Politik ve bürokratik arenada nabız yoklarsanız, mağdur başörtülü İmam-Hatip öğrencilerinin derdine son vermek için öyle çook fazla da bir şeyler yapmaya gerek olmadığı görülür.
Öğrencilerin ve velilerin mağduriyetine vakıf olanlar, Başkent kulislerinde şu sorunun cevabını yoğuruyor: Ankara, "başörtüsü yasağı" uygulamasına son veremez mi?
Sürekli kanayan bir "sosyal yara"ya dönüşen ve özellikle son günlerde İstanbul'daki İmam-Hatip Liseleri'nde sancısı daha çok hissedilen "başörtüsü meselesi", Meclis'teki sair partilerin de katkılarıyla koalisyon ortakları tarafından çözülemez mi?
El-cevap; şüphesiz çözülür.
Nasıl mı?
Topu hiç sağa-sola atmaya mahal yok...
Hukuku da, çözüm yolunu da, vekiller, milletten daha iyi bilirler.
Büyük çoğunluğu askerimiz olmak üzere "binlerce vatan evladını katlettiği sabit olan" Apo'nun boğazından "bağımsız yargı"nın taktığı "idam ilmeği"ni çıkartanların hukuk tecrübeleri, uzmanlarınca "hukuk dışı olduğu belirtilen başörtüsü yasağı" bir yana, bunun gibi gibi milyonlarca "keyfi düğüm"ü çözmeye yeter de artar bile.
Başkent'teki politik ve bürokratik turlamada bir sual daha karşınıza çıkar.
Sual şu; Ankara'daki bazı bürokratların "kronik takıntı"sı haline gelen ve problemin çözümünde son derece engel teşkil eden "başörtüsünün aslında teferruat" olduğu yaklaşımının, milletimizin örfünde, adetinde, geleneğinde, kültürü ve dini akidesinde yeri var mı?
El-cevap; böyle bir yaklaşımın hiçbir temeli yoktur.
Bu yaklaşım, sadece, suriçi İstanbul'da "ekümenik patriklik" kurma sevdasındaki Patrik Bartholomeos'un "koldaş"ları, yani kolkola gezdikleri yerli yoldaşları ve "iftar arkadaşları"nın güya suret-i haktan görünmek için yaptıkları "takiyye manevrası"dır, bir. Bir de Mooncu olduğu dünya-âleme ayan olan bazı metruş ilahiyatçıların resmi konumlarda "yer kapmak" için ürettikleri ilmi ve dini dayanaklardan yoksun "post modern" te'villerdir, iki.
Bu düzmece yorumlar resmi belgelere konu oldu.
Devletin "din işlerini koordinasyonla vazifelendirdiği kurumu"nun, yani Diyanet İşleri Başkanlığı'nın Din İşleri Yüksek Kurulu'nun 1980/27 ve 1993/6 sayı nolu kararları, Patriğin koldaşlarının ve Moon'un yerli yoldaşlarının, başörtüsü hususundaki yaklaşımlarının gerçekten "düzmece" olduğunu da ortaya koydu. Sözkonusu iki kararda, Müslüman olan kadınların başlarını örtmelerinin Kur'an-ı Kerim'in emri, Hz. Peygamber'in sünneti ve İslam alimlerinin ittifakıyla zaruri bir "dini vecibe" olduğu açıklandı.
Haaa, elbette, dileyen inanır, dilemeyen inanmaz. Uygulamak isteyen uygular, istemeyen uygulamaz. Bunda zaten sıkıntı yok.
Dolayısıyla, yukarıdaki iki kararda görüldüğü üzere, başörtüsü hususunda bazılarının sığınmak istediği "siyasi simge" kavramı ve keyfi yorum, maalesef haksızlığa zemin oluşturmaktadır.
Yasağın hukuki dayanakları da zorlama yorumlarla oluşturulmaya çalışıldığı açık...
Bakanlar Kurulu'nun yönetmeliğine dayandırılan bu yasak, Anayasa'mızın "idare, kişi hak ve hürriyetlerini kısıtlaması sonucunu veren bir müeyyide uygulayamaz" dediği 38/8 esasına aykırı olması bir yana, temel hak ve hürriyetlerin sınırlandırılmasını öngören 13/1 maddesinde zikredilen "hiçbir hal" dahi "başörtüsü yasağı"na imkan tanımamaktadır.
Dolayısıyla problem, siyasi ve keyfi...
Dört bir yandan Türk vatanına çöreklenmek için fırsat bekleyenlerin gün geçtikçe arttığı, ülkenin problemlerinin çözüm yolunun ancak ve sadece Kuvay-ı Milliye ruhuyla devlet-millet bütünlüğünün sağlanmasından geçtiği böyle bir süreçte, yakın ve uzak geçmişte siyasilerin "oya tahvil etmek için kullandıkları" başörtüsü probleminin acilen halledilerek bugün bir başka açıdan "AB taraftarlığına tahvil edilmesi"nin önüne geçilmelidir.
İş taraftar devşirme yöntemine dönüştüğüne göre, AB'ci politikacılarımızın bu problemi halletmek için adım atmayacakları açık. Keşke... Keşke samimiyetle halletseler de acılar dinse, mağdurların yüzü gülse... Nerede?
İşin halli için Türkiye, ülke üzerindeki global hesapları ve onların uzantısı yerlilerin oyunlarını bozacak samimi insanları bekliyor.
Öğrencilerin ve velilerin mağduriyetine vakıf olanlar, Başkent kulislerinde şu sorunun cevabını yoğuruyor: Ankara, "başörtüsü yasağı" uygulamasına son veremez mi?
Sürekli kanayan bir "sosyal yara"ya dönüşen ve özellikle son günlerde İstanbul'daki İmam-Hatip Liseleri'nde sancısı daha çok hissedilen "başörtüsü meselesi", Meclis'teki sair partilerin de katkılarıyla koalisyon ortakları tarafından çözülemez mi?
El-cevap; şüphesiz çözülür.
Nasıl mı?
Topu hiç sağa-sola atmaya mahal yok...
Hukuku da, çözüm yolunu da, vekiller, milletten daha iyi bilirler.
Büyük çoğunluğu askerimiz olmak üzere "binlerce vatan evladını katlettiği sabit olan" Apo'nun boğazından "bağımsız yargı"nın taktığı "idam ilmeği"ni çıkartanların hukuk tecrübeleri, uzmanlarınca "hukuk dışı olduğu belirtilen başörtüsü yasağı" bir yana, bunun gibi gibi milyonlarca "keyfi düğüm"ü çözmeye yeter de artar bile.
Başkent'teki politik ve bürokratik turlamada bir sual daha karşınıza çıkar.
Sual şu; Ankara'daki bazı bürokratların "kronik takıntı"sı haline gelen ve problemin çözümünde son derece engel teşkil eden "başörtüsünün aslında teferruat" olduğu yaklaşımının, milletimizin örfünde, adetinde, geleneğinde, kültürü ve dini akidesinde yeri var mı?
El-cevap; böyle bir yaklaşımın hiçbir temeli yoktur.
Bu yaklaşım, sadece, suriçi İstanbul'da "ekümenik patriklik" kurma sevdasındaki Patrik Bartholomeos'un "koldaş"ları, yani kolkola gezdikleri yerli yoldaşları ve "iftar arkadaşları"nın güya suret-i haktan görünmek için yaptıkları "takiyye manevrası"dır, bir. Bir de Mooncu olduğu dünya-âleme ayan olan bazı metruş ilahiyatçıların resmi konumlarda "yer kapmak" için ürettikleri ilmi ve dini dayanaklardan yoksun "post modern" te'villerdir, iki.
Bu düzmece yorumlar resmi belgelere konu oldu.
Devletin "din işlerini koordinasyonla vazifelendirdiği kurumu"nun, yani Diyanet İşleri Başkanlığı'nın Din İşleri Yüksek Kurulu'nun 1980/27 ve 1993/6 sayı nolu kararları, Patriğin koldaşlarının ve Moon'un yerli yoldaşlarının, başörtüsü hususundaki yaklaşımlarının gerçekten "düzmece" olduğunu da ortaya koydu. Sözkonusu iki kararda, Müslüman olan kadınların başlarını örtmelerinin Kur'an-ı Kerim'in emri, Hz. Peygamber'in sünneti ve İslam alimlerinin ittifakıyla zaruri bir "dini vecibe" olduğu açıklandı.
Haaa, elbette, dileyen inanır, dilemeyen inanmaz. Uygulamak isteyen uygular, istemeyen uygulamaz. Bunda zaten sıkıntı yok.
Dolayısıyla, yukarıdaki iki kararda görüldüğü üzere, başörtüsü hususunda bazılarının sığınmak istediği "siyasi simge" kavramı ve keyfi yorum, maalesef haksızlığa zemin oluşturmaktadır.
Yasağın hukuki dayanakları da zorlama yorumlarla oluşturulmaya çalışıldığı açık...
Bakanlar Kurulu'nun yönetmeliğine dayandırılan bu yasak, Anayasa'mızın "idare, kişi hak ve hürriyetlerini kısıtlaması sonucunu veren bir müeyyide uygulayamaz" dediği 38/8 esasına aykırı olması bir yana, temel hak ve hürriyetlerin sınırlandırılmasını öngören 13/1 maddesinde zikredilen "hiçbir hal" dahi "başörtüsü yasağı"na imkan tanımamaktadır.
Dolayısıyla problem, siyasi ve keyfi...
Dört bir yandan Türk vatanına çöreklenmek için fırsat bekleyenlerin gün geçtikçe arttığı, ülkenin problemlerinin çözüm yolunun ancak ve sadece Kuvay-ı Milliye ruhuyla devlet-millet bütünlüğünün sağlanmasından geçtiği böyle bir süreçte, yakın ve uzak geçmişte siyasilerin "oya tahvil etmek için kullandıkları" başörtüsü probleminin acilen halledilerek bugün bir başka açıdan "AB taraftarlığına tahvil edilmesi"nin önüne geçilmelidir.
İş taraftar devşirme yöntemine dönüştüğüne göre, AB'ci politikacılarımızın bu problemi halletmek için adım atmayacakları açık. Keşke... Keşke samimiyetle halletseler de acılar dinse, mağdurların yüzü gülse... Nerede?
İşin halli için Türkiye, ülke üzerindeki global hesapları ve onların uzantısı yerlilerin oyunlarını bozacak samimi insanları bekliyor.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Misafir Kalem (K) / diğer yazıları
- Kongrelerden milli devlete bir iman mücadelesi / 25.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019