15 Temmuz akşamı milletimizin birlik ve beraberliğini yok etmeyi, BOP senaryosunun gereği ülkemizde bir iç çatışma çıkartmayı amaçlayan, arkasındaki asıl failin ABD ve Batılı ülkelerin olduğu bir darbe girişimine şahit olduk.
Bu kadar büyük bir organizasyonun arkasındaki asıl failin sağlığı yerinde olmayan, üç koyunu bile idare etmekten aciz bir cami imamı olduğunu düşünmek elbette ki safdillik olur.
1998 yılından bu yana FETÖ ele başı Gülen'in vitrinde gösterildiği ama perde arkasında CIA, MOSSAD ve İngiliz ajanlarının ve de Vatikan misyonerlerinin bulunduğu "dinlerarası diyalog" adlı bu küresel işgal projesine karşı Prof. Dr. Haydar Baş Bey'in önderliğinde ciddi bir mücadele verdik.
Bu projenin bir "Deccal hareketi" olduğunu ve dini ve milli bütünlüğümüzü yok etme amacı taşıdığını, ülkemizi de parçalama hedefine koyan BOP'un dini ayağı olduğunu, Şark Projesi ve Arz-ı Mevut projesinin şartlara uydurulmuş güncel versiyonu olduğunu yazdık, çizdik.
Prof. Dr. Baş'ın bu uyarılarına 20 yıldır kulak tıkayanlar, üstelik bu küresel projenin piyonlarına, zehirli fikirlerine devletin kapılarını açanlar, en az onlar kadar suçludur.
Çünkü bu devlet imkanları onlara sağlanmamış olsaydı, bugün darbe yapabilecek güce de erişemeyeceklerdi.
Bu gerçeğin altını çizdikten sonra bugün yapılan bir yanlış konusunda da siyasilerimizi uyarmayı gerekli görüyorum.
20 yıldır bir Batı projesi olan dinlerarası diyalog projelerine bu kadar kapı açıldı, devletin bütün imkanları bunlar için seferber edildi bu büyük bir yanlıştı ve de siyasi irade "aldandık" diyerek bu gerçeği itiraf etti, buraya kadar tamam ama bu yanlışı yine yanlışla çözmeye kalkmak da büyük bir yanlıştır.
Yanlışla mücadele edilirken, önce bu yanlışın yıllarca Milli Eğitime, Diyanete soktukları zehirli fikirlerin derhal temizlenmesi lazım ve de hukuk önünde suçu sabit olanlara, kesinleşenlere ceza verilmesi lazım.
Darbe suçunu işleyenler, bu suça azmettirenler bellidir, bunlara en ağır cezalar verilmelidir. Ama darbe bahanesiyle "sürek avı"na ya da "cadı avı"na çıkılır suçlunun yanında hiçbir suça iştirak etmemiş olanlara da, fırsat bu fırsat ceza verilirse bu hukukun dışına çıkmak olur.
Bugün insanlar FETÖ'nün okullarında öğretmen olmakla, öğrencisini bu okullara vermekle, ya da FETÖ'nün okullarına, açtığı resmi derneklere, vakıflara para yardımında bulunmakla suçlanmaktadır ve hüküm giymektedir. Bu okullar bugüne kadar Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlı değil midir? Bu öğretmenlere sertifika devlet tarafından verilmemekte midir? Açılan dernekler, vakıflar resmi izinlerle açılmamakta mıdır?
O halde devletin izin verdiği okullarda öğretmen olmak nasıl bir suç olarak değerlendirilebilir? İş adamlarının bu resmi okul ve derneklere yardımda bulunması nasıl bir suç olabilir?
Eğer bu okullarda öğretmen olmak, bunlara öğrenci vermek, bunlara vakıf yardımında bulunmak suçsa, bu okullara, vakıflara resmi izin veren siyasiler asıl suçlu değil midir?
Darbenin faillerini ararken, kurunun yanında yaşı da yakmak adaletle ve demokrasiyle bağdaşmaz. Eğer demokrasiye sahip çıkmaktan, milletin iradesinden bahsediyorsak bunun ancak adaletle ve hukuk çerçevesinde sağlanabileceğinin altını çizmemiz lazım.
Bugün bizler suçla mücadele ederken gücümüze güvenerek hukukun dışında hareket etmeye başlarsak, yarın o gücü kaybettiğimizde aynı hukuksuzluğa maruz kalacağımızı unutmamalıyız. FETÖ güçlüyken Ergenekon ve Balyoz davalarıyla birçok kişiyi cezaevine gönderdi, şimdi aynı şekilde kendileri cezaevine giriyor. Yani atalarımızın dediği gibi "eden mutlaka buluyor."
Hukukun dışına çıkmamak lazım, hukuk herkese her zaman lazım.
Bu konuyu Hz. Peygamberin ve Hz. Ali'nin hayatından birer örnekle bitirelim.
Halid bin Velid, bir müşrik savaş meydanında kelime-i şahadet getirmesine rağmen onu öldürüyor. Hz. Peygamber bunu duyunca Halid bin Velid'e çok kızıyor ve defalarca "Onun kalbini yarıp baktın mı" diyor. Yani inancımıza göre zanla, şüpheyle ceza verilmez.
Hz. Ali arkadaşlarıyla yolda giderken, kendisini şehit edecek olan İbn Mülcem'i görüyor ve yanındakilere, "Beni bu adam öldürecek" diyor. Bunun üzerine yanındakiler kılıçlarını çekip "Müsaade et ya Emire'l-Mü'minin onun boynunu vuralım" diyorlar. Hz. Ali onlara şu tarihi hukuk dersini veriyor, "Hayır, o daha Beni öldürmedi."
Yani icraata dökülmemiş olan niyet ve fikirler sebebiyle insanlar cezalandırılamaz.
Bu kadar büyük bir organizasyonun arkasındaki asıl failin sağlığı yerinde olmayan, üç koyunu bile idare etmekten aciz bir cami imamı olduğunu düşünmek elbette ki safdillik olur.
1998 yılından bu yana FETÖ ele başı Gülen'in vitrinde gösterildiği ama perde arkasında CIA, MOSSAD ve İngiliz ajanlarının ve de Vatikan misyonerlerinin bulunduğu "dinlerarası diyalog" adlı bu küresel işgal projesine karşı Prof. Dr. Haydar Baş Bey'in önderliğinde ciddi bir mücadele verdik.
Bu projenin bir "Deccal hareketi" olduğunu ve dini ve milli bütünlüğümüzü yok etme amacı taşıdığını, ülkemizi de parçalama hedefine koyan BOP'un dini ayağı olduğunu, Şark Projesi ve Arz-ı Mevut projesinin şartlara uydurulmuş güncel versiyonu olduğunu yazdık, çizdik.
Prof. Dr. Baş'ın bu uyarılarına 20 yıldır kulak tıkayanlar, üstelik bu küresel projenin piyonlarına, zehirli fikirlerine devletin kapılarını açanlar, en az onlar kadar suçludur.
Çünkü bu devlet imkanları onlara sağlanmamış olsaydı, bugün darbe yapabilecek güce de erişemeyeceklerdi.
Bu gerçeğin altını çizdikten sonra bugün yapılan bir yanlış konusunda da siyasilerimizi uyarmayı gerekli görüyorum.
20 yıldır bir Batı projesi olan dinlerarası diyalog projelerine bu kadar kapı açıldı, devletin bütün imkanları bunlar için seferber edildi bu büyük bir yanlıştı ve de siyasi irade "aldandık" diyerek bu gerçeği itiraf etti, buraya kadar tamam ama bu yanlışı yine yanlışla çözmeye kalkmak da büyük bir yanlıştır.
Yanlışla mücadele edilirken, önce bu yanlışın yıllarca Milli Eğitime, Diyanete soktukları zehirli fikirlerin derhal temizlenmesi lazım ve de hukuk önünde suçu sabit olanlara, kesinleşenlere ceza verilmesi lazım.
Darbe suçunu işleyenler, bu suça azmettirenler bellidir, bunlara en ağır cezalar verilmelidir. Ama darbe bahanesiyle "sürek avı"na ya da "cadı avı"na çıkılır suçlunun yanında hiçbir suça iştirak etmemiş olanlara da, fırsat bu fırsat ceza verilirse bu hukukun dışına çıkmak olur.
Bugün insanlar FETÖ'nün okullarında öğretmen olmakla, öğrencisini bu okullara vermekle, ya da FETÖ'nün okullarına, açtığı resmi derneklere, vakıflara para yardımında bulunmakla suçlanmaktadır ve hüküm giymektedir. Bu okullar bugüne kadar Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlı değil midir? Bu öğretmenlere sertifika devlet tarafından verilmemekte midir? Açılan dernekler, vakıflar resmi izinlerle açılmamakta mıdır?
O halde devletin izin verdiği okullarda öğretmen olmak nasıl bir suç olarak değerlendirilebilir? İş adamlarının bu resmi okul ve derneklere yardımda bulunması nasıl bir suç olabilir?
Eğer bu okullarda öğretmen olmak, bunlara öğrenci vermek, bunlara vakıf yardımında bulunmak suçsa, bu okullara, vakıflara resmi izin veren siyasiler asıl suçlu değil midir?
Darbenin faillerini ararken, kurunun yanında yaşı da yakmak adaletle ve demokrasiyle bağdaşmaz. Eğer demokrasiye sahip çıkmaktan, milletin iradesinden bahsediyorsak bunun ancak adaletle ve hukuk çerçevesinde sağlanabileceğinin altını çizmemiz lazım.
Bugün bizler suçla mücadele ederken gücümüze güvenerek hukukun dışında hareket etmeye başlarsak, yarın o gücü kaybettiğimizde aynı hukuksuzluğa maruz kalacağımızı unutmamalıyız. FETÖ güçlüyken Ergenekon ve Balyoz davalarıyla birçok kişiyi cezaevine gönderdi, şimdi aynı şekilde kendileri cezaevine giriyor. Yani atalarımızın dediği gibi "eden mutlaka buluyor."
Hukukun dışına çıkmamak lazım, hukuk herkese her zaman lazım.
Bu konuyu Hz. Peygamberin ve Hz. Ali'nin hayatından birer örnekle bitirelim.
Halid bin Velid, bir müşrik savaş meydanında kelime-i şahadet getirmesine rağmen onu öldürüyor. Hz. Peygamber bunu duyunca Halid bin Velid'e çok kızıyor ve defalarca "Onun kalbini yarıp baktın mı" diyor. Yani inancımıza göre zanla, şüpheyle ceza verilmez.
Hz. Ali arkadaşlarıyla yolda giderken, kendisini şehit edecek olan İbn Mülcem'i görüyor ve yanındakilere, "Beni bu adam öldürecek" diyor. Bunun üzerine yanındakiler kılıçlarını çekip "Müsaade et ya Emire'l-Mü'minin onun boynunu vuralım" diyorlar. Hz. Ali onlara şu tarihi hukuk dersini veriyor, "Hayır, o daha Beni öldürmedi."
Yani icraata dökülmemiş olan niyet ve fikirler sebebiyle insanlar cezalandırılamaz.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Murat Çabas / diğer yazıları
- İsrailli sunucu: “Finalde Türkiye var” / 19.06.2025
- Geçmiş olsun Sayın Ümit Özdağ / 18.06.2025
- İsrail için sadece Tahran değil, Ankara yolu da açıldı! / 17.06.2025
- İsrail zulmünü genişletiyor: Türkiye de hedefte / 14.06.2025
- Ortadoğu yeni bir savaşa mı hazırlanıyor? / 13.06.2025
- Ekonomik sıkıntılar nüfus krizini tetikliyor / 12.06.2025
- Atatürk’ün Müslümanlığı hepinize nal toplatır / 11.06.2025
- Suçlar, 10. Yargı Paketi ile önlenebilir mi? / 05.06.2025
- Mücadele enflasyonla mı, vatandaşla mı? / 04.06.2025
- “Cezasızlık algısı” iktidara yakın olanlarda var! / 03.06.2025
- Geçmiş olsun Sayın Ümit Özdağ / 18.06.2025
- İsrail için sadece Tahran değil, Ankara yolu da açıldı! / 17.06.2025
- İsrail zulmünü genişletiyor: Türkiye de hedefte / 14.06.2025
- Ortadoğu yeni bir savaşa mı hazırlanıyor? / 13.06.2025
- Ekonomik sıkıntılar nüfus krizini tetikliyor / 12.06.2025
- Atatürk’ün Müslümanlığı hepinize nal toplatır / 11.06.2025
- Suçlar, 10. Yargı Paketi ile önlenebilir mi? / 05.06.2025
- Mücadele enflasyonla mı, vatandaşla mı? / 04.06.2025
- “Cezasızlık algısı” iktidara yakın olanlarda var! / 03.06.2025