Acı gerçek şu ki çok uzun bir süreden bu yana, ülkemizde 'tarımsal üretim ve hayvancılık' bizlere dışarıdan dayatılan bir model uyarınca yavaş fakat ivmesi gittikçe artan bir tempoda küresel bir plan uyarınca dönüştürülüyor. Bu dönüşüm sadece Türkiye'ye değil, tüm diğer ülkelere de dayatılmakta. Özellikle II. Dünya Savaşı sonrası Amerika Birleşik Devletleri'nin sistemli ve planlı girişimleri ile öncelikli olarak tarımsal üretim kapasitesi yüksek olan ülkelere dayatılan 'Endüstriyel Tarım Modeli' ve bu 'modele' dayandırılan 'Endüstriyel Hayvancılık', beraberinde yığınla ekonomik ve sosyal sorunları da getirip tüm insanlığın üzerine yıktı.
Endüstriyel hayvan besiciliği neden dayatılıyor
'Endüstriyel Hayvan Besiciliğinde' hayvanların beslenmesi de küresel tarım planlarıyla tam uyum içerisinde yapılandırılmıştır. Bu planlar uyarınca besi hayvancılığı, 'yapay yem' (fenni yem) temelinde yapılandırılmış olup, en önemli ana maddesi de soya fasulyesidir (soya küspesi ve soya kırığı olarak). Güney Amerika veya Ukrayna'dan getirilen soya, kitlesel üretim şartlarından dolayı kaçınılmaz olarak GDO'ludur. İlave olarak kullanılan mısır küspesinin de durumu farklı değildir. Soya ve mısıra protein katkısı olarak, yerli ya da ithal kesim artıklarının da ilave edildiğiyse açıkça bilinen bir sır. Dar alanlarda bir arada tutulan bu hayvanların yemlerine katılan antibiyotikler ve diğer çeşitli ilaçlar da bütün bunlara ilave bir sorun. Endüstriyel Besiciliği dayatan ve sistematik olarak zorlayan Küresel Güç, böylece bir taşla birkaç kuş vurma avantajını yakalar. Bu avantajları kısaca sıralarsak: Önce tarım ve hayvancılığın ülkedeki en temel yerel gücü olan köylülüğün üzerindeki baskıyı arttırarak devam ettirme olanağını elinde tutar. Küresel olarak planlamasını ve muazzam boyutlardaki kitlesel üretimini kontrol edebildiği mısır ve soya fasulyesinin ülkemizdeki kalıcı tüketimini garanti altına alır. Diğer temel gıda maddeleri üzerinden oluşturmayı başardıkları bağımlılık oranlarına paralel olarak insanların beslenmesinde önemli bir yeri olan et ihtiyacı üzerinden de dışa bağımlılık daha da pekiştirilmiş olur. Sonuç, 'Beslenme Bağımsızlığının' kaybıyla giderek artan genel bir dışa bağımlılık ve ülke bağımsızlığının sistematik erozyonudur.
Türkiye hayvancılığına oynanan 75 yıllık oyun
En başta sözünü etmiş olduğum fındıktan pamuğa, zeytinden tütüne, üzümden pancara, ülkemizin geleneksel olarak güçlü olduğu her türlü tarımsal üretime uygulanan sinsi ve hain baskılar ile hayvancılığın 40 yıldır örülmekte olan çorap, hep bu yukarıda işaret etmiş olduğum plan çerçevesinde görülürse anlaşılabilir. Bütün bu sorunlar ve bu sorunların sonucunda yaşanmakta olan tarımsal ve sosyal erozyon, birbirinden bağımsız olaylar olmayıp, sadece şu, ya da bu politikacının beceriksizlikleri sonucu da değildir. Bu gidişat planlıdır, sistemlidir ve en az 75 yıllık bir geçmişi vardır. Küresel Oligarşi'nin ülkemizdeki temsilcileri (yerli oligarklar) yürütmede sahip oldukları tartışmasız ağırlıklarını her daim kullanarak genel gidişatı yönlendirmektedirler. Yukarıda sözünü etmiş olduğum köylülüğü bitirme planlarının da en yakın takipçisi en başta bu kesimdir.
Türk aydını meraklı, araştırmacı, çalışkan, kararlı ve direnişçi olmak zorundadır. Bu arada: Unutmayalım ki 'ucuz etin yahnisi yavan' olur!"
Endüstriyel hayvan besiciliği neden dayatılıyor
'Endüstriyel Hayvan Besiciliğinde' hayvanların beslenmesi de küresel tarım planlarıyla tam uyum içerisinde yapılandırılmıştır. Bu planlar uyarınca besi hayvancılığı, 'yapay yem' (fenni yem) temelinde yapılandırılmış olup, en önemli ana maddesi de soya fasulyesidir (soya küspesi ve soya kırığı olarak). Güney Amerika veya Ukrayna'dan getirilen soya, kitlesel üretim şartlarından dolayı kaçınılmaz olarak GDO'ludur. İlave olarak kullanılan mısır küspesinin de durumu farklı değildir. Soya ve mısıra protein katkısı olarak, yerli ya da ithal kesim artıklarının da ilave edildiğiyse açıkça bilinen bir sır. Dar alanlarda bir arada tutulan bu hayvanların yemlerine katılan antibiyotikler ve diğer çeşitli ilaçlar da bütün bunlara ilave bir sorun. Endüstriyel Besiciliği dayatan ve sistematik olarak zorlayan Küresel Güç, böylece bir taşla birkaç kuş vurma avantajını yakalar. Bu avantajları kısaca sıralarsak: Önce tarım ve hayvancılığın ülkedeki en temel yerel gücü olan köylülüğün üzerindeki baskıyı arttırarak devam ettirme olanağını elinde tutar. Küresel olarak planlamasını ve muazzam boyutlardaki kitlesel üretimini kontrol edebildiği mısır ve soya fasulyesinin ülkemizdeki kalıcı tüketimini garanti altına alır. Diğer temel gıda maddeleri üzerinden oluşturmayı başardıkları bağımlılık oranlarına paralel olarak insanların beslenmesinde önemli bir yeri olan et ihtiyacı üzerinden de dışa bağımlılık daha da pekiştirilmiş olur. Sonuç, 'Beslenme Bağımsızlığının' kaybıyla giderek artan genel bir dışa bağımlılık ve ülke bağımsızlığının sistematik erozyonudur.
Türkiye hayvancılığına oynanan 75 yıllık oyun
En başta sözünü etmiş olduğum fındıktan pamuğa, zeytinden tütüne, üzümden pancara, ülkemizin geleneksel olarak güçlü olduğu her türlü tarımsal üretime uygulanan sinsi ve hain baskılar ile hayvancılığın 40 yıldır örülmekte olan çorap, hep bu yukarıda işaret etmiş olduğum plan çerçevesinde görülürse anlaşılabilir. Bütün bu sorunlar ve bu sorunların sonucunda yaşanmakta olan tarımsal ve sosyal erozyon, birbirinden bağımsız olaylar olmayıp, sadece şu, ya da bu politikacının beceriksizlikleri sonucu da değildir. Bu gidişat planlıdır, sistemlidir ve en az 75 yıllık bir geçmişi vardır. Küresel Oligarşi'nin ülkemizdeki temsilcileri (yerli oligarklar) yürütmede sahip oldukları tartışmasız ağırlıklarını her daim kullanarak genel gidişatı yönlendirmektedirler. Yukarıda sözünü etmiş olduğum köylülüğü bitirme planlarının da en yakın takipçisi en başta bu kesimdir.
Türk aydını meraklı, araştırmacı, çalışkan, kararlı ve direnişçi olmak zorundadır. Bu arada: Unutmayalım ki 'ucuz etin yahnisi yavan' olur!"
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Adem Birinci / diğer yazıları
- Azılı müşrik Übeyy b. Halef / 03.05.2025
- İmam Cafer Sadık / 26.04.2025
- Hz Peygamber’in cömertliği / 17.04.2025
- ‘Ben ve Ali bir nurdan yaratıldık’ / 09.04.2025
- Hz. Fatıma'yı incitmek / 27.03.2025
- Kâbe'nin Rabbine and olsun ki kurtuldum / 23.03.2025
- Kadir gecesi / 21.03.2025
- “Bana sorun” / 18.03.2025
- İmam Ali’nin dilinden Hz. Peygamber / 15.03.2025
- Gayretullah’a dokunmak… / 13.03.2025
- İmam Cafer Sadık / 26.04.2025
- Hz Peygamber’in cömertliği / 17.04.2025
- ‘Ben ve Ali bir nurdan yaratıldık’ / 09.04.2025
- Hz. Fatıma'yı incitmek / 27.03.2025
- Kâbe'nin Rabbine and olsun ki kurtuldum / 23.03.2025
- Kadir gecesi / 21.03.2025
- “Bana sorun” / 18.03.2025
- İmam Ali’nin dilinden Hz. Peygamber / 15.03.2025
- Gayretullah’a dokunmak… / 13.03.2025