan bu anlayış sahipleri, hayatlarında hiç “alo” dememiş insan kitlelerinin meydana gelmesine kim sebep oldu? Sorusuna bir muhatap bulmaları da lazımdı haliyle. Buldular da.
Hayatlarında hiç “alo” diyemeyenlerin müsebbibi Erdoğan’a göre evlerinde, aile bireylerinde birden fazla telefonu olan artı lüks araçlara binen artı AVM’lere giden insanlar.
Yani sen telefon alamıyorsan, alo diyemiyorsan bunun sebebi sana iş, aş bulmakla artı senin temel haklarını korumakla artı insanca yaşaman için en az fakirlik sınırında bir asgari ücret belirleyip, uygulamaya koymakla yükümlü iktidar yüzünden değil. Ya kimin yüzünden; Benim aldığım ikinci telefon yüzünden. Başbakan öyle diyor. Tevfik Fikret’te “Yiyin efendiler yiyin, aksırıncaya kadar, tıksırıncaya kadar yiyin” diyor.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Akın Aydın / diğer yazıları
- Diaspora Kürtleri ve Devlet Bahçeli / 24.05.2025
- Bugün sevgiden, aşktan bahsedelim mi? / 23.05.2025
- Erdoğan dünyanın derdi ile meşgul / 22.05.2025
- ‘Türkiye yüz yılı’ dediler, yüz yılın kumpasına ortak oldular / 21.05.2025
- Sevr’i bitirdiğimiz 19 Mayıs ruhu ile BOP’u da bitirebiliriz / 19.05.2025
- Ahtapot / 18.05.2025
- Anadolu’da hayvan yetişmiyor mu? / 17.05.2025
- Birileri unutsa bile tarih unutmaz / 16.05.2025
- Hüseyin Baş’a 8 yıl istemişler / 15.05.2025
- Barışa değil bölünmeye gidiyoruz / 13.05.2025
- Bugün sevgiden, aşktan bahsedelim mi? / 23.05.2025
- Erdoğan dünyanın derdi ile meşgul / 22.05.2025
- ‘Türkiye yüz yılı’ dediler, yüz yılın kumpasına ortak oldular / 21.05.2025
- Sevr’i bitirdiğimiz 19 Mayıs ruhu ile BOP’u da bitirebiliriz / 19.05.2025
- Ahtapot / 18.05.2025
- Anadolu’da hayvan yetişmiyor mu? / 17.05.2025
- Birileri unutsa bile tarih unutmaz / 16.05.2025
- Hüseyin Baş’a 8 yıl istemişler / 15.05.2025
- Barışa değil bölünmeye gidiyoruz / 13.05.2025