Birleşmiş Milletler'e (BM) bağlı Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) verilerine göre, dünyada gıda fiyatları Mart ayında yıllık yüzde 3,6 düşerken, Türkiye'de aynı ayda TÜİK'in rakamlarına göre yıllık 29,77 oranında artış gösterdi.
Ne garip bir durum değil mi?
Dünya Mersin'e, biz tersine gidiyoruz.
Bu veriler, yapılan yanlış icraatları örtmek gayesiyle ortaya atılan "Global gelişmeler sebebiyle bizde de gıda fiyatları artıyor" gibi yalanları elbette ki geçersiz kılıyor.
Dünya genelinde özellikle gelişmiş ülkelerde gıda fiyatlarının düşme eğiliminde olmasının asıl nedeni; ülkelerin tarımı stratejik bir sektör olarak görmeleri, ithalata bağımlılıktan kurtularak yüzde 100 yerli üretim hedefine ulaşmak için gayret sarfetmeleri ve buna göre politikalar geliştirmeleridir.
Bu çerçevede tarım üretiminde kullanılan tohum, gübre, ilaç, enerji gibi tüm girdilerin yerli ve ucuz olması sağlanmaktadır. Ayrıca tarıma verilen büyük desteklerle üretici asla mağdur edilmemektedir.
Ürün pazarlama konusunda üreticiler kendi kaderlerine terk edilmemekte ve sosyal güvencelerle de geleceğe güvenle bakabilmektedir.
ABD, AB ülkeleri, Rusya, Çin, İsrail gibi ülkelerin tarım ürünlerinin dünyada pazarlanması bir devlet politikasıdır. Hatta bunun için özellikle Batılı ülkeler her türlü baskıyı, şantajı yapmaktadır.
ABD eski Başkanı Bush'un, yıllar önce sadece nişasta bazlı şeker üreten bir firma için Ankara'ya geldiğini unutmayalım.
AB'nin Türkiye ile yürüttüğü müzakerelerin en temel başlığını tarım oluşturuyor.
Ve bu müzakereler, bugüne kadar istenen taleplere bakıldığında açıkça görülmektedir ki, Türkiye'nin tarımını tamamen bitirmeye yöneliktir.
AB direktifleriyle tarım nüfusunu azaltmaya yönelik atılan adımlar, tarım nüfusunun 35 milyonlardan 7 milyonlara düşürülmesi, tarım ürünlerine getirilen tahditler, desteklerin azaltılması, tarıma dayalı sanayi kuruluşlarının özelleştirilip etkisiz hale getirilmesi tarıma ve tarım üreticilerine büyük darbeler vurmuştur.
AB, müzakerelerle Türkiye'yi böyle bir duruma düşürmesinin bir nedeni de kendi üreticilerine Türkiye'yi pazar haline getirmektir.
Ama elbette ki ABD ve AB'nin perde arkasındaki asıl hedefi sadece Türkiye'nin pazar olması değildir; ABD'nin ülkemiz üzerinde BOP hesabı, AB'nin de Şark Projesi hesabı vardır.
Ama şimdiki konumuz bu değil…
Tarım Bakanımızın, Türkiye'deki tarım köylüsünün hali ortadayken, Fransız tarımına verdiği destekten dolayı Fransa'da ödül alması, siyasilerimizin kimin önünü açtıklarını açıkça göstermektedir.
Ayrıca Türkiye'de atıl durumda olan milyonlarca hektar tarım arazisi varken, hükümetin, Sudan'da ve Suriye'de tarım üretimi yapmaya yönelmesi, ülkemizdeki tarım üretim şartlarının kötülüğünü ortaya koymaktadır.
Ve netice ortada, tüm dünyada gıda fiyatları yüzde 3,6 düşerken, Türkiye'de yüzde 29,77 arttı.
Daha ne bekliyordunuz ki?
Neyi ekersen onu biçersin?
Buğday ekip de patates alamazsın ki.
ABD'nin icazeti olmadan, ABD rüzgarı olmadan Türkiye'de siyaset olmaz dersen, ABD'yi stratejik müttefik kabul edip, onun parasına muhtaç hale gelirsen elbette ki dünyada gıda fiyatları düşerken Türkiye'de kat kat artar.
"AB bir medeniyet projesidir", "AB bizim aşkımızdır" deyip yola çıkarsan, her şeyini AB'nin talimatlarına göre dizayn edersen, o da yerli olan ne varsa başta tarım olmak üzere yerle bir eder, seni önce kendi üreticine pazar yapar, ardından da yutulacak bir lokma haline dönüştürüp bıraktığı yerden Sevr'e devam eder.
Bağımsız Türkiye Partisi (BTP) Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş gibi, "Ne AB, ne ABD tek çözüm bağımsız Türkiye" demediğin, bunun ekonomik altyapısı olan Milli Ekonomi Modeli'ni hayata geçirmediğin, siyasi altyapısı olan Sosyal Devlet-Milli Devlet olmadığın müddetçe her konuda erimeye devam edersin ve bunun sonu yok oluştur.
Milli Ekonomi Modeli'nin; daha tohumunu tarlaya ekmeden yüzde 50 avans projesini, devletin ürün alım garanti verme projesini, 5 yıl boyunca bedava tohum, bedava ilaç, gübre, mazot projesini, ürün fiyatlarını çiftçi kooperatiflerinin belirlemesi projesini, köylünün tarlasının, kendisinin ve ürününün devlet eliyle sigortalanması projesini ve daha nicelerini hayata geçirirsek emin olun ki en sağlıklı, en uygun fiyatlı, en lezzetli tarım ürünlerine Türkiye'de ulaşırsın.
Ama ne var ki, 2002 seçimlerinden bu yana bu çözümlere "hayır" dediniz ve de ABD ve AB rüzgarıyla gelenlerin peşinde koştunuz.
Bunun sonucunu şimdi acı acı yaşıyorsunuz.
Eğer akıllanmazsanız, çözümsüzlükten çözümsüzlüğe koşmaya devam ederseniz, yarın bugünleri de arayacaksınız, demedi demeyin.
Murat Çabas / diğer yazıları
- Churchill: Sadece Mustafa Kemal’i hesaba katmamışız / 19.03.2024
- Kriter ekonomiyse iktidarın şansı yok! / 16.03.2024
- Gazze’de soykırım ve bağımsızlığın önemi / 15.03.2024
- Milli kimliğimizi korumak için yeni anayasaya hayır / 13.03.2024
- ‘Memnun değilsen, mecbur değilsin’ / 12.03.2024
- Rahmet ve bereket ayına ulaştık / 09.03.2024
- Emekliler yılında emekli can çekişiyor / 08.03.2024
- Anketlere aldanmayın! / 06.03.2024
- Türk milleti ‘değişim’ istiyor / 05.03.2024
- 13 bin dolar kişi başı milli gelir nerede? / 02.03.2024
- Kriter ekonomiyse iktidarın şansı yok! / 16.03.2024
- Gazze’de soykırım ve bağımsızlığın önemi / 15.03.2024
- Milli kimliğimizi korumak için yeni anayasaya hayır / 13.03.2024
- ‘Memnun değilsen, mecbur değilsin’ / 12.03.2024
- Rahmet ve bereket ayına ulaştık / 09.03.2024
- Emekliler yılında emekli can çekişiyor / 08.03.2024
- Anketlere aldanmayın! / 06.03.2024
- Türk milleti ‘değişim’ istiyor / 05.03.2024
- 13 bin dolar kişi başı milli gelir nerede? / 02.03.2024