Her şeyden önce, aziz Türk milletinin başı sağ olsun.
Cumhuriyet tarihinin en büyük depremi olma özelliğine sahip, Kahramanmaraş merkezli büyük depremde şehit olan tüm vatandaşlarımıza Allah'tan rahmet, yakınlarına ve Türk milletine başsağlığı diliyorum.
Hepimizin yüreklerini dağlayan ve canımızı feci şekilde yakan bu deprem maalesef ne ilk, ne de son olacak.
Anadolu coğrafyası fay hatları üzerinde yer alan bir vatan toprağı.
Sayısızca depremlere tanıklık eden bu coğrafya, ne acılar gördü, ne yıkımlar yaşadı.
Fakat günümüz dünyasında artık depremlerle yaşamaya alışmış ve hiçbir kayıp vermeyen ülkeler de var.
Örneğin Japonya.
Deniz üzerine kurulu bir ülke.
Bizden olandan çok daha yüksek şiddetinde depremlere ev sahipliği yapıyor ama yaralı bile olmadan bu işin altından kalkmasını biliyor.
Japonya'nın dünya çapında ünlü olduğu en önemli konulardan biri depreme karşı aldıkları büyük ölçekli önlemler.
Japonya'nın herhangi bir yerinde olan, nispeten büyük çaplı bir depremde insanlar sakin ve güvenli kalabiliyor.
Peki, Japonya'nın depreme dayanıklı evlerinin sırrı ne?
Evler için Japonlar iki ana sistem geliştirdi. Bu sistemlerin amacı iki grupta toplanabilir.
İlk olarak binaların depreme karşı dirençli olması fikrini bıraktılar. Çünkü "yumuşak olma ezilirsin, sert olma kırılırsın" gibi bir mantıkla yürüdüler.
Bu yüzden sonuç olarak binaların deprem ile birlikte ancak kontrollü bir biçimde hareket etmesini sağlayacak bir teknoloji geliştirdiler.
İkinci olarak da sismik dalgaların, yani yer sarsıntılarının enerjisini ve hareketini tüm binaya olabildiği kadar hissettirmemek.
Depreme Japon tipi dayanıklılık gösterebilen üç farklı bina çeşidi vardır.
Bu tip binaların katı yapıları esnek değildir ve sert bir şekilde yapılmıştır ki binanın çökmesi engellenebilsin.
Esnek yapıları ise sismik dalgalanmalar sonucunda eğilip bükülebilen ve binanın temel yapısını oluşturan kısımlardır. Duvarlar ve zeminler ikinci kısma girmektedir.
Sarsıntı emici yapılar, yani izolatörler zemine kurulur. Böylelikle sismik dalgalar binaya ulaşamaz. Hatta normal binalara nazaran üçte bir ya da beşte bir iletim sağlamaktadır.
Bu binaların amacı sismik hareketlerin etkisini olabildiğince azaltmaktır. Bunun için özel emici duvarlar kullanılır. Depreme dayanıklı yapılarla karşılaştırıldığında %70 ila %80 daha fazla enerji emer.
Dayanıklı evler haricinde, örneğin, telefon uygulamaları oldukça yaygın. Ülkedeki her akıllı telefonda deprem ve tsunami için acil uyarı sistemi var.
Bu tip bir sistem beş on saniye öncesinden uyarı verebiliyor. Bir diğer önlem ise toplu taşıma konulu.
Yani bu insanlar sabahtan akşama kadar siyaset olsun diye birbirlerine çamur atmak yerine, bilim ve aklın ışığında sağlıklı yol alıyorlar.
Bizim ülkemizde ise, özellikle 1980 sonrası pervasızca yol verilen liberal ekonomiler sayesinde devlet, adeta tüyü yolunmuş kuşa çevrildi.
Özellikle de en stratejik kurumlar, devleti küçültmek adına elden çıkarıldı.
Adeta işbaşına gelen tüm iktidarlar, devleti ben daha fazla küçültürüm hedefi ve önceliği ile efendilerine selam çaktılar.
Her bakımdan tel tel dökülen ve çorap söküğü gibi çözülmeye yüz tutan koca Türk devleti, olağanüstü koşullarda afallayarak ne yapacağını şaşıran bir aygıta dönüştü.
Allah'tan bu ülkenin temelleri Atatürk gibi büyük bir deha tarafından o kadar sağlam atılmış ki, ne kadar devleti küçültseler de, ayakta kalmaya odaklı sihirli bir güce sahip.
Şimdi geldiğimiz noktada yaşanan bu büyük deprem felaketinde koca devletin, gece aydınlatması yok.
Araç-gereçler oldukça sınırlı.
Bir yerden bir yere hava yolu ile hızlı sevkiyat kabiliyeti ve organizasyonu içler acısı durumda.
Bu konuda en deneyimli olan Türk Silahlı Kuvvetleri'ne ise, neden olduğunu anlayamadığım dar bir harekât alanında hizmet vermeyi uygun görmüşler.
En profesyonel ekiplerin başka illerden olay yerine nakilleri konusunda büyük sorunlar ve anlamsız zorluklar yaşanıyor.
Devletin en üst çatı olma vasfı o kadar yara almış ki, kendisi gibi düşünmediğine inandığı en kabiliyetli meslek örgütleri veya gönüllülerin iş görme kabiliyetlerine partizanca davranılıyor ve onların şevkleri kırılıyor.
Depremden sonra değil, depremden önce tedbir alınmış olsaydı belki de kimsenin burnu bile kanamayacaktı.
Milli devlet, sosyal devlet olmanın gereği Atatürk'ten sonra tamamen terk edildi.
Depremlerde meydana gelen yıkım ve ölümleri önlemenin tek yolu, ekonomik yıkımdan kurtulmakla mümkündür.
Ekonomisi güçlü ve bağımsız olmayan bir devlet, asla yıkımlardan ve acılardan kurtulamaz!
Devleti küçülten veya bu formatta bir düşünceye sahip olan tüm siyasetin bu ülkeye verebileceği ancak yıkım olabilir.
O bakımdan bilinen tek yol ve kurtuluş, gerçek milli devlet ve sosyal devlet politikalarına dönüştür.
Bu konuda yaptığım araştırmalarda karşıma çıkan tek bir çözüme odaklanmaktan başka, ülkemizin ve milletimizin hiçbir çıkar yolu yoktur.
O çözüm de, Hüseyin Baş'ın elindeki devrim niteliğinde Milli Ekonomi Modeli'dir.
İnanırsanız hayatta, inanmazsanız göçük altında kalırsınız!
- Bahçeli hakkında soruşturma açılır mı? / 24.07.2025
- 12 Eylül darbesinin asıl sebebi 24 Ocak kararlarıydı! / 23.07.2025
- PKK, kutsal üniformamızı giyemez! / 21.07.2025
- İsrail Suriye’yi işgal edecek / 20.07.2025
- Darbeyi önleyen Atatürkçü askerlerdi / 17.07.2025
- Atatürk’te buluşun yoksa elveda Cumhuriyet! / 16.07.2025
- Cumhuriyete dil uzatan TÜRK değildir! / 15.07.2025
- Üzgünüm dostlarım… Artık ulus devlete elveda zamanı! / 14.07.2025
- ABD, 70 milyon Kızılderili Türk’e soykırım yaptı! / 08.07.2025