Türkiye'de hiç kuşkunuz olmasın, iktidar ve muhalefeti milletin iradesi dışında dizayn eden güçler mevcuttur.
Cumhuriyet dönemi iyice analiz edildiğinde çok net olarak görülecektir ki, millet iradesini dikkate alan yegâne isim, devletimizin banisi ulu önder Mustafa Kemal Atatürk olmuştur.
1938 sonrası işbaşına gelen iktidarlar ve yedekte tutulan muhalefet partilerinin tamamı, küresel finans elitleri tarafından dizayn edilmektedir.
Bu kadar kesin nasıl mı yazabiliyorum?
Çok basit…
Olaylara ve yaşananlara bakıldığında ve tabi ki çok iyi bir gözlemci olduğunuzda bu gerçeği asla ıskalamazsınız.
Türkiye'de siyaseti dizayn çalışmalarına daha 1950'lerde başlanmıştır.
NATO belasını başımıza musallat ettikten sonra, elimizi verdik, kolumuz gitti misali bizzat yaşanan olaylara tanıklık edilmiştir.
Lakin 1980'li yıllara kadar bir şekilde devam ettirilen devletçi tutum ve hükümet politikalarından ciddi rahatsızlık duyan Amerika emperyalizmi, özellikle de 74 Kıbrıs harekatından sonra, siyaseti dizayn çalışmaları için düğmeye basmıştır.
Bugünün gençlerinin ancak arşiv çalışmalarında görebileceği çok karanlık bir dönemi yaşayan 68 kuşağı Türkiye'si, maalesef oynanan büyük oyunun bilmeden figüranı olmuşlardır.
Sadece figüran olunmamış, büyük kayıplar da verilmiştir bu dönemde.
Yapılmak istenen şey, devletçi politikalardan siyaseti vazgeçirmek ve serbest piyasa ekonomisi denen sömürü düzenine geçilmesini sağlamak olmuştur.
Sağ-Sol çatışmaları, Sünni-Alevi gerilimleri ve son tahlilde işlenen sayısız faili meçhul cinayetlerin tek bir hedefi vardı. Neo liberal ekonomiye geçilmesi. Serbest piyasa ekonomisine yelken açılması. Devletin elindeki tüm stratejik kurumların, bila ücret özelleştirilmesi veya yok edilmesi. Cumhuriyetin en stratejik kurumu ve kazanımı sayılan Merkez Bankası'nın, 'bağımsız olması' gerektiği bahanesiyle, Dünya Bankası ve IMF'nin kaderine terk edilmesi.
İşte tüm bu talepleri hayata geçirmek için yola çıkan küresel elitler, gördükleri direniş karşısında gözlerini bile kırpmadan sokak çatışmalarını devreye soktular.
Yaşanan bu gelişmeler karşısında hiçbir çözüm ve proje ortaya koyamayan Türk siyaseti ve aktörleri, havlu atarak adeta büklüm büklüm oldular.
Siyasi, ekonomik ve kültürel olarak tam bir çembere alınan çözümsüz ve sorumsuz siyasetimiz, NATO darbesi ile kendilerini cezaevlerinde buldular.
Darbe mutlak bir plan ve değişim için organize edilmiş ve tam olarak da başarı sağlanmıştı.
Artık sıra ekonomiyi istedikleri gibi dizayn etmeye gelmişti.
24 Ocak kararları diye bilinen kapitalist sistemin zehirli planı, adeta altın tepside halka sunulmuştu.
Döviz ülkemize serbest olarak gelecek ve kafasına göre dalgalanabilecekti.
Bunun adına da, dalgalı kur veya serbest çıpalı kur denilecekti.
Bu hamle ile Türk lirasına büyük bir darbe indirilmiş oluyordu. Ancak ne var ki, tüm bu dayatmalar ve ekonomik olarak dibe vuracağımız gelişmeler, müthiş kabiliyetli bir adam tarafından Türk milletine hazmettirmekle görevlendirilecekti.
Bu tonton adamcağız, Turgut Özal'dan başkası değildi.
Artık liberal ekonomik politikalar tüm ülke sathında hayata geçiriliyor ve direnen sendikalar da bir bir etkisizleştiriliyordu.
Yazıyı lütfen sistematik tema içerisinde analiz ediniz.
Dikkat ederseniz yaşanan tüm bu gelişmeler ve günümüze kadar uzanacak yansımaları, siyasetin tümüyle çözümsüz olmasından ve bu nedenle de dışa bağımlı hale gelmesinden kaynaklanmaktadır.
Yani hiçbir olay ve gelişme, biz mükemmel olduğumuz halde yaşanmamıştır.
Bilakis, Türk siyasetinin en büyük açmazı olarak karşımıza çıkan husus, bir siyasi partinin proje sahibi olduğu halde ve milletine hizmet etmek için yola çıkmış olmadığı gerçeğinin altını çizmeye çalışıyorum.
Türkiye'de kurulan partilerin istisnalar hariç popüler olanlarının tamamı, dış odaklı dizayn çalışmalarıdır.
İsteyen inanır, isteyen inanmaz umurumda da olmaz!
Bu gerçek perspektiften bakıldığında çok net olarak günümüz Türkiye'si ve siyaseti için şu tespiti yapabiliriz; bugün ekonomi sahasında iddialı olan hangi parti vardır. AK Parti mi? Olsaydı yaşadıklarımızın hiç birisini yaşamayacaktık.
CHP'mi? CHP'nin çözümü olsaydı zaten duyardık. MHP'mi? MHP zaten iktidar olmak için kurulmuş bir parti görüntüsünde ve iddiasında hiç olmamış.
İYİ Parti'mi? İYİ Parti en son kurulan partilerden birisi olmasına rağmen, diğer partilerden iktisadi mantalite olarak bir milim bile farkı bulunmamaktadır.
BTP mi? Bağımsız Türkiye Partisi, 2005 yılında Haydar Baş Bey tarafından bütün dünyaya deklare edilen bir sisteme sahip.
"Milli Ekonomi Modeli"
Bu tez şu anda başta Rusya olmak üzere, çok sayıda Avrupa ülkesinde kısmi olarak uygulanmaktadır.
Sadece "Milli Para" formülünden alıntı yapan Rusya, dünya liderliğini eline geçirmiştir.
Peki devrim niteliğindeki böyle bir sisteme Türkiye neden evet demiyor?
"Türkiye Türklere bırakılamayacak kadar önemli bir ülkedir" sözünü sizlere hatırlatırım!
Siz oy verdiğiniz partilerin sizi temsil ettiğine mi inanıyorsunuz?
Sizin için çözümler ürettiğini mi zannediyorsunuz?
Sizin için gecesini gündüzüne katarak çözüm ve çözümler üretmiş yegâne siyasi hareket, kalpleri dışarısı için çarpan bazıları kabul etmese de, Bağımsız Türkiye Partisi'dir.
Tam bağımsız Türkiye olmak isteyenlerle, manda yönetimlerini kabul edenler arasında yapılmaktadır günümüz siyaseti.
Tercih sizin…
Sonra sızlanmak yok ama!
- Andımız yeniden okutulmalı / 13.10.2025
- Şerefsiz, alçak ‘biji Apo’ / 10.10.2025
- 2026’da asgari ücretli dilenecek / 06.10.2025
- Yalan üreteceğinize motor üretin! / 03.10.2025
- ‘Amerika’ adı Türklere aittir / 30.09.2025
- Dünyaya gelmiş en büyük lider: Mustafa Kemal ATATÜRK / 29.09.2025
- Devlet gibi davranın, bu işi çözün! / 26.09.2025
- Bence Bahçeli erken seçim kararı alacak / 25.09.2025
- Ver madeni al koltuğu / 24.09.2025