"Evladım hoş geldin. Ne var ne yok, anlat bakalım. Türkiye'de son durum nedir, milletimiz ne yer ne içer, neyi konuşur?"
İnsanoğlunun en marhametlisinin adeta şifreleri gibi candan sözler.
Biz bu sözleri, yıllar yılı beraber olmaktan büyük bir övünç ve onur duyduğumuz, devrimcilerin önde gideni Prof. Dr. Haydar Baş Bey'den duyardık.
Evinin önünde bulunan siyah üzüm asmalığının altı, adeta bir akademi gibiydi.
Buraya gelmeyen, oturup kendisiyle sohbet etmeyen yok gibiydi.
En çok haz aldığı konu, çok iyi yetiştirdiği ve "Dünyada böyle bir kadro yok" dediği arkadaşlarıyla sohbet etmesiydi.
Geceli-gündüzlü, 7-24 saat devam ederdi bu sohbetler dersek abartmış olmayız.
Hangi seviyeden kim gelirse gelsin onunla yapılan sohbet, Türk milletinin karnının doyurulması ve sırtının giydirilmesi olurdu.
Ben ve benim gibi niceleri şunu çok iyi bilirdi. Dünyada böylesine bir manzara asla görülmemiş ve yaşanmamıştı.
Bir insanın hiç mi özel hayatı olmaz.
Bir insan hiç mi çocuklarına zaman ayırmaz.
Nerede olursa olsun ve hangi şartlarda bulunursa bulunsun tek bir gündemi vardı; Türk milleti davası.
Yapılan tüm bu sohbetlerde, özel diyaloglarda ve TV programlarında, aklınıza gelen daha nice etkinliklerde ana mesele yaptığı en temel konuların başında Atatürk gelirdi.
Ondan bahsederken sesi titrer ve gözleri yaşarırdı.
Ona olan hayranlığı ve sevgisi, tariflere sığmayacak derecedeydi ve çok özeldi.
"Hoş Geldin Atatürk" isimli eşsiz eseri de işte bu sevginin bir ürünüydü.
Ben hayatımda ve dünyada ondan daha Atatürkçü bir kimseyi duymadım, görmedim.
Zaten onun Atatürk'e karşı olan bu derin ve engin muhabbeti, daha çocukluk yıllarından itibaren başlamış ve kesintisiz olarak devam etmişti.
O büyük deha, tıpkı büyük önder Mustafa Kemal Atatürk gibi bazı kesimler tarafından bir türlü hakkıyla bilinemedi, tanınamadı.
Zaman zaman ona, "Askerin adamı" veya "Derin devletin adamı" derlerdi.
Oysa kendisinin beyanı üzere, askerden hiçbir kimseyi tanımazdı.
Ancak, sohbetlerinin çoğunda bu konuya en net ve anlaşılır bir dille açıklama getirir ve "asker de, devlet de, millet de benim" derdi.
İşte bu tarife uygun tek insandı Prof. Dr. Haydar Baş Bey.
Onun kadar hukuka uygun davranan ikinci bir insan yoktur.
Bu yüzdendir ki, kendisine karşı açılan tüm davaların istisnasız tamamını kazanırdı.
18 yıllık aktif siyasi hayatında çok büyük ve eşi benzeri olmayan devrimler gerçekleştirdi.
"Ehl-i Beyt külliyatı"
"Hoş geldin Atatürk" gibi devrim niteliğindeki eserler bunlardan başlıcaları.
Bu eserlerin ülke ve dünya çapında oluşturduğu etki ile büyük bir değişime yol açtı Prof. Dr. Haydar Baş Bey.
Bugün dünyanın içinde debelendiği kapitalist sisteme ait bataklıktan çıkışın adresi olmuş ve kurtuluş reçetelerini insanlığa armağan etmişti.
Son tahlilde üzülerek şunu da eklemek isterim. Dünyanın en asil ve medeni insanlarından oluşan Türk milleti, Haydar hocasını maalesef anlayamamış ve üzerek göndermişti.
İşte bugün yaşanan olumsuzluk anlamında her ne varsa, bu anlayamama ve hakkıyla tanıyamama sebebiyledir.
Türk milleti için açılan yeni bir fırsat kapısı söz konusudur.
Derdi ile dertlenen ve tüm sorunlarına tümüyle çözümler üreten bir kadro var.
Bağımsız Türkiye Partisi kadroları.
Lideri, Türkiye'nin en genç Genel Başkanı.
Dünyanın idaresine eline verseniz; savaşlar son bulur, barış ve esenlik kalıcı hale gelir.
Türk milleti onun çözümleriyle bir eli yağda, bir eli balda olur.
Kısır tartışmalar sona erer, birlik ve kardeşlik coğrafyamızda hakim olur.
Tüm komşularımızla sıfır sorun yaşar, onların bile aşını temin edecek güce erişiriz.
Türk ordusu, dünyanın en güçlü ordusu olur.
Kısaca Türkiye; "Kainat Devleti Türkiye" olur.
İşte bunu başarabilecek tek insan ve siyasetçi, Hüseyin Baş Bey'dir.
Türk milletine arz olunur!