"Vefa"yı sadece İstanbul'da bir semt adı olarak algılayanlar, maalesef vefasızlık örnekleri göstermeye devam ediyorlar.
Bir 10 Kasım geçirdik ve maalesef kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk olan Diyanet İşleri Bakanlığı, ne Cuma hutbelerinde Atatürk'ün ruhuna bir fatiha okutturdu, ne de 10 Kasım günü bir Mevlid'i Şerif… Yazık ki ne yazık!
Prof. Dr. Haydar Baş'ın öncülüğünde Trabzon Akçaabat'ta bulunan Şehitlik Tepesi'nde organize edilen Mevlid-i Şerif dışında hiçbir Mevlid organizasyonu göremedik.
Hadi başkaları bu vefa örneğini göstermedi de, Diyanet'e ne oluyor, neden kurucusunu en azından 10 Kasımlarda hatırlamıyor?
Halbuki Diyanet İşleri Başkanlığı'nı sırf din istismarının engellenmesi, Türk milletine dini ve ahlaki bilgilerin doğru ellerden, doğru kaynaklardan öğetilebilmesi için kuran ve en güvendiği hocaları da bu kurumda görevlendiren Gazi Mustafa Kemal idi.
1920 yılında din işleri, TBMM'de "Şer'iye ve Evkaf Vekâleti" adıyla "Bakanlık" bünyesinde koordine ediliyordu. Din hizmetlerinin politikanın dışında ve üstünde tutulması gerçeğinden hareketle 3 Mart 1924 tarihinde Şer'iye ve Evkaf Vekâleti kaldırılarak yerine, 429 sayılı Kanunla, Başvekâlet bütçesine dahil ve Başvekâlete bağlı Diyanet İşleri Reisliği, bugünkü adıyla Diyanet İşleri Başkanlığı kurulmuştur.
Millî Mücadele yıllarında büyük hizmetler vermiş, idarî tecrübesi olan ve uzun zaman Ankara Müftülüğü görevinde bulunan Atatürk'ün de en yakın arkadaşlarından olan Börekçizade Mehmet Rıfat Efendi, 1 Nisan 1924 tarihinde Diyanet İşleri Reisliğine getirilmiştir.
Atatürk, Osmanlı'nın yıkılış sürecinde sahte din adamlarının rolünü net olarak görmüştür ve birçok kez yazdığı yazılarda ve konuşmalarda bu gerçeği ifade etmiştir.
Örneğin, 1909'da, 10 numaralı defterine, 31 Mart Vakası olduğunda, dini alet edenler için şöyle yazmıştır: "… Sarık saran hafiyelerin din perdesi altındaki icraatları menfaatten başka bir şey değildir. Faziletli din heyeti başımızın tacı, yüceltmeye ve saygıya değerdir fakat melanet sağlamak, adi menfaat maksadıyla din kisvesine bürünerek, Hz. Muhammed'in mübarek dinini karalayıp, küçük düşürmekten çekinmeyen birtakım menfaatçiler…" (Hoş Geldin Atatürk, Prof. Dr. Haydar Baş, s.547; Atatürk'ün Bütün Eserleri, c.1, s.37,39)
Hz. Peygamberin (s.a.v.) yaşadığı ve anlattığı din ile bugünkü yanlış din anlayışı arasındaki farkı şöyle özetler Gazi: "… Tereddütsüz diyebilirim ki, bugünkü İslam dini başka, Peygamberin zamanındaki İslam dini başkadır. Gerçek İslamiyet, yaradılışından gelen mantıklı dindir. Hayalleri, yanlış düşünceleri, boş inançları hiç sevmez, özellikle nefret eder." (Hoş Geldin Atatürk, s.549; Reşat Genç, Türkiye'yi Laikleştiren Yasalar, s.147)
Atatürk dinin lüzumluluğu ile ilgi şunları söylemiştir: "Din insanların gıdasıdır. Dinsiz adam boş bir eve benzer. İnsana hüzün verir. Mutlaka bir şeye inanacağız. Bu dinlerin en sonuncusu elbette ki en mükemmelidir. İslam dini hepsinden üstündür." (Hoş Geldin Atatürk, s.548; Fikrimizin Rehberi, Erol Mütercimler, s.1080)
Din istismarcıları için şunu söylemiştir: "Tarihimizi okuyunuz, dinleyiniz… Görürsünüz ki; milleti mahveden, esir eden fenalıklar hep din kisvesi altında, küfür ve melanetten gelmiştir. Onlar her türlü hareketi dinle karıştırırlar. Halbuki elhamdülillah hepimiz Müslümanız, hepimiz dindarız." (Hoş Geldin Atatürk, s.549; Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri c.2, s.131)
Evet, Atatürk bütün bu gerekçelerle, din olmazsa olmaz olduğu için ama art niyetli din tüccarlarının elinden de kurtulması için Diyanet'i kurdu ve başına da Rıfak Börekçi gibi dört dörtlük bir alimi getirdi.
Atatürk'ün isteği üzerine dönemin Diyanet İşleri Başkanı olan Rıfat Börekçi'nin hazırladığı ilk hutbe kitabı 1928 yılında basıldı.
Bu kitabın içinde Allah inancı, Kur'an'ı Kerim, Peygamber sevgisi, ibadet ve güzel ahlak üzerine birbirinden değerli 51 hutbe bulunuyor.
Bu hutbelerin bir kısmına Prof. Dr. Baş'ın Hoş Geldin Atatürk eserinde sayfa 679'dan 752'ye kadar yer verilmiştir. Okuyunuz, hepsi dört dörtlük muhteşem hutbeler…
Atatürk ayrıca, dönemin en büyük hocalarından olan Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır'a bir tefsir hazırlatmıştır. Ve bu tefsirin hangi özelliklerde olacağını da bizzat kendisi belirlemiştir. Bu tefsir çalışması için de devlet bütçesinden 20 bin TL tahsis etmiştir.
Atatürk'ün tefsirde olmasını istediği hususlar şöyledir: Ayetler arasında münasebetler, ayetlerin nüzul sebepleri, kıraatler hakkında bilgi, kelime ve terkiblerin dil izahı, Hanefi mezhebinin görüşlerine bağlı kalınması vs…
9 cilt, 6433 sayfadan oluşan bu tefsir, 1936-1939 seneleri arasında Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından 10 bin takım basılıp ücretsiz dağıtılmıştır.
Bütün bu gerçeklerden yola çıkarak, Diyanet'in, Diyanet'i kuran Atatürk'e saygısızlık edenlere değil, Atatürk'e vefa göstermelerini temenni ediyoruz.
Murat Çabas / diğer yazıları
- Churchill: Sadece Mustafa Kemal’i hesaba katmamışız / 19.03.2024
- Kriter ekonomiyse iktidarın şansı yok! / 16.03.2024
- Gazze’de soykırım ve bağımsızlığın önemi / 15.03.2024
- Milli kimliğimizi korumak için yeni anayasaya hayır / 13.03.2024
- ‘Memnun değilsen, mecbur değilsin’ / 12.03.2024
- Rahmet ve bereket ayına ulaştık / 09.03.2024
- Emekliler yılında emekli can çekişiyor / 08.03.2024
- Anketlere aldanmayın! / 06.03.2024
- Türk milleti ‘değişim’ istiyor / 05.03.2024
- 13 bin dolar kişi başı milli gelir nerede? / 02.03.2024
- Kriter ekonomiyse iktidarın şansı yok! / 16.03.2024
- Gazze’de soykırım ve bağımsızlığın önemi / 15.03.2024
- Milli kimliğimizi korumak için yeni anayasaya hayır / 13.03.2024
- ‘Memnun değilsen, mecbur değilsin’ / 12.03.2024
- Rahmet ve bereket ayına ulaştık / 09.03.2024
- Emekliler yılında emekli can çekişiyor / 08.03.2024
- Anketlere aldanmayın! / 06.03.2024
- Türk milleti ‘değişim’ istiyor / 05.03.2024
- 13 bin dolar kişi başı milli gelir nerede? / 02.03.2024