Komünizmin tarihe gömüldüğü, kapitalizmin çöktüğü, AB'nin dağılmaya yüz tuttuğu, ABD'nin küresel
krizin yaralarını saramadığı günümüzde, ülkelerin ve halkların, karanlığı aydınlatan tek güçlü ışık olan
Milli Ekonomi Modeli'ne biraz daha sarıldığını görüyoruz.
Başta Rusya ve Çin olmak üzere BRICS ülkeleri ve de bu ülkelerle irtibatlı olan diğer ülkeler MEM'in
birçok projesini hayata geçirip bağımsız bir ekonomiye sahip olurken, Batılı ülkelerde önce muhalefet
partileri ardından da hükümetler MEM'i gündemlerine aldılar.
2008'de küresel kriz döneminde Batılı ülkeler de dahil 120'yi aşkın ülke MEM'in tüketimi teşvik
projeleriyle krizden kurtulmaya çalıştılar. ABD, kapitalizmin asla tasvip etmediği bir şekilde "çabuk
harcayacakların cebine para koyarken", Vatikan ev hanımlarına maaş bağlanmasını tartışmaya
başladı. Vatandaşlara temel bir maaş bağlanması (basic income) yani vatandaşlık maaşı projesi ise
birçok ülkenin meclisinde tartışma konusuydu.
Son zamanlarda bu MEM rüzgarına dahil olan ülkelerden birisi de Finlandiya oldu.
Finlandiya zengin-fakir ayrımı yapılmadan her vatandaşına 800 Euro, yaklaşık 2500 TL aylık maaş
vermeyi tartışıyor. Bu proje, malum, Bağımsız Türkiye Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş'ın
Milli Ekonomi Modeli'nde yer alan ve o gündeme getirene kadar da hiç kimsenin gündeminde
olmayan vatandaşlık maaşı projesi?
Finlandiya'nın bu maaşı verme gerekçeleri de aynen MEM kitabında ifade edildiği gibi? Tüketimi
canlandırmak, durağanlaşan ekonomiyi harekete geçirmek, işsizliği düşürmek?
Nüfusu 5,4 milyon olan Finlandiya'da yüzde 10 oranında işsizlik var ve bunu düşürmek için uzun
zamandır çabalıyorlar ama başarılı olamıyorlar.
İngiliz The Telegraph gazetesi, anket şirketi Kela'nın yaptığı araştırmaya göre halkın yüzde 69'u bu
projenin hayata geçmesini istiyor, Finlandiya hükümeti de destekliyor. Finlandiya Başbakanı Juha
Sipila, "Benim için bu proje, sosyal güvenlik sistemini eşit ve sade bir hale getirecek" diyor. Finlandiya
bu konudaki nihai kararını Kasım 2016'da verecek.
Bir örnek de Hollanda'dan? Hollanda vatandaşlık maaşı uygulamasını belediyeler düzeyinde ele alıyor
ve gelecek yıl pilot bölge olarak seçilen Utrecht'te bu projeyi başlatacak.
Kaynakları sınırlı, ihtiyaçları sınırsız kabul eden kapitalizm de, komünizm de üretim odaklı ekonomik
sistemlerdir, "her arz kendi talebini oluşturur" prensibini temel kabul ettikleri için de tüketimin
canlandırılmasını asla tasvip etmezler.
Tüketimin teşvik edilerek ekonominin durağanlıktan kurtulması, harekete geçirilmesi ve de bu şekilde
üretim canlandırılarak işsizliğin azaltılması sadece Milli Ekonomi Modeli'nde yer alan bir projedir.
Prof. Dr. Baş, tüketim teşvik edilerek üretim-tüketim dengesinin sağlanmasını, hatırlarsanız, hep
"emme-basma tulumba" misaliyle anlatmaktadır.
Milli Ekonomi Modeli'ne göre, "Arz her zaman talepten büyüktür". Sayın Baş bunu da bir çuval mısır
örneğiyle anlatmaktadır.
1000 liramız olsun. Bununla 1 çuval mısır alalım ve tarlaya ekelim. Minimum 10 çuval mısır elde
ederiz. 1000 TL paramız var ama 10 çuval mısırımız var. 1000 lirayla 10 çuval mısır alınamaz. Dikkat
ederseniz arz 10 çuval, talep ise 1000 liradır.
Dolayısıyla 9 çuvalın karşılığı para basılıp piyasaya sürülmesi lazım ki, talep arzın seviyesine çıkartılsın,
üretilen her mamul talep bulsun. Bu para basılır ve vatandaşlık maaşı, ev hanımı maaşı gibi sosyal
devlet projeleriyle vatandaşın cebine konulur.
Cebine para giren vatandaş da gider 10 çuval mısırın müşterisi olur. Böylece ekonomide üretim-
tüketim dengesi sağlanır. Bu noktada enflasyon sıfırdır, çünkü üretilen ürün kadar talep olduğu için,
denge olduğu için ürün olması gereken fiyattan satılır.
Eğer 9 çuval değil de 15 çuval karşılığı fazla para basılmış olsaydı enflasyon, 5 çuval karşılığı yani daha
az para basılmış olsaydı deflasyon olurdu.
Bugün Türkiye'de ve kapitalist ülkelerde üretilen malı talep etsin diye vatandaşa dışarıdan borçla
temin edilen maliyetli para verilmekte, banka kredileri teşvik edilmektedir, doğal olarak bu da hem
borçları artırmaktadır hem de maliyet enflasyonu oluşturmaktadır. Bu tür sistemlerde üretim ve
tüketim arttıkça borç da artar, büyüdüm zannedersin ama batarsın.
Finlandiya ve Hollanda konusunda da şunu ilave etmek gerekir. Euro Birliği'nde olup da vatandaşlık
maaşı projesinde başarılı olabilmek mümkün değildir.
Finlandiya'nın mevcut proje için 46,7 milyar Euro'luk ek bir kaynağa ihtiyacı vardır. Halbuki 2015
bütçesi 53,7 milyar Euro idi. Bu bütçeyle bu proje hayata geçirilemez.
Olması gereken, Finlandiya'nın Euro'dan ayrılıp, milli parasına dönmesi ve kendi emek ve üretimi
karşılığı milli parasını devreye koymasıdır.
Eğer Rusya'nın yaptığı gibi MEM'in Sahibi Prof. Dr. Haydar Baş'a danışarak projeyi uygularlarsa ciddi
bir başarı elde ederler. Yoksa kapitalizmin ve AB'nin kısırdöngüsünden asla kurtulamazlar.
krizin yaralarını saramadığı günümüzde, ülkelerin ve halkların, karanlığı aydınlatan tek güçlü ışık olan
Milli Ekonomi Modeli'ne biraz daha sarıldığını görüyoruz.
Başta Rusya ve Çin olmak üzere BRICS ülkeleri ve de bu ülkelerle irtibatlı olan diğer ülkeler MEM'in
birçok projesini hayata geçirip bağımsız bir ekonomiye sahip olurken, Batılı ülkelerde önce muhalefet
partileri ardından da hükümetler MEM'i gündemlerine aldılar.
2008'de küresel kriz döneminde Batılı ülkeler de dahil 120'yi aşkın ülke MEM'in tüketimi teşvik
projeleriyle krizden kurtulmaya çalıştılar. ABD, kapitalizmin asla tasvip etmediği bir şekilde "çabuk
harcayacakların cebine para koyarken", Vatikan ev hanımlarına maaş bağlanmasını tartışmaya
başladı. Vatandaşlara temel bir maaş bağlanması (basic income) yani vatandaşlık maaşı projesi ise
birçok ülkenin meclisinde tartışma konusuydu.
Son zamanlarda bu MEM rüzgarına dahil olan ülkelerden birisi de Finlandiya oldu.
Finlandiya zengin-fakir ayrımı yapılmadan her vatandaşına 800 Euro, yaklaşık 2500 TL aylık maaş
vermeyi tartışıyor. Bu proje, malum, Bağımsız Türkiye Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş'ın
Milli Ekonomi Modeli'nde yer alan ve o gündeme getirene kadar da hiç kimsenin gündeminde
olmayan vatandaşlık maaşı projesi?
Finlandiya'nın bu maaşı verme gerekçeleri de aynen MEM kitabında ifade edildiği gibi? Tüketimi
canlandırmak, durağanlaşan ekonomiyi harekete geçirmek, işsizliği düşürmek?
Nüfusu 5,4 milyon olan Finlandiya'da yüzde 10 oranında işsizlik var ve bunu düşürmek için uzun
zamandır çabalıyorlar ama başarılı olamıyorlar.
İngiliz The Telegraph gazetesi, anket şirketi Kela'nın yaptığı araştırmaya göre halkın yüzde 69'u bu
projenin hayata geçmesini istiyor, Finlandiya hükümeti de destekliyor. Finlandiya Başbakanı Juha
Sipila, "Benim için bu proje, sosyal güvenlik sistemini eşit ve sade bir hale getirecek" diyor. Finlandiya
bu konudaki nihai kararını Kasım 2016'da verecek.
Bir örnek de Hollanda'dan? Hollanda vatandaşlık maaşı uygulamasını belediyeler düzeyinde ele alıyor
ve gelecek yıl pilot bölge olarak seçilen Utrecht'te bu projeyi başlatacak.
Kaynakları sınırlı, ihtiyaçları sınırsız kabul eden kapitalizm de, komünizm de üretim odaklı ekonomik
sistemlerdir, "her arz kendi talebini oluşturur" prensibini temel kabul ettikleri için de tüketimin
canlandırılmasını asla tasvip etmezler.
Tüketimin teşvik edilerek ekonominin durağanlıktan kurtulması, harekete geçirilmesi ve de bu şekilde
üretim canlandırılarak işsizliğin azaltılması sadece Milli Ekonomi Modeli'nde yer alan bir projedir.
Prof. Dr. Baş, tüketim teşvik edilerek üretim-tüketim dengesinin sağlanmasını, hatırlarsanız, hep
"emme-basma tulumba" misaliyle anlatmaktadır.
Milli Ekonomi Modeli'ne göre, "Arz her zaman talepten büyüktür". Sayın Baş bunu da bir çuval mısır
örneğiyle anlatmaktadır.
1000 liramız olsun. Bununla 1 çuval mısır alalım ve tarlaya ekelim. Minimum 10 çuval mısır elde
ederiz. 1000 TL paramız var ama 10 çuval mısırımız var. 1000 lirayla 10 çuval mısır alınamaz. Dikkat
ederseniz arz 10 çuval, talep ise 1000 liradır.
Dolayısıyla 9 çuvalın karşılığı para basılıp piyasaya sürülmesi lazım ki, talep arzın seviyesine çıkartılsın,
üretilen her mamul talep bulsun. Bu para basılır ve vatandaşlık maaşı, ev hanımı maaşı gibi sosyal
devlet projeleriyle vatandaşın cebine konulur.
Cebine para giren vatandaş da gider 10 çuval mısırın müşterisi olur. Böylece ekonomide üretim-
tüketim dengesi sağlanır. Bu noktada enflasyon sıfırdır, çünkü üretilen ürün kadar talep olduğu için,
denge olduğu için ürün olması gereken fiyattan satılır.
Eğer 9 çuval değil de 15 çuval karşılığı fazla para basılmış olsaydı enflasyon, 5 çuval karşılığı yani daha
az para basılmış olsaydı deflasyon olurdu.
Bugün Türkiye'de ve kapitalist ülkelerde üretilen malı talep etsin diye vatandaşa dışarıdan borçla
temin edilen maliyetli para verilmekte, banka kredileri teşvik edilmektedir, doğal olarak bu da hem
borçları artırmaktadır hem de maliyet enflasyonu oluşturmaktadır. Bu tür sistemlerde üretim ve
tüketim arttıkça borç da artar, büyüdüm zannedersin ama batarsın.
Finlandiya ve Hollanda konusunda da şunu ilave etmek gerekir. Euro Birliği'nde olup da vatandaşlık
maaşı projesinde başarılı olabilmek mümkün değildir.
Finlandiya'nın mevcut proje için 46,7 milyar Euro'luk ek bir kaynağa ihtiyacı vardır. Halbuki 2015
bütçesi 53,7 milyar Euro idi. Bu bütçeyle bu proje hayata geçirilemez.
Olması gereken, Finlandiya'nın Euro'dan ayrılıp, milli parasına dönmesi ve kendi emek ve üretimi
karşılığı milli parasını devreye koymasıdır.
Eğer Rusya'nın yaptığı gibi MEM'in Sahibi Prof. Dr. Haydar Baş'a danışarak projeyi uygularlarsa ciddi
bir başarı elde ederler. Yoksa kapitalizmin ve AB'nin kısırdöngüsünden asla kurtulamazlar.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Murat Çabas / diğer yazıları
- İsrail'in hedefi sadece Filistin toprakları değil! / 30.12.2025
- Dar gelirlinin talebini baskılamak, gelir adaletsizliğini körüklüyor / 27.12.2025
- Asgari ücret kimseyi memnun etmedi / 26.12.2025
- Libya uçağı düştü mü, düşürüldü mü? Zamanlama manidar / 25.12.2025
- Terörsüz Türkiye sürecinde raporlar sadece formalite mi? / 24.12.2025
- Deprem mağdurlarının 11. Yargı Paketi'ne itirazı dikkate alınmalı / 23.12.2025
- Ülkemizde çürümüşlük kurumsallaştı! / 20.12.2025
- Şara yönetimi, SDG’nin özerkliğini ‘resmen’ tanıdı / 19.12.2025
- Enflasyon oluşturmadan asgari ücrete gerekli zam yapılabilir / 18.12.2025
- SDG'nin entegrasyonu bize anlatıldığı gibi değil / 17.12.2025
- Dar gelirlinin talebini baskılamak, gelir adaletsizliğini körüklüyor / 27.12.2025
- Asgari ücret kimseyi memnun etmedi / 26.12.2025
- Libya uçağı düştü mü, düşürüldü mü? Zamanlama manidar / 25.12.2025
- Terörsüz Türkiye sürecinde raporlar sadece formalite mi? / 24.12.2025
- Deprem mağdurlarının 11. Yargı Paketi'ne itirazı dikkate alınmalı / 23.12.2025
- Ülkemizde çürümüşlük kurumsallaştı! / 20.12.2025
- Şara yönetimi, SDG’nin özerkliğini ‘resmen’ tanıdı / 19.12.2025
- Enflasyon oluşturmadan asgari ücrete gerekli zam yapılabilir / 18.12.2025
- SDG'nin entegrasyonu bize anlatıldığı gibi değil / 17.12.2025
































































































